Batı’nın zihniyet yaptırımı

Avrupa ile siyasi gerginlik yaşıyoruz. AP her türlü denge hesaplarını iç çeliÅŸkilerini bir kenara bırakarak büyük farkla Türkiye aleyhinde kararı onaylıyor. Kendi içinde çeliÅŸkiler yumağı olan Avrupa Parlamentosu stratejik kaygıları da bir kenara bırakarak Ankara’ya ders vermek isteyen bir karara imza attı.
OrtadoÄŸu ile de iliÅŸkilerimizin iyi gittiÄŸi söylenemez. Bir yanda kanlı terör ve mezhepçi rekabet Türkiye’yi kültürel hinterlandından koparıyor. Öte yanda birbiri ile zıt iki dünyanın arasında kalmış bir görüntü veriyor Türkiye. Avrupalılara Batılılığımız yeterli gelmiyor. OrtadoÄŸu’yu ÅŸiddet sarmalına sokanlar için de fazlasıyla BatılılaÅŸmış görünüyoruz.

Gerilimlerin görünür nedeni politik, stratejik gibi olsa da esasta daha derin tercihlerin kriz anlarında ortaya çıkardığı fay hatlarıdır.

Avrupa Parlamentosu’nun aldığı siyasal karara siyasal tepkiler verilebilir. Bir adım sonrasında muhtemelen iç siyaset de etkilemek için ekonomik yaptırımlar da gelebilir. Toplumsal tepkileri harekete geçirmek, siyasal dizayn gerçekleÅŸtirmek için Rusya’ya konulan türden ambargoların devreye girmesine de gerek yok. Küresel finans sistemine entegre daha doÄŸrusu bağımlı bir ekonomik yapının spekülatif operasyonlarla diz çöktürülmesi çok daha mümkün.

Bundan öte temel sorun yapısal dayanıklılık ya da muhtemel yaptırımlar karşısında ekonomimin ne kadar zarar göreceği değildir. Siyasi söylem açısından siyasal ve ekonomik sonuçlarıyla yüzleşilmesi gereken bir meydan okuma ile karşı karşıya gelmek de mümkün. Nitekim zaman zaman bu tür krizler olsa da kopma noktasına getirecek son hamleden iki taraf da kaçınır. Muhtemelen iç politikaya müdahale aracı olarak elindeki kozları kullanabileceğinin işaretlerini veriyor.

Türkiye’nin küresel sistemle kurduÄŸu iliÅŸki biçimi sisteme entegre olmak yahut sonuçları bakımından muhtemel spekülatif operasyonlara maruz kalacak bağımlılığından ibaret deÄŸil. Asıl mesele toplum olarak sisteme entegre hayat tarzımızın, buna baÄŸlı olarak zihniyet ve deÄŸer dünyamızın deÄŸiÅŸmesi, bağımlı hale gelmesidir. Yani ekonomik tehditlerden ziyade bunun sonucu olarak ortaya çıkacak hayat tarzımızdaki etkisine dair duyulan korkudur.

Türkiye Avrupa birliÄŸine girse de girmese de hayat tarzı, zihniyet dünyası bakımından Batı’ya her zamankinden bağımlı, tüketim toplumlarına özgü eÅŸyaya tutsaklaÅŸan bir hayat tarzı gittikçe benimsenir hale geldi.

Kanaatin, sabrın, israf etmemenin, muhtaçları gözetmenin yerine daha iyi bir hayat, sınırsız tüketim iÅŸtihasının öne çıktığı bir toplum yapısına doÄŸru hızla evriliyoruz. Cebimizdeki kredi kartları, ödemek zorunda olduÄŸumuz taksitlerimiz, alıştığımız daha konforlu hayat… ve tüm bunların elden gitme ihtimalini düşünmeye baÅŸlamak.

Siyasal tehditlerden çok, alıştığımız, alıştırıldığımız bu hayat tarzının bizi içine iteceği korkular sonuç alabilir.

Asıl mesele siyasal gerilime meydan okumak değil, buna karşı direnecek değerlere sahip çıkmaktır. Avrupalılara özgü buyurgan üslupla karar alanları cesaretlendiren sadece tarihsel kibirleri değil reel olarak bizim zihniyet dünyamızın ve hayat tarzımızın değişmiş olmasıdır.

Yoksa yoksulluklara karşı her toplum bir şekilde direnir. Ama değerler sistemini değiştiren zihinlerin küresel tüketim sistemine direnmeleri siyasal bir meseleden ibaret değildir.

Ýlgili YazýlarDüşünce

Editör emreakif on November 30, 2016

Etiket: ,

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar

Daha Yeni Yazýlar:
Bir Önceki Yazý: