Bir şehrin kaybolan sokakları
Bir zamanlar sokakta kaybolurduk. Bazen sokak ortasında kalakalırdık bu korkuyla. Küçük
çocuklar evlerinden uzaklaştıklarında sokak ortasında kaybolma korkusu yaşarlardı. Sokakta kaybolmak duygusu dünyaya acemiliğimizin ifadesiydi. Yetişkinler için bu acemilik hali şehirlerde geçerliydi. Hele büyük şehirlerde kaybolma korkusu daha fazlaydı.
Artık sokaklar kayboluyor.
Sokakları kaybediyoruz.
Çocukken kaybolduğumuz sokakları kaybediyoruz bir bir. Sokaklarını kaybeden şehirlerde yaşıyoruz. Sokakları ortadan kalkan şehirler gibi, kaybolduğumuz sokaklarla beraber hafızalarımızı da kaybediyoruz.
Şehirler hızla hafızasızlaşıyor. Dünyanın en eski yerleşim yerleri bilinçli şekilde belli plan dahilinde, herkesin gözü önünde ve herkesin alkışları arasında hafızasızlaştırılıyor. Hafızamızı kaybettik diye müşteki olanlara “ne zamandan beri” sorusu yöneltiliyor.
Bahse mevzu olan husus bir caddenin, sokağın zaman içinde yaşadığı değişim ya da sokak üstündeki işaret taşlarının bir bir ortadan kalkması da değil. Bizzat sokağın ortadan kaybolması.
Önce şehrin sokak isimleri değişti. Her birinde zamanın izlerini taşıyan kimi güldüren, kimi sıradan bir vesileyle alınan, kimi derin bir saygıya davet eden ama hepsi hayatın içinden, hayatla barışık isimler… Çağdaş, modern, idealist hatta geçmişin yükünü hafifletmiş kelime oyunlarıyla dönüştürülmüş isimler verildi. Küçük harf oyunları ile modernleştirildi, laikleştirildi. Kimi ise tümden ortadan kayboldu. Bir anda tanımadığımız bir adrese taşındık. Cebimizdeki adreslerden evimizi, sokağımızı, kendimizi bulamaz hale geldik…
Büyük dönüşümlere sıra geldi; büyük bulvarlar açma hevesine tek tek binalar, hamamlar hatta camiler değil sokaklar ortadan kalktı. Artık “sokağın tam şu köşesinde eskiden şöyle bir yapı” vardı diye hayıflanacak imkan kalmadı. Hayıflanmak bile yasak! Çünkü o sokak artık orada değildi, üstünden dev bir bulvar geçmişti. Hatırasız, saygısız, kimliksiz bir bulvar.
Köhne İstanbul’un kirinden pasından geçmişin tortularından kurtuluyorduk. Tek tek ayıklanarak bu yükten kurtulmak imkansızdı. Tek parti döneminin mahalle içlerinde her sokak başını tutmuş camileri ayıklamakla başladığı operasyon “demokrat alkışlar” altında devasa yıkımlara dönüştü.
Henüz soluklanmıştı ki İstanbul 12 Eylül’le beraber yeni bir hamle daha yaptı. Haliç boyunca genişletme, temizleme gibi emir-komuta disiplini içinde itinayla yıkımlar gerçekleşti… Haliç boyunca sadece eski binalar değil sokaklar ortadan kalktı. Eminönü’nden Eyüp’e uzanan şehrin tüm hafızasını yüklenen sokaklar kayboldu.
Önce insanlar kayboldu sonra onlarla beraber sokakları ve de bir toplumun hafızası..
Sokaklarımızı kaybettirenlerin tarihle, yaşadığımız şehrin hafızası ile bir meseleleri vardı. Bir davaya adanmışlık hoşnutluğu ile biraz da intikam duygusuyla sokakları kaybediyorlardı.
Artık öyle idealize etmeye gerek kalmadı. Ya muktedir bir sponsorun adıyla değiş tokuş yapılıyordu kadim isimler kaşla göz arası ya da hayatın tüm akışını, ritmini değiştirecek, tek tek ve topluca tüm semt sakinlerinin hayatına müdahale eden bir merkez, hem de ayartıcı, zaafları kaşıyan bir isimle steril işhaneler inşa ediliyor.
Mahalleler ortadan kaldırılıyor, sitelere taşınıyor insanlar. Kentsel dönüşümler başını döndürüyor hafıza sahiplerinin. Hafızaları bulanıklaşıyor.
Geleneksiz modernleşme sevdalılarının hafızayı silmeye adanmış öfkelerine set çekmeye çıkanların hafızları bulanıklaştı. Vicdan körelmesi, akıl kamaşması yaşanıyor…
Tüm bunları bir anda hatırlatan, hafızaya avdet etmeye davet eden ise bir kitap. İstanbul üzerine çalışmaları ile tanınan Osman Nuri Ergin’in 1927 İstanbul Sokak Envanteri… Doksan yıllık bu çizelgeyi genişleterek kitaplaştıran, hayatını İstanbul sokaklarının keşfine adamış Erol Ölçer İstanbul’un son kayıtlı hafızası: Hanelerden Numaralı Evlere (Zeytinburnu Bel.Kültür Yay.) ismiyle dev bir çalışma ortaya çıkarmış.
Kitap 1927 yılına ait İstanbul tüm sokak envanteri çizelge halinde veriliyor. Her sokakta kaç ev, kaç cami, kaç hamam, kaç karakol. Kaç bekar odası vs. var bunların sayıları çıkarılmış. Ayrıca her sokaktaki binalar ahşap, kagir, apartman cinsine göre tasnife tutulmuş. Böylece 1927 yılındaki İstanbul’un hem sokaklarına kadar tüm fiziki varlığı hem de bu sokaklardaki canlılık ortaya serilmiş. Bugünle kıyaslama yapıldığında İstanbul’un ne kadar devasa ölçekte ya da azmanlaşarak büyüdüğü ürkütücü biçimde göz önüne seriyor.
Aynı zamanda artık bugün mevcut olmayan, kaybolan sokakları da fark ediyoruz. Neler yitirdiğimizi, hangi sokakların haritadan silindiğine bakarak anlama denemesi…
Kitap sadece çizelgeden ibaret değil, sokak ve caddelerin dökümünün verildiği mıntıka, bölüm araları tarihi resim, arşiv malzemesi, haritalarla zenginleştirilmiş. Hala varlığını koruyan bir sokağın geçmiş zaman fotoğrafı ile bugününü karşılaştırmak değişimin ya da yıkımın ne kadar sarsıcı olduğunu idrak etmeye yetiyor.
Batıda vahşi sanayileşmeyle şehirler yıkılıp yeniden kurulurken şekillenen modern yerleşim yerleri yine bir geleneği, hafızayı koruyabilmiş hatta kendi geleneğini kurarak bugüne gelmiştir. Bizde yıkım sürekli hal alıyor. Tarihsel hafıza silinirken yeni bir gelenek oluşturmaya bile fırsat kalmadan yeni bir yıkım geliyor. Üstelik bunun tetikleyici motivasyonu çok daha ilkesiz, idealsiz… Kazanmak, daha çok kazanma şehvetine teslim olan bir geleneksizlik hali…
lgili YazlarDüşünce
Editr emreakif on July 3, 2016