Dönüşüme kafa tutan ev
FotoÄŸrafa bakınca ‘dünyaya kafa tutan bir ev’ dedim kendi kendime. Ä°ki katlı, sadece kendinin hacmi kadar geniÅŸlikte bir tepede asılı gibi duruyordu. Çok kısa bir süre önce aynı toprak zemini paylaÅŸtığı evler, koskoca bir semt gitmiÅŸ, dev kepçeler semti alabildiÄŸine eÅŸmiÅŸ, bir mahalleyi alabilecek geniÅŸlikte bir alan çökmüştü. Bu yeni çukur alanda, etrafı tamamen boÅŸalan iki katlı bina, sanki ortaçaÄŸ ÅŸatolarını hatırlatır biçimde sipsivri bir tepede tek başına kalmıştı. Her an çökme tehlikesiyle karşı karşıya olduÄŸu fotoÄŸraftan bile anlaşılıyor.
Hikâye, bir kentsel dönüşüm projesinin sürreal bir fotoğrafla özetlenmesinden ibaret. İki katlı evin sahip/leri kentsel dönüşümü gerçekleştiren firmayla anlaşamadığı için tüm semt yerle bir, daha doğrusu yerin yedi kat derinliğinde bir zeminle, düzlenmesine rağmen boşluğun tam ortasında bir ada gibi duruyor.
Kentlere yapılan büyük müdahalelerin sadece ekonomik, estetik ya da mimari açıdan tartışmalı konular olarak deÄŸil, daha insani, kültürel boyutta ele alınması gerekir. Sosyal travmalar, ekonomik rantlar göz ardı edilerek mevcut çarpıklık üzerinden ÅŸehrin dokusuna yapılan toplu müdahaleler ele alınamaz. GecekondulaÅŸmayla ortaya çıkan ÅŸehirlerin çarpıklaÅŸması meselesi, özellikle 1950’lerden sonra baÅŸlayan ve 80’ler itibariyle iyice kontrolden çıkan bir toplumsal altüst oluÅŸ hikayesidir. Ama bundan önce, mesela sur içinde, Süleymaniye çevresindeki tarihi semtin terkedilmiÅŸ halini her gördüğümde içim burkulurdu. Bir yanda sembolik olarak Osmanlı kültür hayatının en seçkin semtinin kâğıt depolarıyla, imalathanelerle iÅŸgal edilmesiyle tarihten öç alınması -ki bunun bilinçli olduÄŸunu düşünürüm- diÄŸer tarafta bekar odalarında, tüp ocaklarda akÅŸamları yemek piÅŸiren işçi gençlerin, yıkılmaya yüz tutmuÅŸ eski ahÅŸap evlere sığınan kalabalık aileleriyle Anadolu’dan gelen insanların Ä°stanbul macerası…
Gecekonduların ÅŸehrin varoÅŸlarını istila etmesi göze hiç de hoÅŸ gelmezken, Anadolu’dan on binlerce insanın büyük ÅŸehirlere akın etmesini teÅŸvik edecek politikaların sürekli canlı tutulması bu ÅŸikayetin samimiyetsizliÄŸini açık eder. Geçenlerde E5 üzerinde bir gecekondu mahallesinin dönüşüm hikayesini özetleyen bir görüntü dikkatimi çekti: Her biri bahçeli evlerden taÅŸan aÄŸaçların, sarmaşıkların bölgedeki tek yeÅŸillik olduÄŸu, basit malzemeden yapılmış gecekondulardan oluÅŸan semt dönüştürülüyor. Bu basit yapılı, bahçeli, çok daha insani görünen evlerde oturanlar 15-20 katlı binalara taşınıyor, semt bir anda beton yığını haline geliyor. Basit malzemeden yapılan bu evlerin tabiatta dönüşmesi daha kolayken artık bu dev binaların tabiata geri dönmesi neredeyse imkansız. Sadece çevre sorunu olarak bakıldığında bile iptidai gecekondular modern gecekondulara göre daha tabiata uygun, daha çevreci…
Tekrar tek başına tüm hikayeyi özetleyen o sürreal fotoÄŸrafa dönecek olursak; çürük, en küçük sarsıntıda yerle bir olma ihtimali yüksek yapılardan oluÅŸan semtler, saÄŸlıksız ÅŸehirleÅŸme ve bunun yerine yeni bir ÅŸehircilik anlayışı ile yenilenme… Tüm sorun da bu noktada ortaya çıkıyor zaten. Gerçekten yeni bir ÅŸehircilik anlayışı ile yenilenme mi? Yoksa son 30-40 yıl içinde bunca göç ve altüst oluÅŸa raÄŸmen bir ÅŸekilde kendi sosyal, kültürel dengelerini oturtmaya baÅŸlayan semt lerin sosyal dokusuna müdahale edecek ya da bu dengelerin hiç birinin dikkate alınmadığı yeni bir çözülme süreci mi? Asıl önemlisi, modern ÅŸehirlerde adaletsizlik ve haksız kazancın en fazla kendini gösterdiÄŸi rant oluÅŸturma faaliyetinin neresindeyiz? Toprağın, mülkün kullanımının belli alanlara teksif edilerek ÅŸehrin belli alanlarının olaÄŸanüstü rant alanı haline getirilmesi ile müslümanca paylaşım, adalet, kazanç gibi ilkelerin neresindeyiz? Tüm bu soruları ıskalayarak, önemsemeden, hatta hiç gündeme almadan yapılan ve pek de kârlı görünen bir dönüşüme karşı ne diyoruz?
Åžehirlerin deÄŸiÅŸmesi, dönüşmesi kaçınılmaz. Önemli olan bu dönüşümün hangi adalet duygusu, ekonomik model, ekolojik denge, kültürel ve sosyal doku gözetilerek, öncelenerek yapıldığıdır. Ä°stanbul’da, Bursa’da, daha pek çok ÅŸehirdeki ucube, çok katlı dönüşümlerin vicdanlarda açtığı yaraya bakarak diyebiliriz ki: ‘deÄŸiÅŸmiyor, dönüşüme zorlanıyoruz!’
Şehirler de direnir ve şehirler yalan söylemez.
Ýlgili YazýlarDüşünce, Kültür
Editör emreakif on May 6, 2014