Amerika’nın dünyaya çevrilen objektifi
Sovyet emperyalizminin Afganistan’ı işgal ettiği yıllardan hafızalarda kalan en canlı resim o küçük kızın bakışlarıydı. Amerika’nın dünyaca ünlü National Geographic dergisine kapak olan o Afgan kızın portresi hala hafızamdadır: Başını yarı açık saran örtüsünün çevrelediği masum çehreyi tamamlayan bir çift yeşil göz. 12 yaşındaki bu Afgan kız çocuğunun bakışı, tüm dünyanın Afganistan’a bakışını da belirleyen bir kare idi.
1984 yılında Afgan direnişi tüm şiddetiyle sürerken Ruslara karşı savaşan mücahidler başta Amerika olmak üzere Batı’nın desteklediği özgürlük savaşçısı idiler. Afgan mücahidlerin ideolojisi, dünya görüşü hepsinden öte işgal altındaki Afganistan’da yaşayanların dinleri, kültürleri, değerleri ile Batı uygarlığı ile hiç de uyumlu olmadıkları o dönem gündemde değildi elbette. ‘Medeniyetler çatışması’ teorileri henüz ortaya atılmamış, Batı’nın evrensel değerlerinin karşıtı olarak İslam ve İslami hareketler boy hedefi yapılmamıştı. Fakat Soğuk Savaş dönemini bitirecek yolun taşları Afganistan’da döşeniyordu.
DEVAMI>>>…
Posted under Düşünce
Yazanemreakif on October 28, 2016
Azınlık modelinden azlıklar stratejisine
Gerek bölge, gerekse Türkiye açısından bakıldığında Musul-Halep hattında yaşanan sıcak çatışma ile Bağdat-Şam arasında yaşanan diplomatik krizi anlamlandırabilmek ancak yüzyıllık tarihi perspektiften bakmayı gerektirir. Osmanlı’nın tasfiyesi sonrası bile modern anlamda ulus ve ulusçuluklara yabancı idi bu coğrafya. İslam medeniyet ufkunun şekillendirdiği bu bölgedeki Avrupa tarihine özgü ne modern ulusçuluk ne de Avrupa’yı şekillendiren mezhep çatışması vardı. Tarihimizde her şeyi sorunsuz gösteren anakronik romantizm bir yana, modern dünyayı şekillendiren zihniyetin arkeolojisi açısından farklı okumaları gerektiriyor.. Hala ulus devletlerin yapaylıklarının ortaya çıkardığı sorunlarla boğuşan bölgede ulus inşasının da her tür toplum mühendisliğine rağmen başarılı olduğu söylenemez.
DEVAMI>>>…
Posted under Düşünce
Yazanemreakif on October 26, 2016
Ses ve çizgi
Bundan on yıl kadar önce (2005) Londra’da açılan bir sergi çok konuşuldu. ‘Türkler: Bin yıllık yolculuk’ başlığını taşıyan sergi Royal Academy of Art’de izleyicilerle buluştuğunda üzerinde çok tartışıldı, yazılar yazıldı. Türklerin Orta Asya’dan Avrupa ortalarına uzanan yolculuklarını, kültür ve medeniyet verimlerini yansıtan eserler Batılıları hayli etkilemişe benziyordu. Ancak sergilenen eserler arasında Topkapı Sarayı’ndan getirilen bazı çizimler ise sanat tarihi açısından adeta keşfedilmemiş, fark edilmemiş eserler olarak ezber bozacak nitelikteydi. Mehmet Siyahkalem’in çizgilerini gören sanat tarihçileri, eleştirmenler için resim sanatı hakkında bildiklerini yeniden düşünmeye davet eden nitelikteydi.
Posted under Düşünce
Yazanemreakif on October 26, 2016
Aliya tedirginliği
Aliya İzzetbegoviç’in her vefat yıldönümünde bir tedirginlik kaplar içimi. Aslında anılmaya değer tüm insanlar için de bu tedirginlik geçerli. Onu anlamadan yapılan anma etkinliklerinin anlaşılmasının önünde en büyük engel olmaya başlamasının tedirginliği… Aliya için her vesile yapılan övgülerde ısrarla görmezlikten gelinen husus, onun bir düşünür olarak İslamcılık düşüncesine yaptığı katkının görmezden gelinmesidir. Çağdaş İslam düşüncesinde yeri itibariyle, Aliya’nın kahramanlık öyküleri kadar ciddiyetle ele alnması gereken fikirleridir.
DEVAMI>>>…
Posted under Düşünce
Yazanemreakif on October 20, 2016
Sistemin sinir uçları
İmparatorlukların tasfiyesi sonrası ortaya çıkan uluslararası sistemde Türkiye’nin durumu istisnaidir. Batılı imparatorluklar tasfiye edildiğinde jeopolitik ve jeostratejik hinterlandı yeni duruma adapte ederek, bir şekilde nüfuz alanlarını sürdürdüler. Britanya’nın, Fransa’nın imparatorluklarının tasfiyesi sömürgelerinden el etek çekmeleri anlamına gelmedi. Bir şekilde yeni formülasyonlarla (Common Wealth gibi) ekonomik ve siyasal bağımlılık ilişkisini sürdürmeye devam ettiler. Bunu mümkün kılan en önemli argümanlar da kültür ve dil ortak paydası idi.
Osmanlı’nın tasfiyesinde ise hafızası ve mirası ile tamamen tarihten silinmesi hedeflendi. Osmanlı’yı tasfiye eden emperyalist güçler mirasına konarak vassal ilişkilerini tesis ettiler. Zaten Osmanlı’yı tasfiyeye götüren de onun jeoekonomik ve jeostratejik mirası idi. Petrolün dünya ekonomisindeki stratejik önemi anlaşıldıktan sonra bu silahın Osmanlı’ya bırakılmaması gerekiyordu. Ve tasfiye sonrası bu ekonomik mirasa da sömürgeciler konacaktı.
Posted under Düşünce
Yazanemreakif on October 20, 2016
Rus uçağını Ruslar mı düşürdü?
Son altı yüz yıllık Avrupa tarihi Osmanlı olmadan yazılamaz. Bunun başka bir anlamı Türkiye tarihi aynı zamanda Avrupa tarihi demektir.
Osmanlıların siyasi ve askeri olarak Avrupa’daki varlığı geçici bir toprak hakimiyetinden öte derin izler bırakan, her anlamda etkisi olan bir tarihtir. Siyasi, askeri ilişkiler anlamında Batı Avrupa’nın mücadele ettiği rakip güç olarak Osmanlı varlığı aynı zamanda ‘Avrupa kimliği’nin oluşumunun en önemli kaynağıdır. “Avrupa’nın ötekisi” olarak Osmanlı, Müslüman, Türk varlığı ortak Avrupalılık bilincinin oluşumunda başat rol oynadı.
DEVAMI>>>…
Posted under Dünya
Yazanemreakif on October 15, 2016
Geleneksel sanat mümkün mü?
Sanat ve hayat arasında ilişki hep tartışılmıştır. Geleneksel toplumlarda kozmik dengenin bir tezahürü olarak sanat ile hayat arasında bir şekilde ilişkinin var olduğu kabul edilir ve bu anlayışla sürdürülürdü. Modern insanın kendini varlığın merkezine oturtması, geleneksel varoluş hiyerarşisinin, kosmosun tepetaklak olması sanat alanında da kendini gösterecekti.
Türkiye’de son on beş yıldır geleneksel sanatlara belli ölçüde ilgi ve teşvik var. Hatırlıyorum 90’ı yılların başında geleneksel sanatları önceleyen bir “sanat galerisi” girişimimiz olmuştu. O vakitler hat, ebru gibi alanlarda eserlerini sergileyecek sanatçı sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi.. Hele bunların bir galeride, sanat çevrelerine hitapeden bağımsız sergi açma imkanı bulmaları olağanüstü bir gelişme sayılmıştı. Hayatını geleneksel İslam sanatlarına adamış bir avuç çilekeş sanatçının fedakarlığı ile bazı geleneksel sanatlar hayatiyetini sürdürmeye çalışıyordu.
DEVAMI>>>…
Yazanemreakif on October 13, 2016
Mahallenin gençlik sınavı
Muhafazakarından İslamcısına tüm renkleriyle dini hassasiyetleri, kaygıları öne çıkan bu toprakların dinamizmini besleyen bir kitle var. Bu kitle siyasal tercihlerde farklılaşsa hatta birbirine rakip yapılarda karşı karşıya gelseler bile ortak paydaları dini kaygıları oldu. Bu toprakların varoluş imkanını ancak İslam sayesinde mümkün olabildiğinin farkında olmak gibi ortak özellik.
Nihai hedefleri açısından, dini kaygıları olmak gibi ortak paydada buluşan İslami kesimin her zaman insan yetiştirmeye, İslami hayat tarzını öncelemeye yönelik çalışmaları oldu. Bu çalışmaların niteliği, din anlayışlarının içeriği, yöntem sorunları, siyasi duruş, güç ilişkileri gibi farklılıklar ayrışma nedeni olsa da görünür planda iki kesim öne çıkacaktır. Bunlardan, Nurculuk kendi başına bir akım olarak dini yorum ve yöntemi ile ayrı bir yerde durdu. Siyasal bir kimlik olarak Milli Görüş çatısı altında toplanan geleneksel cemaatler, tarikatlar ve İslamcı yapılanmalar toplumsal ve siyasal söylemi ile öne çıkacaktır. Ve Kemalizmin sağ versiyonu olarak siyasete el koyan seçkinci sağ muhafazakar çizginin Demokrat ve Adalet Parti geleneğinden ayrışacaktır. Siyasal analiz boyutu bir yana Milli Görüş’ün İslamcılık anlayışı, muhtevada ne kadar muhafazakar ne kadar sistem muhalifi olduğu bir yana müesses nizamın bu hareketten (en azından mensuplarından) hiç hoşlanmadığı aşikar. Üstelik sistem içi muhalefeti bile sancılı olacak ilk fırsatta ele geçirdiği iktidar ortaklıklarında bile hedefe konacaktı.
DEVAMI>>>…
Posted under Düşünce
Yazanemreakif on October 11, 2016
Lozan’ın sesi Bağdat’tan gelir
Ankara’da Lozan polemiği yaşanırken yankısı Bağdat’tan geldi. Aslında bu işin ‘doğasına uygun’ bir tepkiydi ve bu kimseyi şaşırtmamalı. İmparatorluğun tasfiyesi ve onun mirası üzerinde yeni devletin inşasını resmen tamamlayan Lozan anlaşmasının ana ekseni kurulacak yeni entitenin Batı ile olduğu kadar Ortadoğu ile ilişkilerinin mahiyetinden ibarettir.
Lozan “zafer mi hezimet mi” şablonuna indirgenen anlaşmanın Türkiye’ye biçtiği rol, bir ulus devlet olarak imparatorluk mirası ile her tür bağının koparılması şeklinde özetlenebilir. Bu bağın koparılması sadece jeostratejik ilişkiler bağlamında değil, kültürel müşterekliklerin de kesilip atılmasıdır. Osmanlı’yı parçalayan emperyalizmin “evrensel medeniyet değerleri” ile devralınan mirasın tarihi ve kültürel kökleri arasında yapılan bir tercihti bu.
DEVAMI>>>…
Posted under Düşünce
Yazanemreakif on October 11, 2016
Enformatik sızıntılar çağı
İletişim, yaşadığımızı dönemin alamet-i farikası sayılıyor hala. Haberleşme ve bilgilen/dir/me anlamında iletişimin hızla geliştiği, yaygınlaştığı, hayatı kuşattığı bir dönemdeyiz. Zamanı dönemlere ayırmaya yatkın Batı kültürünün her yeni icat karşısında tarihe damgasını vurma iddiası iletişim olgusu için de geçerli; atom çağı, feza çağı gibi tarihin sonunu da ilan eden yaklaşım eşyanın zamana hükmetme iddiasını içerir. Zamana hükmetme iddias bir tür ilahlık denemesidir … Modern insanın kendini hakikatin, evrenin merkezine oturtması, kendi icatlarına da aşkın değer biçmesini getirdi….
İletişim aygıtlarının gelişmesi teknolojik başarı ile sınırlı kalmadı. Teknolojik yenilenmenin endüstriyel hale gelmesi ile birlikte iletişimin bizatihi kendisi bir meta, bir değer haline getirecektir. Sanayi kapitalizminden finans kapitalizmine geçilebilmesi biraz da bu iletişim (enformasyon) imkanlarının gelişimiyle alakalı. Küreselleşme denilen ulus devlet sınırlarını esneten, delen olgu aslında finans kapitalizminin ulus devlet üstü bir güce ulaşması demekti.
DEVAMI>>>…
Posted under Düşünce
Yazanemreakif on October 6, 2016