Bir gönül sakası
AyÅŸe Åžasa’nın yirmi küsur yıl önce ilk karşılaÅŸtığımdaki halini çok iyi hatırlıyorum: Esmer, uzun boylu… Kot pantolonuyla daha da uzun görünüyordu. Simsiyah saçları gür ve beline kadar uzanıyordu. Zamanla hayatı deÄŸiÅŸti, tesettüre girdi. Hayata daha anlamlı bir yerden tutundu. O günden son anına kadar süren yüz yüze ama mutlaka telefonla da derin bir dostluÄŸun temelleri atılmıştı.
Ayşe Hanım hakkında çok kimse çok şey yazabilir; umut beslediği herkese ulaşmaya çalışmıştır çünkü. Ancak onunla ilgili iki hususun mutlaka hatırlanmasını hem ahlaki bir zorunluluk hem de bir vefa borcu olarak görüyorum.
Ä°slami hayatı yeniden keÅŸfedenlerin, ‘ben Müslüman oldum’ diyenlerin arasında yaygın bir tavır vardır. Her konuda söz söyleme yetkisini kendilerinde bulmaları ve muhafazakar kesimin her konuyu onlara sormak istemeleri gibi bir zaaflarının bulunması. GeçmiÅŸ dönemindeki şöhretlerini Müslümanlara fatura edercesine hep önde görünmeyi hak sayan bir tutum yaygındır. AyÅŸe Hanım samimiyetle ömrü boyu bedel ödediÄŸi hakikat arayışının bir yolcusu olmaklığını Müslüman olduktan sonra da bırakmadı. Müslüman oluÅŸunun bedelini hiç bir ÅŸekilde fatura etmedi. Sinemadan gelmesini, Cumhuriyet döneminin varlıklı ailelerinden birine mensubiyetini, muhafazakâr kesimin çok da öykündüğü çevrelerden olmasını ne öne çıkardı ne de o çevrelerle iliÅŸkisini kesti. Samimi bir Müslüman olarak eski arkadaÅŸlarıyla insanca ve müslümanca arkadaÅŸlığını sürdürürken yine hakikat peÅŸinde olmaktan geri durmadı.
Önemsediğim ikinci husus onun bir hakikat avcısı olarak samimiyeti ve bu uğurda bedel ödeyecek cesareti göstermiş olmasıdır. Eğer sağlığı yerinde olsaydı muhteşem zihni ve tefekkür kabiliyeti ile yarınlara kalacak eserler verebilirdi. Yazdığı kısa metinler bile bunun ipuçlarını verir. İlk defa karşılaştığı bir hakikati, tespitiyle anında kavramsal bir çerçeveye alır, adeta yeniden üretirdi. Manevi bir derinlik, tasavvufi bir neşe ile hayata yaklaşır, hikmeti arar ve her şeyin iyi, güzel tarafını görmeye çalışırdı.
Uzun yılların dostluÄŸundan yazılacak çok ÅŸey var. Ancak Yeni Åžafak’ta 1996 ve 2003 yıllarında yazdığım ‘AyÅŸe Åžasa’nın telefonları’ ve ‘Åžamar yemiÅŸ büyük devlet’ baÅŸlıklı iki yazımdan yapacağım alıntılar onu özetler gibi:
‘Sinemacı AyÅŸe Åžasa ile tanışmıyor olabilirsiniz. Ama hiç ummadığınız bir anda sizi arayabilir, eÄŸer bir ÅŸekilde ‘iletiÅŸim’ ağının içinde iseniz uÄŸraÅŸlarınız sizce çok önemli olmayabilir ama şöyle veya böyle baÅŸka biri ile ilintili ise, bir derde deva olacaksa mutlaka telefonunuzda müşfik bir ‘alo’ duyarsınız. Artık listeye girdiniz demektir.
Yüz yüze görüşmediği, telefonla en duyarlı iletişim kurduğu pek çok dostunun olduğunu biliyorum. Bir cümlenizin bile karşılığının olduğuna inandığı an o cümle ulaşması gereken numarayı bulur ve işlevini yerine getirir.
Mekanik iletiÅŸim aygıtı olarak telefon ‘metateleks’e dönüştüğü yeni bir sürece girmektedir. AyÅŸe Åžasa’nın evinde yüz yüze belki aylarca görüşmediÄŸi dostları ile yüz yüzeliÄŸin yakınlığı kurulmaktadır.’
Ve ‘Åžamar yemiÅŸ büyük devlet’ baÅŸlıklı yazıdan…
‘Aslında AyÅŸe Åžasa delilik ülkesi dediÄŸi modern aklın sınırlarını aÅŸmanın, gemisini yalçın kayalıklara çarparak batma noktasına geldikten sonra baÅŸka bir aklın varlığını keÅŸfediÅŸin serüvenini yazmış. Maddi aklın dibe vurduÄŸu anda gemisini sahile getirecek olan ÅŸey; modern dünyanın görmediÄŸi, kavrayamadığı, dahası yok saydığı inancın, irfanın kılavuzluÄŸudur. AyÅŸe Åžasa’nın modern dünyanın tek düzlemde ele aldığı, tek boyuta indirgediÄŸi insan tekine karşı bir tür kurtuluÅŸa götüren modern dünyanın dışladığı, modern aklın anlamakta zorluk çektiÄŸi aÅŸkın boyutu dile getiriyor.
… AyÅŸe Åžasa’nın bireysel deneyimi, modern aklın esiri olan insan tekinin kurtuluÅŸunu bir tür delilikten, baÅŸka bir deyiÅŸle divaneliÄŸi göze almaktan geçtiÄŸini söyleyenleri haklı çıkarıyor. AyÅŸe Åžasa’nın seyir defteri aslında 68 kuÅŸağının bir baÅŸka öyküsüdür. Hakikat sandığı idealler uÄŸruna gemisini kayalıklara sürme cesaretini göstermiÅŸ bir neslin farklı bir hikayesi bu. Ne moderniteyi kavrayabilmiÅŸ ne de gelenekle saÄŸlıklı iliÅŸki kurabilmiÅŸ nesilleri üreten çaÄŸdaÅŸlaÅŸma projesinin tükendiÄŸi noktaya iÅŸaret ediyor; kendi bireysel deneyimi ışığında.’
Hakikati bulma adına bedel ödemeyi göze alan, hakikati bulduğunda da hakikate teslim olmakta tereddüt etmeyen bir hakikat arayıcısıydı. Hakikat yolunda su taşıyan bir saka olmayı, gönül ehli olmayı, dostluğu şöhrete yeğlemek gibi bir erdemlilik sergiledi. Kule gibi bir apartmanın en üst katında dünyayı tarassut etti ama hiç bir zaman fildişi kuleden bakmadı.
Ýlgili YazýlarDüşünce, Genel, Kültür
Editör emreakif on June 17, 2014