Ertelenmiş eleştiri öldürür !
‘Ölmeden önce ölünüz…’ Tüm ölümler bu ölmeden önce ölmeyi terk ediÅŸlerimizden… Ruhun ölümü, adaletin ölümü, vicdanın ölümü, insanlığın ölümü… Ölmeden evvel ölmeyi unutuÅŸumuzdan…
Bu nebevi düstur hayatın eksenine oturtulabilseydi hem bireysel hem toplumsal hem siyasal kırılmalarla yaÅŸanan acıların pek çoÄŸunun önüne geçilebilirdi. Bu sarsıcı düsturun devamı daha sarsıcı: ‘ölmeden evvel kendinizi hesaba çekiniz!’
EleÅŸtiriyi ertelemenin toplumsal tezahürü ‘kol kırılır yen içinde kalır’ ifadesi. KiÅŸiler içinde bulunduÄŸu cemaati, siyasal kampı, toplumsal aidiyeti vb. özeleÅŸtiri yeteneÄŸini kaybettikçe, siyaseten zorunlu görüleni yapmak adına hakikati erteledikçe aslında söz konusu hareket kendi meÅŸruiyetinin ölümünü yaklaÅŸtırıyor demektir. En fazla, reel gerçekliÄŸe yaslanan toplumsal, siyasal varlıklar, ertelenmiÅŸ eleÅŸtirilerin kurbanı olurlar; önce varlıklarını anlamlandıran hakikatleri deforme olur, sonra varlık gerekçeleri, anlam alanları kendi zıtlarına dönüşür. Tıpkı insan nefsi gibi; hatayı ayıklamadıkça, o hata hata olmaktan çıkıp alışkanlığa dönüşür ve ‘ahlak’ haline gelmeye baÅŸlar.
Cumhuriyet elitinin eleÅŸtirilere sağır kesilmesinin nedeni ideolojikti. Yeni bir medeniyete taşıyacaklardı memleketi ve bu yolda yapılan her eleÅŸtiri o ‘kutsal uygarlık mücadelesini’ engellemeye yönelikti. ÖzeleÅŸtiriyi ertelemek için de hem hafızalarının kurbanı oldular, hem de reel ÅŸartların. Sonlanmış bir imparatorluÄŸun yıkım hatıraları beyin hücrelerine kadar iÅŸlemiÅŸti. Bin bir zorlukla kazanılan bağımsızlığı korumalıydılar! Bu gerekçe her tür eleÅŸtiriyi ertelediÄŸi gibi tüm toplumun vicdanını, sesini rehin alan, kendi söylemini, konumunu mutlaklaÅŸtıran bir baskıya dönüşecek, bu dondurulmuÅŸ arkaik ideoloji zamanla profan, siyasal bir imana haline gelecektir. Her kesimin sımsıkı sarıldığı kendi gerçekliÄŸinin hakikatten ve hakikat duygusundan kopmasıyla kendi gerçekliÄŸinin esiri haline gelmesinin kısa tarihidir, yakın siyasal tarihimiz.
Benzer biçimde ‘özeleÅŸtiriyi erteleme’, ‘eleÅŸtiriye karşı içe kapanma refleksi’ sistemin dışına ittiÄŸi, baskıya uÄŸrayan cemaatler, siyasal yapılar için de geçerli oldu. Muhalifinin, hatta muarızının diline yaklaÅŸan ve hatta o dili benimseyen bu kendine yabancılaÅŸma hali, belki uzun sürede fark edilemeyecekti. Ne zamanki kendi çevresinden çıkıp toplumsal sorumluluk almaya, siyasal alanda varlık göstermeye, ekonomik güç sahibi olmaya baÅŸladıkça üstü örtülen, yen içinde kalan kolların kırıklığı iÅŸ tutuÅŸ tarzında ortaya çıkacaktır.
Ä°ktidar katında yaÅŸananları anlamak için ‘nerede yanlış yaptık?’ sorusunu sormakla baÅŸlamalı. Komplolar sadece bizim içimizi rahatlatmaya yarar, komplo teorileri için neden kullanışlı olduÄŸumuzu açıklamaz. EleÅŸtirilerimizi ertelememiz; kendimizi hapsettiÄŸimiz siyasal, toplumsal klanlarımızda hedef ve niyetlerde ne kadar samimi olursak olalım biriken tortuların bu yapıları esir almasıyla sonuçlanır.
Muhafazakarların siyasal güçle, ekonomik kazanımlarla, toplumsal etkinlikleriyle sınavı; ertelenen ve zamanla da yok sayılan eleÅŸtirilerin, bir türlü cesaret edilemeyen özeleÅŸtirilerin yekûnundan ibarettir. Kendinizi nereye ait hissederseniz hissedin, herhangi bir gazeteye göz atarken ‘zamanında demiÅŸtim, dikkatimi çekmiÅŸti ama…’ diye baÅŸlayan cümleler duymak, bizzat bu cümleleri kurmak herhalde en sık rastlanan durum haline geldi.
Bu anlamda ‘muhalif’ olmanın deÄŸil ama ‘muhalefette olma’nın dayanılmaz bir cazibesi de var… Sürekli eleÅŸtirme hakkını kendinde görme imtiyazıdır bu. Hem bireysel olarak hem de cemaat, cemiyet, siyasal yapı, organizasyon, hatta kültürel aidiyetlerde bile muhalefette olmanın kendiliÄŸinden haklılaÅŸtıran bir psikolojisi vardır; sürekli beslenen ama hiç test edilmeye imkan tanımayan tek yönlü bir haklılaÅŸtırma. Kendinden haklılığın en zehirleyici tarafı, maÄŸdurken zulme meyletme potansiyelidir.
Sistemin başından beri kendiyle yüzleÅŸmeyi erteledikçe bir türlü çözme cesareti gösteremediÄŸi etnik, dini, kültürel sorunlardan kaynaklanan sokak hareketliliÄŸi, taleplerinin yok sayıldığını, bir türlü çözüm üretilmediÄŸini düşünen kitlelerin maruz kaldıkları aÅŸağılanma ve acının dışa vurumu da benzer tehlikeyi ihtar ediyor. Bizzat maÄŸduriyetten çok, maÄŸduriyet söylemini üretenlerin bu söylemi siyasal amaca taşımaları kaçınılmaz. Bu sosyal ve psikolojik sorunların siyasete taşınmasından doÄŸal bir ÅŸey olamaz. Sorun her ÅŸeye karşı sorumsuz ve her halükarda haklı ve herkesten alacaklı bir dilin siyasetin yerini alması. Bizzat her tür eleÅŸtiriden, ölçüden muaf hale gelme duygusunun gittikçe siyaset yapanlara hakim olması…
Muhafazakâr kitlenin toplumun geneli ile toplumun da bu kesimle ilişkilerinin normalleşeceği bir sırada iktidar sahiplerinin erteledikleri özeleştiriyi hatırlamak yerine, eleştiri oklarını düşmanca birbirine çevirmiş olmaları, ötelenmiş hakikat ölçülerinin bünyede yaptığı deformasyon bu ülkeye bedel olarak döner.. Henüz yolun başında görünen etnik ve sekter farklılıkların, toplumsal muhalefet adına, haklılıklarını mutlaklaştırıp kendi bünyeleri ile beraber topluma da bedel ödetecek kırılmalara meydan vermelerinden korkulur.
Ýlgili YazýlarSiyaset
Editör emreakif on March 13, 2014