ABD’nin “terör ahlakı”
Amerika’nın “terör”e karşı baÅŸlattığı kampanya ve bu çerçevede oluÅŸturmak istediÄŸi uluslararası ittifakın boyutları gittikçe daha fazla insanda kaygı uyandıracak bir retoriÄŸe bürünüyor. Yeni bir düşman tanımı üzerine global ölçekte yeni bir güvenlik sistemi kurulacağını ilan eden ABD’nin kafası hâlâ çok karışık. Stratejik hesaplarına payanda iÅŸlevi görecek. Amerikan siyaset geleneÄŸinde hiç de eksik olmayan ahlaki zaafiyeti açığa vuran yeni normlar inÅŸa etme gayreti; 11 Eylülde yaÅŸanan faciayı gölgede bırakacak geliÅŸmelere kapı aralıyor.
ABD’nin giriÅŸeceÄŸi muhtemel harekatın kapsamı ve bunu meÅŸrulaÅŸtırma yönünde ileri sürdüğü ahlaki, hukuki argümanların, gerekçelerin ÅŸimdiden, en azından bir ahlak sorunu haline geldiÄŸini görmemek mümkün deÄŸil. Harekatın isminden yola çıkarak, ilkesel düzeyde, ABD’nin savaÅŸ tanımının temelsizliÄŸini ve Amerikan büyüklüğünün zaaflarını deÅŸifre etmeye yetiyor… DeÄŸiÅŸtirilen en son ismin “ebedi adalet” gibi dini (hem de köktendinci) ve totalci bir içeriÄŸe sahip olması, operasyonun, en azından imha etmeyi hedeflediÄŸi “dini terör”le aynı dile sahip olduÄŸunu gösterir.
Aslında geliÅŸtirilen terör, uluslararası hukuk, medeni deÄŸerler gibi kavramlar sadece farklı kültür ve medeniyet havzalarına mensup kitleler nezdinde deÄŸil, baÅŸta entellektüeller olmak üzere batılı ülkeler tarafından da sorgulanmaktadır. Åžu anda olayın sıcaklığı henüz geçmediÄŸi ve de konjonktür gereÄŸi yüksek sesle itirazlar yükselmese de ayrışma kaçınılmazdır. Bu ayrışmayı körükleyecek olan salt ABD’nin ilkesel tutarsızlıkları deÄŸil elbette. Stratejik hesaplar baÅŸta olmak üzere kültürel ve ekonomik faktörlerin kurulan ittifakı zamanla çatlatacağını söylemek kehanet deÄŸil.
Robert Fisk’in Amerikan tutumuna muhalefet etmenin antisemitizmle eÅŸ tutulmasından yakınması boÅŸuna deÄŸil. OrtadoÄŸu uzmanı bu Ä°ngiliz gazetecinin yakındığı tutum, ABD’nin ve desteÄŸindeki medya imparatorlarının bu vesile ile global McCartzm ya da global 28 Åžubat projelerinin Avrupa’ya yansıyan boyutu olarak okunabilir.
Amerika’nın suçluyu cezalandırmak için polis gücü deÄŸil B-2’leri, F16’ları AWACKS’ları gönderdiÄŸini belirterek, ABD’nin uluslararası hukuku uygulamak deÄŸil kendi hukukunu dayatmak niyetinde olduÄŸunu belirtiyor. VerdiÄŸi bir çarpıcı örnek, her ÅŸart altında ABD’nin yaptıklarını haklı gören aydın ve dünyayı tanıdığını iddia eden yarı uzmanlar için iyi bir hatırlatma olabilir.
Amerika’nın, Bosna’yı kurtardığı retoriÄŸine sığınarak, yapılan her eleÅŸtiriyi “en ahlaki devlet”e karşı “üçüncü dünyalılık, dar Ä°slamcılık” tutumu gibi ucuz demogojilerle geçiÅŸtirilecek bir yanı yok. Bu baÄŸlamda Fisk’in verdiÄŸi Bosna örneÄŸi, ABD’nin son olayla ilgili ahlaki tutumunu çözümlememiz için iyi bir imkan sunuyor.
11 Eylül’de ölenlerin sayısı 6 bini geçiyor. Bu rakam, sadece Bosna’nın doÄŸusundaki Srebrenika’da bir günde ölenlerin sayısı kadardır. Binlerce Müslüman kadın tecavüze uÄŸradıktan sonra binlerce Müslüman erkek katledildi. 3 yıldır katliamı seyreden Amerika savaÅŸa müdahale ettiÄŸinde ölü sayısı yüzbinlerle ifade ediliyordu. Elini kolunu sallayarak gezen katliamın sorumlularından ancak birkaçı yıllar sonra Uluslararası SavaÅŸ Suçluları Mahkemesi’ne sevkedilebildi. Hiç kimse tüm Sırplar’ı yok edecek füzelerle Sırbistan’ı yerle bir etmeyi teklif bile etmedi. Dahası bu katliamlardan ne hristiyanlık sorumlu tutuldu ne de hristiyan teröründen söz edildi.
Ama baÅŸta Türkiye olmak üzere Ä°slam alemi terörü kınadı. Ancak sıra ABD’nin uygulamaya hazırlandığı postmodern terörü de kınamaya gelince zihin ve medya sansürü devreye giriyor.
Olaylara dar çerçevesine sıkışmadan, Amerika’ya kimin ve hangi örgütün saldırıp saldırmadığı gibi polisiye tartışmaya indirgemeden, 11 Eylülden sonrasını iyi deÄŸerlendirmek gerekir. Bu tarihten itibaren saldırıyı kimin gerçekleÅŸtirdiÄŸi deÄŸil, bundan sonra ne olacağı daha önemli hale gelmiÅŸtir. Bunun stratejik, ekonomik, kültürel hatta demografik sonuçlarını gözetmeden ABD kutsamasını sürdürmek, hatta eleÅŸtirel tutumları bastırmaya çalışmak bırakın entellektüel olmayı dünyayı tanımamak demektir.
Ãœlkemize; insanımıza, ait olduÄŸumuz medeniyete ve insanlığa karşı sorumluluÄŸumuz, her ÅŸeyin altüst olduÄŸu bu durumlarda daha eleÅŸtirel bir bakış açısını diri tutmayı gerektiriyor. Amerika’da üretilen ve Amerikan halkının psikolojisini manipule etmeye ve uygulanacak stratejileri meÅŸrulaÅŸtırmaya yönelik içi boÅŸ retorikleri sorgulamadan Türkiye önünü göremez.
Sorgulamak, aydın ve dürüst olmanın bir gereği değil midir?
Sorun bir ahlak sorunudur.
Editör emreakif on September 27, 2001