‘Ben demiştim’ demeden

Henüz dinmeyen, memleketin büyük kısmını saran ateşin daha alevlenmesi için elinden gelen çabayı gösteriyor taraflar, tarafsızlar, eli kalem tutan, ağzı laf yapanlar… Bu arada bu durumu işaret sayan ve de destek sayan çekirdek hücreler hedef gözeterek kurşun sıkıyor, kundaklıyor, yakıyor.

‘Ben demiştim’ türü haklılık tafralarından geçilmiyor.

Herkesin haklı olduğu bir kaos ortamı varsa az-çok haksızlıkta ya da sorumlulukta herkesin de payı var demektir.

Bugün ‘ben demiştim’ türü aforizmalardan çok aklı selimin, hakkaniyetin, ölçünün, sorumlu/lukla sorgulamanın devreye girmesi gereken dönem. ‘Ben demiştim’ diyerek iktidarın zaafiyetini yakalamak, ‘ben biliyordum’ ifadesiyle sokaklara inenlerin ne denli ‘hain’ olduğundan dem vurmak ancak ego patlaması yaşayanları tatmin edebilir. Medyadan kanaat önderlerine, siyasilerden sahadaki karar vericilere kadar geniş kesimde yeter ölçüde ego patlaması yaşanıyor. Bu durum kendi başına zaten bir sorun.

Kaldı ki, büyük altüst oluşların yaşandığı bu coğrafyada, bir geçiş sürecindeki memlekette, soğuk savaşın kurduğu statükonun yerine sınırların belirsizleştiği bir ortamda safi iyi niyet gösterisinin hiç bir şeyi çözemeyeceği bir sürece giriyoruz.

Büyük kitlelerin hala örgütlerden, devletten daha akıllı davranma refleksine sahip olduğu kanaatindeyim. Cılız, içi boşaltılmış kardeşlik nutuklarının yerine sahici adımları hep birlikte atmadığımız sürece coğrafyamız tabansızların ideolojik saplantılarını tatmin etme sahası olarak istismara açık hale gelecektir.

İnsanımızın tarihsel, kültürel kodlarıyla oynayanlar bölgeyi her tür tahrike açık hale getirdiklerinin farkındalar. Bu zamana kadar memleketin bütün değerlerini alt üst eden resmi ideolojilerle beraber bu toprağa, bu insana bu tarihe yabancı örgüt, unsur, yapıların elinde kullanışlı malzeme olmasına izin vermemeli…

Dengelerin bozulduğu, beklentilerin belirsizleştiği, geleceğe dair endişelerin, korkuların arttığı kaos ortamlarında hazırlıklı olan yapılar genelde kazançlı çıkarlar. İnsanımızın kültürü, değerleri, varoluşsal kodlarıyla oynayarak toplum mühendisliği, stratejik mühendislik yapanlar da onlardır.

Evet, olayların başta toplumsal olmak üzere kimlik, siyaset, kültürle ilgili nedenleri vardır; ancak operasyonlar son derece somut gerekçeler üzerinden manipülasyon içerirler. Toplumsal sorunları manipüle etme yeteneği olanlar olayların birkaç adım sonrasını planlayan yapılardır. Sahnede görünen örgütler ancak görünür plandaki figüranlardır çoğu kez.

Ortadoğu iç savaşlarla kan deryasına dönüşürken birbirleriyle küresel rekabet halinde ama açıktan cephe almaya cesaret edemeyen güçler de dolaylı ya da doğrudan yöntemlerle toplum mühendisliği yapacak, müdahil olacaklardır.

Kaos anlarında en hazırlıklı ve en örgütlü yapılar, toplumsal dokuyu harekete geçirme yetenek ve kapasitesine sahip olanlar, sonucu belirleme şansına daha çok sahiptir. Hatta bu hazırlıklı yapılar boşluklu ortamlarda sanılandan daha fazla mesafe alabilirler.

Zaaflarımızı öne çıkararak birbirimizin boğazına sarıldığımızda aslında kendimizi nefessiz bıraktığımızın bilincinde olmadıkça bölgede hesabı olan bölge dışı güçlerin oyuncağı olmaya mahkûm kalırız!

Örgüt kibri, devlet gururu, ulusalcı fanatizm, din adına yobazlık, tatmin edilmemiş sol-liberal, ideolojik fantezilerin peşinde toplumun geleceğiyle oynama lüksümüz yok.

‘Ben demiştim’li, haklı çıkmaklı aforizmalar yerine uyarıcı, sorunun temeline dair fikir ameliyesine; hepsinden önemlisi bu topluma, bu ülkeye aidiyet duygusuyla hakkaniyeti kuşanmaya ihtiyaç var.

lgili YazlarSiyaset

Editr emreakif on October 11, 2014

Yorumunuz

İsminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

Kişisel Blogunuz

Comments

Dier Yazlar