Cumhur elitlerin korkusu
Cmhuriyet çok farklı korkular üzerine yükseldi. Daha doÄŸrusu Cumhuriyet elitinin korkuları siyaseti, devletin topluma bakışını ÅŸekillendirdi. Bu elitlerin en büyük korkusu her anlamda ‘geriye dönüş’tü. Yani Osmanlının gölgesini sürekli üzerlerinde hissettiler.. Bu duyguyu bir noktaya kadar anlamak mümkün; zira her ÅŸeyi ile reddettikleri bir dönemin yıkıntılarından kendilerini kurtarmaya çalışıyorlardı. Yeni bir uygarlık inÅŸa edeceklerdi ve bu uygarlığın ötekisi de tasfiye edilen bir imparatorluÄŸun hafızasında yerleÅŸikti.
Sorun sadece medeniyet tercihinden ibaret olsaydı bu zıtlaşmayı bir yere kadar anlamak mümkündü. Bir gecede bir toplumun medeniyet değişimini imkan dahilinde olduğunu var sayan toplum mühendisliğini pratiğe geçirmeye çalışan kadrolardan söz ediyoruz.
Ancak Cumhuriyet elitinin tarih korkusu ile gelecek endişesi arasında sıkışan cumhurun gelecek umuduna sahip olmaları için her şeyden önce elitlerin korkularını yenip normalleşmeleri gerekecekti.
Yeni bir dünya kurulurken uygulanan toplum mühendisliğine tepkili olanların yanıldıkları bir nokta vardı. Toplumsal ve siyasal değerler, kültürel kodlar üzerinde toplum mühendisliği uygulanır, millet sekülerleştirilirken bunlardan hoşnut olmayanların tepkileri sadece nostaljik geçmiş özlemiyle alakalı değildi elbette. Derin medeniyet çözümlemeleri, siyasal analizler yapmaya akılları yetmese de varlıklarını anlamlandırdıkları değerlerinin elden gitmekte olduğunu fark ediyorlardı. Yaşanmakta olan sadece siyasal düzlemde değil hanelerinin içine müdahil olur hale gelmekteydi.. Osmanlı şahsında hissettikleri avuçlarından kayıp gitmekte olan sadece bir geçmiş değil değerleriydi. Daha sonraları bu hissiyatın nostaljiye dönüşmesine tanık olacaktık.
Ancak, nostaljik düzlemde geçmiş özlemcilerinin unutturduğu tarihsel bir gerçekle yüzleşmeleri gerekiyordu. O da gerçekten Osmanlıyı hafızalardan silmeye, değerlerini görünür plandan kaldırmaya ahdeden bu kadroların hemen hepsi Osmanlı döneminde yetişmiş, Osmanlı ordusunda savaşmış asker, bürokrat yahut aydınlardan oluşuyordu.. Yani hesaplaşılan bugünün aktörleri, özlemini çektikleri geçmişin ürünüydü;
Özlemini çektikleri hangi Osmanlı idi ki şikayetçi oldukları elitler bizzat o dönemin, eğitim sisteminin, zihniyetin yetiştirdiği çocuklarıydı? Bu soru ile tarihi bir bilinç olmaktan çıkarıp nostaljiye indirgeyen Osmanlı romantizmine yaslanan muhafazakar zihniyetin yüzleşmesi gerekir.
Bu durum, karşı kampta yer alan seküler Cumhuriyet eliti ve batıcı zihin dünyasının müntesipleri açısından da yüzleÅŸmeyi gerektiriyor. Bu nasıl bir ‘köhne Osmanlı geçmiÅŸi’ idi ki aniden kurtarıcı gibi gelen kadroların hepsi o dönemin bakiyesi, eÄŸitim sisteminin ürünü olsunlar? Yükseltilmeye çalışılan batı uygarlığı üzerinden silmeye çalıştığı geçmiÅŸin tozları arasında hayata geçmiÅŸti! Tarihi yeniden yazma, inÅŸa etme iddiasındaki bir nesil adeta 1923’te doÄŸmuÅŸ ve inkar ettikleri geçmiÅŸten hiç bir ÅŸey devralmamışlar, hiç bir borçları yokmuÅŸ gibiydiler. Olup bitenlere nereden bakarsanız bakın sonuçta inkar ettiÄŸiniz ya da özlem duyduÄŸunuz bir tarihin mirası söz konusuydu.
Yeni siyasal aktörlerin uygulamalarını eleÅŸtirmenin, benimsememenin, itirazın seçkinler nezdinde karşılığı saltanat özlemciliÄŸi, irtica idi…. Korkunun diri tutulması muktedir kadroların iktidarını ne pahasına olursa olsun cumhura devredilmemesine veya en azından cumhurla iktidarı paylaşımının ertelenmesine meÅŸruiyet kazandırmaya yarayacaktı.
Belki bu noktada psikanaliz bazı durumları açıklamakta yararlı olabilir. Osmanlıyı emperyalist batılı devletler tasfiye etmişti ama onun temsil ettiği dünya görüşünü mekteplerinden yetişen çocukları tasfiye edecekti. Bu bir devrimdi ve her devrimin bir ötekisi olacaktır; varlığı öteki algısının diri tutulmasına bağlıydı. Ancak batıcı seçkinlerin ötekisi bir tarihe, tüm bir geçmişin mirasına yönelikti. Cumhurla iktidarını paylaşmaktan çekinen seçkinlerin hemen hepsi Osmanlı adına savaşmış ve de savaş kaybetmiş askerlerdi. Osmanlı üniforması içinde girdiği hemen her savaşı kaybeden, imparatorluğu elinden alınmış bir neslin kabusuydu geçmiş imgesi. Hatırlamak istemedikleri, yaşanmamış saydıkları geçmiş bu yenilgileri hatırlatmaktaydı. Onlar için tarih büyük bir boşluk adeta geçmişin karadeliğinden ibaretti.
Bu ağır travmayı yaşamamış olsalardı muhtemelen tek parti dönemi cumhurla daha barışık olma cesaretini gösterebilirdi. Ne var ki travma çift taraflıydı: Hem cumhurun hem de cumhuru yöneten elitlerin yaşadığı travma anlaşılmadan geçmiş sağlıklı yorumlanamaz.
Son dönemde yaÅŸanan sistem içi elit deÄŸiÅŸiminin sonuçlarını biraz da nostaljinin mi yoksa tarih bilincinin mi etkin olacağı belirleyecek. Bir yanda yenilgilerin bedelini ödeyen cumhurun özlemleri ile realite arasındaki boÅŸluk diÄŸer tarafta aktörlerin kiÅŸisel travmalarının sonuçları açısından bakmalı anlamak, anlamlandırmak için…
Ýlgili YazýlarDüşünce
Editör emreakif on November 1, 2016