Eskiden de böyle miydi?
Hala ÅŸaşırabiliyoruz. ÅžaÅŸkınlığı ölçüsünde insanın kendi özüne sahip çıkma imkanı var demektir. Ä°yi ki hala bazı ÅŸeylere ÅŸaşırabiliyoruz. Oysa ÅŸaÅŸkınlığımız âhir zaman hallerinin hepimizi sarıp sarmalamasından ötürü. ÅžaÅŸkınlık makamıyla inÅŸa edilen kibrin kulesinden tepetaklak yuvarlanmanın sınır hattı bir kurÅŸun kalemle çizilmiÅŸ çizgi sanki… Her an çizgi silinebilir, belirsizleÅŸebilir.
Modern zaman hallerine bakınca kadim zaman hallerinden kuşkulanmaya başladım.
Epeydir zihnimi meşgul eden soru: Eskiden de böyle miydi?
ÅžaÅŸkınlığım kadim zamanlara yönelmeye baÅŸladı. ÅžaÅŸkınlık, modern hurafelerin mahiyeti itibariyle nevzuhur olduÄŸuna dair duymaya baÅŸladığım kuÅŸkudan kaynaklanıyor. ‘Ä°nsan hep aynı insan olduÄŸuna göre.. geçmiÅŸin sınavı ile bugünün sınavı arasında.. ilahi adalette bir haksızlık olamayacağına göre…’ diye baÅŸlayan sorular…
İnsanlık macerası; düz, doğrusal, ilerlemeci tarih anlayışına uygun olarak yol almadığına göre, en azından zamane bozuşmalarının eskiden bu kadar yaygın olmadığını düşünebiliriz. Oysa insan aynı insan ve sınav aynı sınav; insan nefsi, egosu her zaman aynı sınavdan geçiyordu. Karşımızda, şimdi bize komik bile gelmeyen bir meddahın olması ile medya kalemşorunun olması muhtevayı değiştirmiyor.
‘Biri sizi yüzünüze karşı övdüğünde suratına toprak atın’ sözündeki hikmet hiç eksilmiyor, eskimiyor. Reklamcılığın sahte hakikatler ürettiÄŸini öğrenmiÅŸtik; lakin sahte erdemler üreteceÄŸini de düşünemezdik mesela… Avrupa’dan baÅŸlayarak Tiranların modern propaganda yöntemleriyle karizma inÅŸa ettiÄŸine tanıklık edeli epey oldu… Reklam tekniÄŸi ile erdem ve fazilet inÅŸası reklam piyasası için yeni, kârlı bir saha olabilir.
Meddah tutan, ulufe dağıtan egzotik saltanatların yerini modern PR ÅŸirketleri almışsa ÅŸaşılası bir durum yok. Åžaşılası olan eskiden insanların yüzü kızarırdı, utanırdı… Åžaşılası olan PR ÅŸirketlerinin müşterilerinin artık sadece sultanlardan ibaret olmayışı, her düzeyde taleplerin olması…
Ä°ktidar savaÅŸları, saltanat kavgaları yüzünden kellelerin alındığı, meydanların can pazarına döndüğü geçmiÅŸ zaman hikayeleri ne çok iç burkutucudur. DeÄŸer miydi, bir dünya mülkü şöhreti için bunca kan dökmeye. Hz. Hasan’ın da böyle diyerek kan dökmemek için feragat ediÅŸini hiç hatırlamayız mesela…
Modern zamanların iktidar mücadelelerine, sofistike yöntemlerine bakınca değişen hiçbir şeyin olmamasına şaşıyor insan. Kılıçla kelle almanın yerine daha sinsi, daha sistematik, insanı daha aşağılayıcı yöntemler devrede.
Şöhret ve serveti, kudret ve iktidarı, yani dünyevileşmeyi elinin tersiyle iten münzevi görüntünün altında yaldızlı, parıltılı gösterişin, geçit törenlerinin aktığını görmek ne yaman çelişki! Tevazuundan dolayı tekebbürü artan münzevi görüntünün içindeki canavar medyatik yöntemlerle hortladığında şaşkınlıktan çok ürküntü duyuyor insan.
Daha birkaç saat önce tanıştığınız, uluslararası bir toplantıda aynı masayı paylaÅŸtığınız insanın çay sohbetindeki dünyevi fıkralarıyla yüzünüz kızarırken… az sonra aynı kiÅŸiyi posta oturmuÅŸ bir ermiÅŸ pozunda görmenin ÅŸaÅŸkınlığı.
Acaba eskiden de böyle miydi bu işler demekten kendini alamıyor insan.
Dünyayı hiçe sayıp, münzevi köşesinde metafizik haller serdederken gücün, iktidarın iÄŸvasına kapılmak insani bir zaaftır. Bu halin bir erdem sayılıp afiÅŸe edilmesi, görsel-iÅŸitsel indoktrinasyon yöntemi olarak kullanılması nevzuhur bir hal…
Åžaşılası olan insan olma halinin, zaaflarının sofistike yöntemlerle takdim ediliÅŸi, kitlesel büyüye dönüşmesi…
Ä°yi ki ÅŸaşırıyoruz hala…
Ýlgili YazýlarDüşünce
Editör emreakif on August 26, 2014