Alman köylülüğü

Uzun yıllar Türkiye’de yaşamış akademisyen kökenli gazeteci bir Alman arkadaşımın kendi milleti hakkında yaptığı tespiti çok şeyi özetler gibidir: Her Almanya dışına çıktığımda Avrupa’nın köylüleri olduğumuzu bir kez daha farkederim. Almanların köylülüğü meselesi elbette bir çırpıda çizilip atılacak türden değil ama çok şeyi açıklar niteliktedir.

Londra’da konfeksiyon işinde çalışan halk filozofu türünden, kendinden emin iri harflerle cümleler kurmayı seven bir Türk işçisinin bir ömür Avrupa’da yaşama deneyiminin özeti olarak üç ulusu kıyafetleri üzerinden tanımlardı: İngilizler spor giyer, Fransızlar şık görünmekten hoşlanır, Almanlar kaba ama sağlam elbiseler giyer.

Bir entelektüelin köylülük tanımıyla bir işçinin kaba ama sağlam tespiti bir araya getirildiğinde Alman karakteri hakkında çok genel bir resim ortaya çıkar.

Oysa kıta Avrupası düşüncesinin kurucu isimlerinin önemli isimlerinin Almanlar olduğu düşünüldüğünde köylülüğün felsefi temellerini de bulmamız gerekecek. Hegel’den Heidegger’e uzanan çizgide faşizme çıkan felsefi geleneğe temas etmemek imkansız. Geç kalmış emperyal hevesleri iki kez yarım kalan Almanların kaba, kanlı yüzüyle tanıdığımız faşizmi başarılı olsaydı muhtemelen Sovyet Marksizmi gibi düşünsel temelleri tartışılan, ciddiye alınan bir ideoloji olarak literatüre girecekti. Her kaybeden gibi faşizm de, Heidegger gibi yirminci yüzyılın en büyük düşünürlerinden birinin, en hafifi tabiriyle sempatisine rağmen lanet okunan bir düşünce olarak kalmaya mahkum. Çünkü kaybetti… Zalimliği bile Avrupa düşüncesi içinde meşrulaştırılabilirdi; tıpkı Stalinizm gibi…

Alman karakterindeki köylülük şeklinde kendini gösteren kaba fakat sağlamlık şeklinde tezahürüdür, en azından bizi etkileyen çehresiyle askeri modernleşmedir. Osmanlının İngiliz, Rus ve Fransız kıskacına girdiği son dönemde bir denge unsuru olarak Almanlara yakınlaşması daha çok askeri alandaki tezahürleriyle bizi etkiledi. Alman milliyetçiliğinin Osmanlı versiyonu özellikle İttihatçı politikalarda Türk milliyetçiliğinin öne çıkarılmasıydı. Askeri bir ideoloji olarak benimsemekte zorlanmadığımız milliyetçiliğin dönemin şartlarında dayatmacı, kaba ama sağlam görünen bir karşılık veriyor gibiydi. İmparatorluğu kurtaracak “kültürel Türkçülük” olarak Alman versiyonu siyasete sarılan askeri bürokratik yapı imparatorluğun son çırpınışı olacaktır.

Fransız modernleşmesi nasıl Tanzimat aydınları için hürriyet, adalet, musavat gibi “büyük idealler” olarak modernleşmenin ve medeniyetin alamet-i farikası idiyse, milliyetçilik de bu uygar dünyanın romantik süsü olabilirdi. Alman modernleşmesinin birebir karşılık geldiği askeri bürokratik yenilenme bir kurtuluş ideolojisinden çok siyaset olarak sert ve cebri olması kaçınılmazdı.

Bu arada şunu da hatırlatmakta yarar var, Birinci Dünya Savaşı’na girişimize sebep teşkil eden iki Alman zırhlısı savaş gemisinin provokasyonu da ince bir diplomatik manevralardan çok tam anlamıyla Alman kabalığının diplomasiye yansıyan biçimidir. Ve imparatorluğun sonunu getirecek olan Almanlarla müttefik olarak girdiğimiz savaşta Osmanlı ordusunun komutasının Almanlarda olduğu da unutulmamalı. Stratejik kararlarda son sözün Alman subaylarında olduğunu bu nedenle Osmanlı için gereksiz cephelerde büyük kayıpların verildiğini… Farklı cephelerde Almanlar üzerindeki müttefik baskısını hafifletmek için Osmanlı askerinin ölümüne sürüldüğü de bir vakıadır.

Almanların emperyal hevesleri uğruna dünyanın başına açtığı savaşın bedelini tüm insanlık ağır ödedi. Sadece İkinci Dünya Savaşı sırasında toplam yetmiş milyon kadar insan can verdi.
DEVAMI>>>…

Posted under Dünya, Düşünce

Yazanemreakif on June 6, 2016

Tags: ,

Şam ve Ankara’yı yaklaştıran korku

Son günlerde Suriye Baas yönetimi ile Türkiye’nin ilişkilerinin düzenlenmesi, görüşmelerin başlatılması yönünde bir politika değişikliğinin işaretlerini veren açıklamalar yapılıyor. Suriye iç savaşının her anlamda tıkandığı, hiç bir tarafın mutlak üstünlük sağlama gücünde olmadığı bir noktaya gelindi. Üstelik doğrudan dış müdahalelerin askeri boyut kazandığı ortamda Suriye iç savaşı bir vekalet savaşı olmaktan da çıkmak üzere. Bölgesel ve bölge dışı güçlerin uluslararası hukuk kılıfı altında müdahil olduğu, doğrudan savaşın tarafı haline geldiği ortamda bölge çok ciddi risk altında. Artık kimse şu veya bu yönetim altında bir Suriye’den bahsetmiyor. Hatta yönetimden çok bütünlüklü kalsa bile yaşanabilir bir Suriye’nin varolup olmadığı konuşuluyor. Yürütülmeye çalışılan hesap, herkesin kaybettiği bir içsavaştır. Bu saatten sonra kimin hangi politikaları sürdürerek bu noktaya geldiği yahut kimin zamanında “ben yazmıştım” deyişini haklı çıkaracak olguların hiç bir anlamı kalmadı. Ama yazılıp çizilenler, ithamlar da arşivlerde duruyor.
DEVAMI>>>…

Posted under Dünya, Düşünce

Yazanemreakif on June 2, 2016

Tags: ,

‘Amerikan rüyası’nın kabusu

Amerika’nın kendi geçmişi ile barışması olarak algılanmıştı Obama’nın başkan seçilmesi. Zencilerin, kölelerin külleri üzerinde kurulmuş bir uygarlığın, “Amerikan rüyası”nın kabusu başa geçmiş, geçmişi ile yüzleşmişti sonuçta! Obama’nın ne kadar zenci olduğu tartışılmadı bile, ama sonuçta saf beyaz değildi. Renk körü bir toplumun melezi zenci kategorisine koyarak geçmişiyle barışmasının erdemi olarak takdim edildi.

Amerikan toplumunu itirafçı toplum olarak tanımlayan sosyal bilimciler bu renk körlüğünün nedenini antropolojinin konusu yapmaya cesaret edebilecekler mi? Sanmam. Batı dışı toplumları nesneleştirmeye, laboratuvar malzemesi olarak inceleyen disiplin olarak doğan antropolojinin aynasında kendilerini görme cesareti gösterebilmeleri beklenemezdi. Buna cesaret edenler ise akademinin dışına itilecek, marjinalleştirilecekti… Ama sosyolojik bir tanımlama olarak itirafçı toplum olmayı, kendi geçmişiyle yüzleşme cesareti ve erdemine sahip olmayı içtenlikle benimseyebilir, ayrıcalıkları olarak takdim edebilirler.
DEVAMI>>>…

Posted under Dünya, Düşünce

Yazanemreakif on May 28, 2016

Tags: , , ,

Cemaat-parti ikilemi

Özellikle Ortadoğu’da modern seküler siyaset ortamında İslami hareketlerin siyaset yapma tecrübeleri uzun çapraşık bir süreçten geçti. İslami hareketlerin bir yanda toplumu dönüştürme ihya, tebliğ gibi kavramlar üzerinde inşa edilen insana, topluma yönelik çalışmalar sürdürüldü. Diğer tarafta sadece bireysel yaşayış ve ahlak ile sınırlı kalmayan İslamın değer hükümlerinin hayata geçirilmesi ilkesi de İslami hareketlerin alamet-i farikası oldu… Yani siyaset alanı, hayatın farklı alanlarına dair “İslam ne diyor”u gösterecek bir mücadele olarak belirginleşti.

Bu da doğrudan siyasetin, güç ilişkilerinin alanına girdiği için mevcut çoğu diktatöryal seküler sistemlerle yüzleşmeyi, ilişkilerini ona göre şekillendirmeyi gerektirdi. İslam dünyasının askeri ya da hanedan despotizmi, yahut tek parti diktatörlükleri altında toplumsal taleplerin siyasete doğal ve meşru yollardan aktarılamadığı, temsil edilemediği göz önüne alındığında İslami hareketlerin temel sorunlarının nelerden kaynaklandığı anlaşılır. Meşru taleplerin siyasette temsil imkanı bulamayan her toplumsal ve siyasal taraf gibi İslamcılar da çoğu kez bastırıldı, yeraltına itilmeye zorlandı.

DEVAMI>>>…

Posted under Dünya, Düşünce

Yazanemreakif on May 24, 2016

Tags: , ,

‘İngiliz rüyası’ esmer başbakan

Londra’ya beyaz olmayan bir göçmen çocuğunun belediye başkanı olması İngiliz rüyasını yeniden canlandırıldığı algısına yol açtı. Londra, Britanya İmparatorluğu’nun mirasını yaşatan bakiyelerden biri hâlâ. Her ne kadar İngilizler, ‘Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk’tan adeta bir balıkçı adasına sığınmış olsalar da hâlâ o imparatorluğun gücünün temsilcisi gibi siyaset üretmeyi ustaca başarırlar. Küçülen ekonomilerini ve stratejik iddialarını, Amerika’ya bağımlı siyasi askeri ittifaktan aldıkları güçle uluslararası alanda da etkili bir siyasete çevirmede mahirdirler.

Pakistan asıllı Müslüman bir otobüs şoförü göçmenin çocuğu olarak Londra Belediye Başkanlığını nasıl kazandığı bir başarı öyküsü olarak elbette haber değeri var. Mesela Londra gibi dünyanın her yerinden insanı çeken kozmopolit yapısıyla hâlâ imparatorluk merkezi gibi bir görüntü veren Londralılar, hangi sosyal siyasal faktörlerle beyaz zengin muhafazakâr adaya karşı eski sömürgelerinden gelen birini seçmiş olabilir? Her şeyden önce şunu hatırlatmalı ki Londra’da beyaz olmayan nüfus artık %50’nin üzerinde. Bu demografik değişim bile seçimlerin rakamsal açıklaması hakkında fikir verebilir.

DEVAMI>>>…

Posted under Dünya, Düşünce

Yazanemreakif on May 14, 2016

Tags: ,

Gazze İsrail’i normalleştiremez

İsrail’le yeniden ilişkilerin düzeltilmesi mevzuu, iç siyasetin yükselen ateşi karşısında yeterince gündeme gelmedi. Henüz resmi bir anlaşma olmasa da belli ki kapalı kapılar ardında görüşmeler devam ediyor. Muhtemelen her iki tarafın da pazarlık masasında elindeki kozları kullandığını çeşitli yollardan kamuoyuna sızdırılan haberlerden anlaşılıyor.

Türkiye’nin İsrail’e karşı kullandığı dil bağlamında, bunu dış politik ve iç politik argüman olarak devreye soktuğu hatırlanacak olursa birden söylem değişikliği zor olacak. Zira söylem çıtası o kadar yüksek tutuldu ki, İsrail’den sürekli dayak yiyen Arap dünyası bu söylem karşısında bir tür ezilmişlik psikolojisini atmaya başladı ve hatta rövanşın alınacağı havasına bile girdi. İsrail karşısında hep yenilmiş, siyaseten ezik liderlerine kıyasla Türkiye’den yükseltilen sesin bir tür moral dopingi olduğu aşikar.

DEVAMI>>>…

Posted under Dünya, Siyaset

Yazanemreakif on May 12, 2016

Tags: , , ,

Kudüs: Taş ve işgal mimarisi

Kadim toprakların, tarihi şehirlerin kaderi; geçmişleri gibi inişli çıkışlı, bilinmezlerle dolu ve bir o kadar da çok yönlü faktörlere bağlı. Tarihi şehirler sadece bir yerleşim yeri değildir; üstünde yaşayanlar da sadece günlük hayatını tamamlayan sıradan insanlar değildir. O şehrin insanları bunun farkında olmasalar da şehrin hafızası o şehrin insanına galebe çalacak, şehri ve tarihi bir şekilde hatırlatacaktır. Şehir asla unutmaz çünkü.

Eğer insanların hafızasının, kimliğinin oluşumunda mekânın, tarihin bir şekilde katkısı, etkisi varsa tarihi dokuya gözlerini açarak büyüyen insan tekinin davranış kodları, hayata bakışı, bilinç düzeyi de şehrin meydanlarından sokaklarına, taş evlerinden kiremit çatılarına, mabetlerinden insan kıyafetlerine değin uzanan bir yığın çevre şartlarının etkisinde kalır.

Tarih bu şehirlerde, bu kadim coğrafyalarda nihai hesaplaşmayı yapar. Bu nedenle bu tür mekânlar, coğrafyanın tüm modern zaman aygıtlarının ayartıcı gelişmişliğine rağmen son hükmü verir.

Kadim şehirler; modern zamanların savaşlarına, siyasal anlaşmalarına, toplumsal altüst oluşlarına bir şekilde ya direnirler ya öncülük ederler ya da geleceğin şekilleneceği pek çok oluşumu beslerler.

DEVAMI>>>…

Posted under Dünya, Düşünce, Kültür, Siyaset

Yazanemreakif on April 11, 2016

Bir siyasal metafor olarak Lozan

Devlet, siyaset, dünya sistemi gibi yapıları daha çok sembolik olaylarda, ifadelerde, seramonilerde idrak ederiz. Daha doğrusu bu semboller üzerinden bizim nasıl algılamamız istendiği mesajı verilir. Bayrak, marş nasıl ulus-devletin gündelik hayatımıza yansıyan somut göstergeleri ise, tarihi bir toplantıdan yansıyan tek bir fotoğraf karesi de varılan anlaşmalardan daha çok belleğimizde yer edebilir. DEVAMI>>>…

Posted under Dünya, Düşünce, Siyaset

Yazanemreakif on April 4, 2015

Tel kopar haz biter

“Bir bitmeyecek şevk verirken beste
Bir tel kopar ahenk ebediyyen kesilir.“

Türkiye genelinde yaşanan elektrik kesintisi boyutu ve habercisi olduğu sorunlar bakımından daha önce tecrübe edilmemiş bir olaydı. Memleketin henüz bu denli ‘gelişmediği’ dönemlerdeki elektrik kesintilerinin doğurduğu zorluklara, yoksunluklara insanlar kendilerini alıştırarak adapte olabiliyorlardı. İhtiyaçlarını zorluyor olsa da alternatifini geliştirecek bir hayat tarzına sahiptiler.. Önemli ölçüde şehirde yaşayanların bile hayatı bu denli elektriğe, bu denli teknolojiye bağımlı değildi. Modern teknolojik uygarlığın nimetleri, tüketim alışkanlıkları hem hayatımıza girmemiş hem de bir elektrik prizine bağlı değildi henüz. DEVAMI>>>…

Posted under Dünya, Düşünce, Siyaset

Yazanemreakif on April 2, 2015

Yemen’de mezhepçilik görünümlü oyun!

Bir kez daha içimizdeki cahiliye heyecanı kabardı. Sekter, etnik ya da ulusal aidiyet; İslami ve insani ölçülerin, adaletin, hakikatin yerine ikame edildikçe vicdanlarımız, adalet duygumuz, İslami bakışımız stratejik hesapların kurbanı olmaya devam edecek.
Öfke ve hamasetle ilkesel esasları göz ardı edip güncel ve politik çıkarları öne çıkaran medyatik algının esiri oldukça kazananı olamayan bir boğuşmaya itilmek isteniyoruz. İnsanlar en hassas ve zaaf içeren duygularından yakalanıyor ve hakikat kurban ediliyor. Bundan sonra kan dökülmesi kolaylaşıyor. DEVAMI>>>…

Posted under Dünya, Siyaset

Yazanemreakif on March 28, 2015