Aliya tedirginliÄŸi

Aliya Ä°zzetbegoviç’in her vefat yıldönümünde bir tedirginlik kaplar içimi. Aslında anılmaya deÄŸer tüm insanlar için de bu tedirginlik geçerli. Onu anlamadan yapılan anma etkinliklerinin anlaşılmasının önünde en büyük engel olmaya baÅŸlamasının tedirginliÄŸi… Aliya için her vesile yapılan övgülerde ısrarla görmezlikten gelinen husus, onun bir düşünür olarak Ä°slamcılık düşüncesine yaptığı katkının görmezden gelinmesidir. ÇaÄŸdaÅŸ Ä°slam düşüncesinde yeri itibariyle, Aliya’nın kahramanlık öyküleri kadar ciddiyetle ele alnması gereken fikirleridir.
Daha önceki yazıları yeniden paylaÅŸmak adetim deÄŸildir. Ancak vefatının beÅŸinci yılında dillendirdiÄŸim kaygılarımı tekrar paylaÅŸmak zarureti doÄŸdu. YaÅŸayan sembol isimlerin bile ikonlaÅŸtırıldığı bir ortamda bazı ÅŸeyleri tekrar tekrar hatırlamakta yarar var. Ä°ÅŸte 14 Ekim 2008 tarihli Yeni Åžafak’taki yazım:

Aliya göçeli beÅŸ yıl olmuÅŸ. 19 Ekim 2003”de kaybettiÄŸimiz Aliya için Türkiye’de çeÅŸitli anma toplantıları düzenleniyor. Bir faninin her yıl anılması, varsa eÄŸer, bıraktığı mirasın hatırlanmasına, muhasebe yapılmasına vesile oluyorsa anlamı olabilir. Ayrıca belki rahmet dilekleriyle bir Fatiha gönderilmesinden öteye ona bir katkısı olamayacağı açıktır.

Aksi takdirde, anılmaya deÄŸer görülen bir insanın ardından ağıtların yakılmasının bir tür pagan ayinine dönüşme tehlikesi her zaman için vardır. Hele anılan kiÅŸi bir Müslüman’sa, içi boÅŸ sözlerle yüceltilerek totemleÅŸtirilmesi, ritüel haline gelen törensel ayine dönüşmesi ona yapılacak en büyük haksızlık olur. Hele bu tür anmalarda anılandan çok kendini anlatarak ölenin ismi üzerinden kiÅŸisel konumları, siyasal tutumları meÅŸrulaÅŸtırma ve pekiÅŸtirme gayretleri modern dünyada çok daha albenili ve organize biçimde icra ediliyor. Anılanı yücelterek kendini, kiÅŸisel konumunu saÄŸlama alma hastalığı her toplumda olagelmiÅŸtir. Aliya sevgisi üzerinden hatasız bir Aliya portresi çizmek de aslında kendi yapıp ettiklerimizi onaylatmak anlamına gelir.

Bu dünyadan arkasında bir fikir, bir hedef göstererek gidenlerin eserleri üzerinde yeniden düşünmeye, yeniden üretmeye vesile olacaksa ne ala. Bunu vesile kılarak bir ideali, davayı, düşünceyi canlı tutmak, yeniden yorumlamak, yeni bir ruh ve heyecan katmak anlamında hatırlayış bir meşalenin elden ele taşınması için önemli.

Yoksa totaliter rejimlerin lider fetiÅŸizmine benzer anmalar, Nuri Pakdil”in müthiÅŸ benzetmesiyle “put yapımevi”ne taÅŸ taşıyıcısı konumuna düşürür hepimizi.

Yüzyılımızın hem bir düşünür hem de bir lider olarak Ä°slam dünyasına bir miras bırakabilmiÅŸ ender isimlerden bir olarak Aliya’yı seremonik anmalardan çok onun düşünce ve eylemi etrafında konuÅŸmak, onu vesile kılarak sorunlarımız üzerine konuÅŸmak hem bir vefa borcu hem de geleceÄŸimizi doÄŸru okumak için gereklidir.

Toplumlar ortak hafızalarıyla var olabilirler. Hiç kuÅŸkusuz Aliya, birlikte paylaÅŸtığımız bir medeniyetin hafızalarından biriydi. Aliya’nın böylesi bir perspektiften hatırlanması ve düşüncelerinin, eylemlerinin deÄŸerlendirilmesiyle ancak hamaset tuzağına düşmekten kurtarabiliriz. Bu anlamda bir çok vesile ile anlattığım bir anısı önemli. SavaÅŸ ortamında yapılan SDA’nın genel kurulunda, liderlik karizmasının zirvesinde olduÄŸu bir dönemde yaptığı uyarı hepimiz için ders niteliÄŸinde. Salonda asılmış resimlerini görünce, “bunu bir tevazu göstergesi saymayın ancak, bizim inancımızda bir liderin bu denli yüceltilmesine yer yoktur, lütfen resimlerimi indirin.” Bu sözler, onu anmak isteyenler için de bir ihtar sayılmalı.

Aliya’nın özgürlük mücadelesini deÄŸerlendirirken bir efsane lider idolü üretmek için deÄŸil ondan yarınlara bir ruh üfleyebilecek sinerji oluÅŸturmak, Müslümanca bir duruÅŸun koordinatlarını çıkarmak, anlamlandırmak için vesile olması gerekir. Tüm bu tedirginliklerimin aksi yönde, “acaba Türkiye’den baÅŸka Ä°slam dünyasında da Aliya anılıyor mu” sorusunun sorulması da bu endiÅŸeleri dile getirmek kadar önemli. Bosna için mesela, Aliya bugün ne anlam ifade ediyor?

Çalkantılar içinde geçen Ä°kinci Dünya Savaşı yıllarına denk gelen bir gençlik döneminden sonra SoÄŸuk SavaÅŸ döneminde görece sakin uzun bir hayat sürdükten sonra olgunluk ve yaÅŸlılık dönemini inanılmaz bir yükü omuzlayarak geçirdi. Uzun hapis yılları, ardından gelen SoÄŸuk SavaÅŸ döneminin sona ermesi ve savaÅŸ yılları. Bir anda kendini toplumunun önünde buldu ve her anlamda sınanarak mücadelesini baÅŸarıyla tamamlamış bir lider olarak Hakk’a yürüdü.

Eserleri her zaman için tartışılabilecek metin olarak önümüzde duruyor.

Hayatı boyunca Ä°slam medeniyetinin sınırlarını deÄŸil ufkunu gösterdi. Aliya’nın gençlik döneminden arkadaÅŸlarıyla yaptığım görüşmelerde onun mücadelesini anlamlandıran bir hatıra çok ÅŸeyi açıklamaktadır. “İlk gençlik yıllarında Saraybosna’nın ortasından geçen Milyeçka ırmağının kenarına oturup saatlerce konuÅŸur, tartışırdık. Bir zamanlar Hindistan’dan Orta Avrupa’ya, Endülüs’e kadar uzanan Ä°slam medeniyeti tekrar diriltilebilecek mi?” Ä°kinci Dünya Savaşı’ndan hemen önceki kâbuslu ortamda Saraybosna’daki bir gencin düşleriyle, aynı ÅŸehrin dört yandan kuÅŸatmaya alındığı dönemde özgürlük mücadelesinde gösterilen irade, umudun yansımasından baÅŸka bir ÅŸey deÄŸil. Aliya, Ä°slam medeniyetinin zamansal olduÄŸu kadar mekansal sınırlarını da çiziyordu. Yani bir medeniyetin en umutsuz anlarda hiç beklenmedik bir coÄŸrafyada ve en olumsuz ÅŸartlarda diriliÅŸinin ifadesi oldu.

Aliya’yı böylesi bir medeniyet perspektifi olmadan deÄŸerlendirmek hamasetten ileriye geçemez. Olsa olsa batılı anlamda bir direniÅŸ kahramanı anma gününe dönüşür.

Ýlgili YazýlarDüşünce

Editör emreakif on October 20, 2016

Etiket: ,

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar

Daha Yeni Yazýlar:
Bir Önceki Yazý: