Balkanları provoke etmek!
SoÄŸuk savaÅŸ döneminin son boÄŸucu yıllarıydı. Tito sonrası Yugoslavya’da dengeler iyice alt üst olmuÅŸ, diÄŸer komünist blok ülkelerine göre nispi özgürlük havası da ortadan kalkmış, rejim iç tehdit paranoyasıyla hareket etmeye baÅŸlamıştı. ‘Bosna’da din devleti kuruluyor’ propagandası yapılarak Aliya baÅŸta olmak üzere bir avuç entelektüel ağır hapis cezalarına çarptırılmıştı. Benzer suçlamalar diÄŸer federe cumhuriyetlerde de yapılarak bir siyasi temizlik hareketine baÅŸlanmıştı. Mesela Kosova’da Arnavutlar hedef haline getirilerek, Arnavut ileri gelenlerine yönelik amansız bir takibat baÅŸlamıştı.
Ä°ÅŸte böylesi bunaltıcı bir ortamda tanıştığım yaşıtım ‘Yugoslavyalı gençler’, Ä°slami kimliklerini korumak, kendilerine bir ufuk açmak için, Türkiye ve dünyanın her tarafındaki fikri oluÅŸumlara ilgi duyarak, ne bulsalar okuyorlardı. Fotokopi çekmenin bile sakıncalı olduÄŸu dönemde Ä°stanbul’dan buldukları felsefi, dini kitapları gömleklerinin altında saklayarak ülkelerine götürdüklerine bizzat ÅŸahit olmuÅŸumdur. Ä°bni Arabi’den Ali Åžeriati’ye, Henry Corbin’den Nakıb el-Attas’a… Türkçe, Ä°ngilizce buldukları bütün kitapları teker teker Saraybosna’ya, Ãœsküp’e götürüyor, bunları okuyup tartışıyor, imkan bulabilirlerse fotokopisini çekip çoÄŸaltıyorlardı.
Yugoslavya parçalanıp yerine yeni devletçikler ortaya çıktığında siyasi dönüşümlerin yanı sıra özellikle Makedonya, Bosna merkezli entelektüel bir canlanma hemen kendini gösterdi. Müslümanlar açısından Bosna ilmî ve entelektüel olarak eski Yugoslavya’nın zaten doÄŸal baÅŸkentiydi. Bu nedenle Yugoslavya’nın dağılması Müslümanların bu tür merkezi iletiÅŸim kanallarını parçaladı.
Balkanlara ilgimin, tarihi nostaljiden çok, böylesi yaÅŸayan entelektüel bir damara somut ilgi olduÄŸunu belirtmeliyim. Bir görüşmemizde, Aliya, Bosna ve Balkan Müslümanlarının ne zamandan beri ilgimi çektiÄŸini sormuÅŸtu. 80’lerin hemen başında ilginç bir tevafukla dikkatimi çektiÄŸini, Saraybosna mahkemelerini o dönem yakından takip ettiÄŸimi/zi söylediÄŸimde hayretini gizleyememiÅŸti.
Yugoslavya tarihe karıştıktan sonra Makedonya’da baÅŸka yerlerdekinden daha özgün ve benim için farklı bir anlamı olan bir yapı oluÅŸtu. Bir zamanlar verdiÄŸimiz kitapları gömleklerinin altına gizleyerek komünist yönetimin baskısından kaçıp okuma yapan gençler önemli bir iÅŸ yaptılar: Bir yayınevi kurdular. Ve DoÄŸu’dan, Batı’dan, Ä°slam dünyasından yüzlerce kitabı Arnavutçaya kazandırdılar. Gizli gizli okudukları kitapları özgürce basarak Arnavutların ufkunun geniÅŸlemesine katkıda bulundular. Türkçeden, Arapçadan, Batı dillerinden hiç bir komplekse girmeden önemli metinleri çevirip bastılar.
Mesela Mehmet Akif’in ‘Safahat’ı ilk kez Arnavutçaya çevrildi. Aslen bir Arnavut olan Osmanlı aydını Åžemseddin Sami’nin tüm eserleri de yayınlandı.
Geçen hafta sonu bir Arnavut sitesinde böylesine görkemli çabayı karalayan, politik bir malzeme konusu yaparak adeta Makedon çevrelere ihbar eden bir haber yayınlandı. Türkiye ile iliÅŸkileri, bu kültürel çabaları gizli ve tehlikeli siyasi bir projenin parçası gibi gösteren, çarpıtılmış bir haber… Birbiriyle alakası olamayacak olan olay ve kurumları ‘içerden’ bilgiler ile kuÅŸku uyandırıcı bir istihbarat raporuna benzer bir içerikle bir araya getiren haber, o kadar çarpıtılmış ki, modern Balkanların tarihinde ilk kez gerçekleÅŸtirilen bu kültürel çalışmaları bile gizli ve karanlık bir yapının tezahürlerine dönüştürmüş. Gerek Türk gerekse Arnavut Müslümanların sivil toplum çalışmaları Türkiye’nin, daha doÄŸrusu iktidarın birer ajan kuruluÅŸları gibi sunulmuÅŸ. Bu kuruluÅŸlar arasında tamamen resmi anlaÅŸmalarla faaliyet gösteren TÄ°KA ve hatta Uluslararası Balkan Ãœniversitesi bile var. Arkasında kimin olduÄŸu belli olmayan, yer-isim verilerek ama tersi bir anlam yüklenerek verilen haberlerden biri de, Recai Kutan baÅŸkanlığında toplanan, ESAM’ın organize ettiÄŸi ”Ä°slam Dünyası ve Uluslararası Tehditler’ toplantısı. Bu bile iktidar faaliyeti olarak gösterilerek ajite edilmiÅŸ. Benim Ãœsküp’te bir panelde yaptığım eleÅŸtirel konuÅŸmamı bile ‘ErdoÄŸanizm etkisi’ olarak yorumlayacak kadar dezenformasyon yüklü…
Balkanlarda Müslümanlık bu coğrafyanın ithal ürünü değil bölgenin asli unsurudur. Ve Müslümanlar dikkate alınmadan Balkanların geleceğine dair hiç bir adım atılamaz. Muhtemelen kendi sesini bulmaya başlayan Müslümanların yeni dönemde sesini kısmak, onları provoke etmeye yönelik bir andıçlama söz konusu. Türkiye ile Balkan Müslümanlarının ilişkisini kesmek ise Balkanların, hangi din ve etnik gruptan olursa olsun, geleceğini kesmek demektir. Hangi çevre olursa olsun buna alet olanlar, tarihe ve Balkanlara ihanet eder.
Editör emreakif on June 10, 2014