Cengiz DaÄŸcı’nın ‘büyük sürgünü’
Ölüm “gurbet”in sona ermesidir. “Dünya sürgünü”nden asli yuvaya dönüş…
Gurbette ölümler daha çok hüzün veriyor.
Yalnız ve tenha yaÅŸanan bir hayatı tek ve tenha terk ediÅŸ; çünkü hepimiz” yalnız ölürüz”
Cengiz DaÄŸcı’nın ölümü bir tür sürgün ölümüydü.
Sürgünde memleket hasretiyle yaşadı. Bu biraz da korku dolu bir hayat demekti.
Cengiz DaÄŸcı’nın romanları ne lise ne üniversite dönemlerimde hiç ilgimi çekmemiÅŸti. Türkçülüğe karşı bir tepkiydi . Türkistan’dan, Kırım’dan bahsetmek Türkçülerin- Türk milliyetçilerinin tekelindeydi. Ä°slamcılar; Türkçülük yapmamak adına Türk kelimesini bile ağızlarına almamak gibi aşırı bir hassasiyet sergilediler. Her tür milliyetçiliÄŸe, ırkçılığa karşı çıkmak isterken aşırılığa varan bir hassasiyet kuÅŸatmıştı bizim kuÅŸağı..
Kırım’a ilk kez sanırım 1996 yılında dostum Kemal Sayar’la birlikte belgesel çekimi için gittiÄŸimde Bahçesaray’ı, Yalta’yı, Akmescid’i gezerken Cengiz DaÄŸcı’nın nasıl bir hasretle o romanları yazdığını fark edecektim.
Evet Kırım bir bakıma çok uzak bir ülke, bir bakıma bizim Anadolu toprağı kadar yakın ve aÅŸina bir coÄŸrafyaydı…
Herhalde Kırım Tatarları kadar Anadolu kültürüne yakın akraba topluluk yoktur. UnuttuÄŸumuz kimi Anadolu türküleriyle, sürgünden 50 yıl sonra, Kırım’da karşılaÅŸmak bu aÅŸinalığı yakıcı biçimde hatırlatacaktı. Hem insan, hem kültür hem coÄŸrafya olarak Cengiz DaÄŸcı’nın resmettiÄŸi Kırım’ın aslında ne kadar bize yakın olduÄŸunu orada farkedecektim.
Cengiz DaÄŸcı ile dünya görüşümün örtüştüğünü hiç sanmıyorum. Buna karşın insan oluÅŸumuzun en doÄŸal özlemini memleket hasretini, millet sevgisini anlatan romanlarını, ideolojik boyutunu bir kenara koyunca daha iyi anlayabiliyoruz. Romanlarındaki hamaset düzeyi ne olursa olsun yakıcı bir hasretin, esaret altındaki bir ulusun hikayesi sizi kuÅŸatır…
Ä°ÅŸin daha da yakıcı tarafı sürgünde olan sadece DaÄŸcı’nın kendisi deÄŸildi, halkı da sürgündeydi. Kırım Tatarları Ä°kinci Dünya Savaşı’ndan sonra toplu cezalandırmaya tabi tutularak Kırım’dan Orta Asya’ya sürüldüler. “Özgürlükler cenneti Sovyetler”de topluca sürülen, açlık ve hastalık dolu uzun sürgün yolculuÄŸu sırasında ölen Kırım Tatarlarından bahsetmek, onlara sahip çıkmak Türkiye’de pek çok aydın için bir tür sapkınlık sayılırdı.
Dün Cengiz DaÄŸcı’nın cenazesi Londra’nın doÄŸusundaki Süleymaniye Camii’nde kılınmış. Åžair Mevlüt Ceylan’ın aktardığına göre, cenaze namazında toplam 20 kiÅŸi ancak varmış. DaÄŸcı’nın cenaze namazında bile bu denli yalnız kalmasının sebeplerinden biri dinle arasına koyduÄŸu mesafe olabilir. Asıl nedenin yıllarca yaÅŸadığı Ä°ngiltere’de ne Türklerle ne de diÄŸer Müslümanlarla hemen hemen hiçbir iliÅŸkisinin olmamasıydı belki de.
Ne olursa olsun, gurbette ölüm kadar bu denli terk edilmişlik de inanın büyük yalnızlığını bir kez daha hatırlatıyor.
Cenazesinin Kırım’a götürülerek orada topraÄŸa verilecek olması sahiplenmek adına önemli.
Ne var ki ne Cengiz DaÄŸcı’nın hayatı boyunca romanlarında özlemle dile getirdiÄŸi Kırım’dan ve acılarını paylaÅŸtığı Kırımlılardan bihaber okumuÅŸ-yazmışlar kendi ülkelerinde daha yalnız bence.
Ýlgili YazýlarGenel
Editör emreakif on September 27, 2011