Almanya’da yarım yüzyıl

Bu yıl sembolik değeri hayli yüksek birkaç yıldönümü birlikte kutlanıyor. Yakın tarihli olandan başlayacak olursak, Türklerin işçi olarak Almanya’ya gidişlerinin 50. yıldönümü… Daha uzak tarihli olanı ise Müslümanların İber yarımadasına, yani Avrupa’ya ayak basmalarının 1300. yıldönümü… Tarık Bin Ziyad komutasındaki ordu 711 tarihinde bugünkü İspanya’ya ayak basmıştı. Bir de bu yıl, Moriskoların İspanya’dan sürülmelerinin 400. yıldönümü… (1609’da başlayıp 1611’e kadar devam eden toplu sürgün…)

Anakronizme düşmeden bu üç farklı tarihsel olayın iki medeniyetin birbiriyle ilişkisini değerlendirmek açısından karşılaştırılması önemli ipuçları verecektir. DEVAMI>>>…

Posted under Siyaset

Yazanemreakif on September 29, 2011

Cengiz Dağcı’nın ‘büyük sürgünü’

Ölüm “gurbet”in sona ermesidir. “Dünya sürgünü”nden asli yuvaya dönüş…

Gurbette ölümler daha çok hüzün veriyor.

Yalnız ve tenha yaşanan bir hayatı tek ve tenha terk ediş; çünkü hepimiz” yalnız ölürüz”

Cengiz Dağcı’nın ölümü bir tür sürgün ölümüydü.

Sürgünde memleket hasretiyle yaşadı. Bu biraz da korku dolu bir hayat demekti.

Cengiz Dağcı’nın romanları ne lise ne üniversite dönemlerimde hiç ilgimi çekmemişti. Türkçülüğe karşı bir tepkiydi . Türkistan’dan, Kırım’dan bahsetmek Türkçülerin- Türk milliyetçilerinin tekelindeydi. İslamcılar; Türkçülük yapmamak adına Türk kelimesini bile ağızlarına almamak gibi aşırı bir hassasiyet sergilediler. Her tür milliyetçiliğe, ırkçılığa karşı çıkmak isterken aşırılığa varan bir hassasiyet kuşatmıştı bizim kuşağı.. DEVAMI>>>…

Posted under Genel

Yazanemreakif on September 27, 2011

İstanbul semalarında yükselen ihtiras

İlk gençlik yıllarımda okuduğum bir metinde bağlamını kavramakta zorlansam da bendeki İstanbul tasavvurunun şekillenmesinde ne kadar belirleyici olduğunu daha sonra fark edecektim. Hendek Savaşı sırasında Hz. Peygamber’in o kayayı parçalarken darbenin tesiri ile çakan kıvılcımların havada çizdiği şekil… Bir kubbeye benzetilen o kıvılcımlar aslında Ayasofya’nın kubbesini işaret ediyordu. Bu kubbe metaforu üzerinden İstanbul’un silueti bir genç olarak zihnime kazınırken bu şehrin aynı zamanda bir kutsallık kazandığını da belirtmeye gerek yok. Hendek Savaşı’nın o kuşatılmışlık günlerinde Medine’nin semalarında beliren Ayasofya kubbesinin simgelediği İstanbul…

Medine’yi kuran nebevi iradenin çizdiği ufuk çizgisinde İstanbul beliriyordu. Bunun bir metafor mu yoksa gerçek bir olay mı olduğu sorusu bir yana tarihsel olarak İslam Aleminin İstanbul algısının benzer bir kutsiyete sahip olduğunu tespit etmekte bir beis yok sanırım. DEVAMI>>>…

Posted under Düşünce

Yazanemreakif on September 22, 2011

Bir aydın sınavı olarak laiklik

Türkiye’de Müslümanların jakoben laiklik ile var olan dertleri, hesaplaşmaları başka hiçbir Müslüman ülkeyle kıyaslanamayacak mahiyette… Yakın tarihte yaşanan alt üst oluşların mahiyeti büyük ölçüde bu çatışma ile alakalıdır.

Ne var ki epey bir süredir İslami hassasiyet iddiasındaki çevrelerde mesele dondurulmuş durumdaydı. Nihayet çok kritik bir zaman ve mekanda derin dondurucudan çıkarıldı. Ve hemen benimsenmiş olarak Afrika’da görücüye çıkarıldı.

‘Laiklik ihracı’ konusunda yapılan tartışmalar iki eksende ilerledi…Bir ksmı ne olursa olsun Başbakan’ı destekleyen, yapılan açıklamaları real politik ve stratejik çerçevede okumaya çalışan entelektüel derinlikten çok politik söyleme tıkayanlar…. İkinci kısım ise laikliğin kavramsal çerçevesi etrafında tartışma yürütenler… Hayli azınlıkta olan bu kesim içinde de azımsanmayacak bir sayıda kalem erbabı, gerçekte ne kadar laik olduklarını resmi söylemden cesaret alarak açık etmiş oldular.

Jakoben Fransız laikliğine karşı Anglo-Sakson sekularizmini öneren ve laikliği bununla meşrulaştıranlardan, devlet- fert ikilemi üzerinde son derece sorunlu, bir parçalı zihin ve benlik tezahürü argümanlar boy gösterdi. DEVAMI>>>…

Posted under Düşünce

Yazanemreakif on September 20, 2011

سوف نناقش سوريا كثيراً

اء التي تسيل كل يوم في سوريا تدفع بحدود الصبر والتحمّل الى وضع حرج. ولا يعلم أحد عدد المصابين بالرصاص بعد صلاة التراويح كل ليلة ولا عدد المعتلقين من بيوتهم ولا أين يذهب بهم. وإذا ما تم النظر الى ما يبثه شهود العيان الى مختلف وسائل الإعلام نجد الحالة وصلت الى حدود تجتاز بها القيم الانسانية.

على صعيد آخر ترد مخاوف كثيرة من تحويل هذه الإحتجاجات والمظاهرات السلمية من طورها السلمي الى النزاع المسلح وحمل المتظاهرين للسلاح ضد الجيش وقوى النظام. لأن ذلك يؤدي إلى أن يصبح الحراك الشعبي مسألة تناقش شرعيتها ومصداقيتها أمام العالم. ويتهم المعارضون نظام الأسد بتوزيع أسلحة ونشرها بين السكان ليصدق ما يدّعيه أمام وسائل الإعلام من عدم سلمية التظاهرات. أما عن الطرف المقابل، فيحاول نظام الأسد أن يبرر الدم الذي يسفكه بوجود عصابات “ارهابية” مسلحة داخل الأراضي السورية. DEVAMI>>>…

Posted under Arabiyah

Yazanemreakif on September 19, 2011

“Hayır’, ‘evet’ten önce gelir!”

Picasso’nun resmine bakılarak kişiliği üzerinde hüküm verilebilir mi? Ya da herhangi bir sanatçının kişiliği ile sanatı birebir örtüşür mü? Ortaya konan sanat eseri sanatçının kişiliği ile yetişme şartlarından ne kadar bağımsızdır? Mesela Jung, Picasso’nun tablolarındaki kırık, imajı boydan boya kesen çizgilere bakıp “tipik şizofren bir kişilik” teşhisi koymuş. Gerçekten ünlü ressam şizofren miydi, yoksa şizofren bir uygarlığı mı yansıtıyordu?

Aslında tüm bunlar sanat eseri ile sanatçı arasındaki ilişkiye dair tartışmanın tam da aşılamayan sorunsalının önemli başlıkları…

Picasso’nun eserlerini Batılı başkentlerde parça parça görme imkânım olmuştu. Ancak ne zaman onun doğduğu toprakları gördüm, o zaman tabloları başka bir anlam kazandı. Parçalı, kırık dökük, her türlü kuralı alt üst eden resimlerinin aslında nasıl bir bütünlüğün eseri olduğu kanaatine varacaktım. Cebelitarık Boğazı’ndaki doğduğu şehir Malaga’yı, Sevilla’yı, Gırnata’yı, Kurtuba’yı görmeseydim Picasso’ya dair okuduklarım, gördüklerim farklı anlamlara sahip olmayacaktı. Yirminci yüzyıla damgasını vuran ressamın tabloları ile kişiliğinin, hatta kişiliğinden daha fazla doğduğu toprakların eserlerinde nasıl bir anlam haritasını yansıttığını keşfedemeyecektim. Ya da bu tablolara şimdiki anlamı yüklemeyecektim. DEVAMI>>>…

Posted under Düşünce

Yazanemreakif on September 15, 2011

Amerikan işgali bitti mi?

Görünüşe bakılacak olursa on yıl önce başlayan “terörle küresel savaş stratejisi” doğrultusunda işgal edilen ülkelerden Amerika yavaş yavaş çekiliyor. Irak’tan, en azından sokaklarından, çekilmiş gibi… Her ne kadar Pakistan gibi defacto yeni bir cephe açsa da Afganistan’dan çekilme niyetini açıkladı.

Kimilerine göre Amerika yanlış hesap yaptı ve Afganistan’da, Irak’ta hezimete uğrayarak perişan vaziyette çekilmeye mecbur kaldı… Bu savaşın Amerika’ya pahalıya mal olduğu doğru, çünkü hiçbir savaş ucuz değildir. Her anlamda bir bedel ödenir.

Ancak Irak işgalinden zararla mı çıktı Amerika, bu tartışılabilir. Kosova’da kurtarıcı rolü oynayan Amerika bu ülkeden ne kadar çıkmışsa Irak’tan da o kadar çıkmıştır. Ya da fiili olarak hiç Amerikan işgaline uğramasa da Amerikan bayrağı olmayan bir resmi devlet ofisi olmayan Arnavutluk kadar işgalden uzaktır.

Sorun şurada; terörle küresel savaş stratejisi Bush yönetiminin kör taassup ve entelektüel miyoplukla malul geçici bir hevesi miydi, yoksa Amerikan devletini gelecek yüzyıllara taşıyacak bir stratejinin parçası mıydı? DEVAMI>>>…

Posted under Dünya

Yazanemreakif on September 13, 2011

Neo-İttihatçılık?

İslam alemi iki yüzyıldan fazla bir süredir Batı’dan darbeler alıyor. En son imparatorluk çapında siyasal yıkımı yaşadı. Önce kolonyalizmin pençesine düştü, peşinden ulusdevlet çağını yaşadı… Sömürgeleştirenler aynı zamanda ulusdevlet sürecini de “bahşeden”lerdi…

İslam dünyasının siyasal parçalanmadan çok önce Batı uygarlığı ile girdiği hesaplaşma aslında hâlâ devam ediyor. Yaşanan acı tecrübeleri salt siyasal ya da ekonomik sonuçlarıyla değerlendirmek eksik, yanlış bir okuma olurdu. Nitekim yaşanan süreci medeniyet perspektifinden değerlendiremeyen aydınlar ya eksik-çarpık şekilde okudular yahut Batı’nın aynasında kendine bakma kolaycılığına kaçtılar.

Sömürgeleştirdiklerine özgürlük verenler aydınları ve seçkinleri marifetiyle kendi kendini sömürge kılmanın zihinsel prangalarını zihinlerine geçirmeyi başardı. Bu anlamda ‘kendi kendini sömürgeleştirme’nin en tipik örneği Türkiye’de tecrübe edildi.

Bu tarihi süreçte, Osmanlı’nın son döneminden itibaren üç ana akım birbiriyle rekabet etti. Batıcılık, Türkçülük ve İslamcılık. DEVAMI>>>…

Posted under Düşünce

Yazanemreakif on September 8, 2011