Bir zihniyet meselesi olarak “askeri okullar”

Hiç kuşku yok ki darbe teşebbüsü sonrası en kritik sorulardan biri siyasal sistem içinde askerin yerinin ne olacağı, yeni dönemde dengelerin nasıl şekilleneceği meselesidir. Bu sorunun merkezi önem kazanmasını başarısız bir darbe denemesinin yaşanmış olmasına bağlamak yanıltıcı olabilir. Elbette her başarılı ve de başarısız darbe denemelerinde bu tür hayati sorular belli düzeyde gündeme gelir. Sonuçta askeri bürokrasinin daha belirgin olduğu, vesayetin koyulaştığı bir yapı yeniden tanzim edilerek ama fazlaca tartışılmadan yürürlüğe girerdi.

Bu kez, askeri bürokrasinin siyasal sistem içinde yerinin ne olacağı sorusunu anlamlı kılan darbe girişiminden çok darbeye karşı koyuş biçimidir. Yani darbe girişimi şu ya da bu şekilde gerçekleşse yahut başarısız olsa bile 15 Temmuz öncesine kadar tartışma bürokratik elitler ve çevresindeki seçkinler içi bir tartışmadan ibaretti. Askerin kışlasından çıkmasını askerden çok teşvik eden sivil seçkinler zümresinin ordunun kışlasına dönmemesinden, vesayet rejiminden şikayetçi olması beklenemezdi.
Bu kez farklı olan sistem içi tartışmada paradigma değişimi olmasa da denkleme farklı bir unsurun müdahalesinin dengeleri etkileme istidadının belirmesidir. İster başarılı ister başarısız her darbe girişimlerinden sonraki sistem içi düzenlemeler yine elitler arası güç dengeleri etrafında yürütülen bir tartışma idi.

Bu kez darbe girişiminin akim kalmasını sağlayan en önemli faktörlerden biri olarak “millet”in devreye girmesi sadece tartışmanın yönünü değil, dengeleri de değiştirmeye aday görünüyor.

Askeri okulların kapatılması, Jandarma’nın İçişleri’ne bağlanması, kuvvet komutanlıklarının Savunma Bakanlığı’na, Genel Kurmay’ın Cumhurbaşkanlığı’na bağlanması gibi yapısal değişim projelerinin sistem içi dengelerde nasıl bir kaymaya yol açacağı sorusu önemli… Bu konunun kısa sürede açıklık kazanması da mümkün değil. Değişimin bürokratik eltiler arası dengeleri ne kadar değiştireceği ile temelden sistemi etkileyip etkilemeyeceği arasında önemli farklar var.

Her ne türden bir etkileşim ortaya çıkarsa çıksın şu üç farklı bakış sonucun ne yönde olacağını belirleyecek önemdedir.

İlki; askerin kendine bakışı,

İkincisi, toplumun askere bakışı

Üçüncü olarak da sistemin askere bakışı...

Askeri okulların kapatılması meselesi bir grubun (FETÖ’cü denilen) tasfiyesi meselesi olsaydı sorun kalmazdı. Vesayetin ortadan kalkması, askeri bürokrasinin güç dağılımının neresinde duracağı gibi soruların temelinde askerin kendisini nerede gördüğü sorusuyla alakalıdır. Bu da liseden itibaren alınan eğitim, verilen ayrıcalıklılık bilinci ve memleketin gerçek sahibi olma güveni potansiyel müdahale şartlarını zaten hazır tutuyor.

Daha da geriye gidecek olursak Batılılaşma maceramızın sorgulanmadığı, kutsandığı bir ideolojik ortamda asker sınıfının öncü rolü oynadığı, modernleşmenin askere borçlu olduğu gibi ön kabuller zaten devletin askere teslim edilmesi gerektiği tezini meşrulaştırıyor. Askerin ayrıcalıklı, üstelik yapısal müdahale hakkı olan bir sınıf mantığı içinde toplumdan izole olarak yetiştirildiği zihinsel ve sosyal ortamın sorgulanması gerekiyor.

Yapısal değişiklikler olurken bunun meşruiyeti, toplumsal dayanağını oluşturacak olan da milletin askere nasıl baktığı, onu nereye yerleştirdiği sorusudur. Bu zamana kadar devlet adına askeri gören, hatta “Peygamber ocağı” söylemini a priori olarak benimseyen bu halkın tanklara yürümüş olması çok önemli bir kırılmanın işaretidir. Bir bakıma bu zamana kadar askeri sınıfın şahsında temsil edildiğini düşündüğü kendi varlık hikayesine kendi eliyle sahip çıkması, belki de geri almak istemesidir. Ve belki de ilk defa halkın bu denkleme dair ne düşündüğü sorusunun dikkate alınma ihtimali belirmiştir.

Tüm bunların üstünde yine de birinci şıkla doğrudan bağlantılı olarak sistem dediğimiz devlet aygıtının askeriyeye nasıl baktığı, merkezi rolünün ne olacağı sorusu yeni dönemi şekillendirecek ana unsurdur.

Ayrı ve ayrıcalıklı bir sınıf anlayışı ile eğitilerek orduya katılanların sadece ellerinde silah tutuyor olmaları, zihniyetlerinin nasıl şekillendiği meselesi bir yana hep ayrıcalıklı olan ekonomik çıkar gruplarının ve de küresel ilişkileri bu denklemde sanılandan daha belirleyici.

Her ne olursa olsun askeri okulların kapatılması meselesi eğer yetiştirilecek asker tipinin anlayışında kendine ve memlekete bakışında değişiklik getirmeyecekse gerilimler devam edecek demektir.

lgili YazlarDüşünce

Editr emreakif on August 5, 2016

Etiket: ,

Yorumunuz

İsminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

Kişisel Blogunuz

Comments

Dier Yazlar

Bir Önceki Yaz: