Atina’da tek minare
Bayram namazını kılmak için Atina Üniversitesi’nin önündeki meydanda toplanan Müslümanlara bir grup ırkçı Yunanlı engel olmak istemiş. Polis göz yaşartıcı bomba kullanarak bunları dağıtırken çevredeki binalardan cemaatin üzerine yumurta atılmış. Milliyet’in haberine göre Yunanlı akademisyen. Prof. Evgenia Burnova “İstanbul’da 80 kilisede ayin yapılıyor. Atina’da cami yok, Yunan başkentinde cami olmaması ile uluslararası alanda rezil oluyoruz” diye konuşmuş.
Yunan modernleşmesi, uluslaşması büyük ölçüde doğrudan İslamlık’la, Türk-Osmanlılık’la hesaplaşma olduğu için derinlerde yatan bu tür öfkenin resmi devlet politikalarında bir karşılığı var. Her ne kadar Bulgar kimliğinin asimile edilmesinde dini bir boyut olsa da sonuçta Ortodoksluk içi bir sorun etnik kimlikle sınırlı kaldı. Arnavut sorunu daha çapraşık bir boyut içerir. Hem Müslüman Arnavutlara karşı dışlayıcı politikalar izlerken Ortodoks Arnavutlar üzerinden yayılmacı emeller devlet politikasının parçası olmuştur.
Osmanlı bakiyesi Müslüman unsurlar mübadele ile doğup büyüdükleri topraklardan sürülerek (Batı Trakya hariç) steril bir Yunan ulus devleti oluşturuldu. Batı Trakya dışında Selanik dahil hemen hiçbir yerde Müslüman varlığının kalmaması itina ile sağlandı.
Buna rağmen sadece camiler değil Osmanlı eseri yapılar bilinçli olarak ortadan kaldırıldı. Ayakta kalan ve ibadete kapalı durumdaki camilerin ise 1926 yılında çıkarılan bir kanunla minareleri yıkıldı. Selanik gibi tarihi “Türk şehirleri”nde ayakta kalan birkaç caminin sinema salonu olarak kullanılması ibretliktir.
Yunan deneyiminin, ulus devletin üzerinde yükseleceği yeni bir ulus inşa etme projeleri açısından bakıldığında Türkiye’deki uluslaşma uygulamalarıyla çok benzer yanları açıkça görülür. Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara Türk müziğini, Atina da Türk propagandası yaptığı gerekçesiyle büyük ölçüde mübadil Rumlara özgü olan rebetiko şarkıları yasaklamıştı. Türkiye ne kadar ulusdevlet olmaya özenirse özensin sonuçta bir imparatorluğun mirası üzerine kurulmuştu. Yunanistan ise küçük kaprislerinin kurbanı bir devlet olmaktan kurtulamayacaktı. Bu nedenle Osmanlı , İslam ve Türkü çağrıştıran her unsurun görünür plandan silinmesi bir devlet politikası olarak bugüne kadar sürdürüldü.
Atina’da tek bir minareye bile tahammül edilememesini modern Yunan ulus kimliğinin inşa sürecinde ortaya çıkan kompleksleriyle yakından alakalı görmek gerekir. Binlerce Müslümanın yaşadığı ve üstelik bir AB üyesi ülkenin başkentinde tek bir caminin bile olmaması başka türlü açıklanamaz. Her ne kadar fetişizme dönüşen minare konusundaki batılı önyargılar artık bir Avrupa Birliği kriterine dönüşme temayülü gösterse de Atina’nın durumu çok özel.
Atina tarihi önyargıları, Osmanlı kompleksiyle baş edemediği için küçüklük sendromu yaşıyor olsa da büyük medeniyet projesi ile övünen Avrupa başkentlerinin minare ile imtihanı hiç de iyi değil. Almanya’da apartman katlarındaki mescidlerin sayısına bakıp “Türkiye’de bu kadar kilise var mı?” şeklinde meydan okuyan Alman Başbakanı ise kibirden tarih körlüğünün çarpıcı örneği. İstanbul’da, Anadolu’da kiliselerin tarihi ile Almanya’daki camilerin tarihinin karşılaştırması bile bu Avrupalı kibrini söndürmeye yeter. Ne var ki Ankara’nın Avrupa’ya yaklaştıkça bu anlamda farklılığını, zenginliğini kaybettiği de bir gerçek.
lgili YazlarDünya
Editr emreakif on December 6, 2010