‘Fransız kalma’nın dayanılmaz korkusu
Dün Paris’te bir mizah dergisine yapılan kanlı saldırının etkilerini şimdiden hissetmeye başladık. Bu yazı kaleme alındığında saldırganların kimliği henüz belli değildi. Gerek saldırıya uğrayan mizah dergisinin daha önceki yayınlarından gerekse görüntülerden saldırganların Müslüman kimliği öne çıkmaya başlamıştı…
Silahlı saldırının “Fransa’nın 11 Eylülü” denilebilecek bir katliam olduğundan kuşku yok. Saldırıya hedef olan dergi ve ölen karikatüristlerin özelde Fransa ve genelde Batı dünyasında ne anlama geldiği üzerinde bolca yazılıp çizilecek. Hedefin insan hayatına kasdetmesinin yanı sıra basın, düşünce özgürlüğü gibi modern dünyayı inşa eden kurum ve değerlere yönelik olması sonuçları açısından Fransa’nın 11 Eylülünün ne anlama geldiğini düşünmeye zorluyor.
Paris’in orta yerinde gerçekleşen bu saldırının doğuracağı tepki, infial Fransa’yla sınırlı olmayacak.
Olayın polisiye boyutunu aşan faillerin kim olduğundan çok ilişkilendirileceği kimlikleri daha önemli. Medyadaki erken algıya bakılırsa, daha önce Hz. Peygamberle ilgili yayınlarından, en son IŞİD’le ilgili karikatürlerinden dolayı Müslümanların hedefe konacağı açık. Zaten Avrupa’da en fazla Müslüman nüfusa sahip olan Fransa’nın hem azınlık politikaları hem de jakoben laikçi geçmişi göz önüne alındığında tepkinin saldırının failleriyle sınırlı kalmayacak. Etkisi tüm Müslüman azınlığı başta Cezayir olmak üzere Ortadoğu’ya yansıyacağı söylenebilir.
Derin analizlere geçmeden, hem bu tür olaylara komplocu mantıkla yaklaşıp bir tür savunma mekanizması geliştirenler hem de saldırıyı fırsat bilip içimizdeki potansiyel tehlikeye hedef gösteren açıklamalar ilk elden tarafların psikolojisini ele vermesi bakımından önemli. Kurgulanmış, etki alanı ve sonuçları düşünülmüş bir açıklama ve makaleden çok anlık tepkiler durum tespiti açısından hayli önemli.
Komplo teorilerini yabana atmamalı ama komplonun esiri olmak da dünyayı doğru okumanın önünde en büyük engel; marazi bir duruma işaret edebilir. Olayların arka planında var olabilecek kimi kurguları doğru okumak, tahmin etmekle buna neden olan toplumsal siyasal nedenlerini görmeyi birbirine karıştırmamak gerek. Bu son saldırı hakkında da mantıklı gelebilecek pek çok senaryo yazılabilir, ancak olgunun kendisini ortadan kaldırmaz. Bu yaklaşım dünyanın her tarafında ve her karmaşık olaylarda başvurulan bir yöntemdir. Hatta bazı olaylar için komplosuzluk iddiasının kendisini en büyük komplo bile olabilir.
Ancak bu tür olaylardan yola çıkarak, gerçekleşmemiş, belki de hiç gerçekleşmeyecek olaylar hakkında komplo geliştirmek çok daha hastalıklı bir durum. Paris’teki saldırıdan yola çıkarak Türkiye’ye gönderme yapmak siyasi kurnazlık değilse bu yaklaşım sahiplerinin ruh ve zihin sağlıkları açısından vahim bir göstergedir.
Mesela memleketin en önde gelen gazetesinde ilk akla gelen ismi durumdan kendine pay çıkararak mağduriyet sendromuna girmesi; bizim entelijansiyamızda sık görülen tehdit algısı ve Batı’ya şikayet etme alışkanlığından farklı bir durum. Memlekette yaşanan kimi şiddet ve kargaşadan belli kesimler sorumlu tutup kendisinin de hedef olduğunu açıklamak Batı’da önemli adam sayılmak için kullanışlı bir yöntemdi. Mesela Dink cinayeti veya Ermeni meselesinde görüşlerinden dolayı hayatının tehlikede olduğu yönde açıklama yapmak pek çok kapının açılmasında denenmiş bir yöntem.
Fakat Paris cinayeti ile ilgili gerek sosyal medyada gerek televizyonlarda yapılan açıklamalar yeni bir duruma, yeni bir ruh haline işaret ediyor. Paris’teki bir saldırıdan dolayı ülkesi ve kendisi adına korku duyma hali. Bu durum salt bireysel endişe veya gelişmeleri abartarak, yanlış okuma sorunundan farklı bir şeye işaret ediyor.. Memlekette “irtica elden gidiyor” türünden müşteki hal genelde üstü örtük İslam korkusunun Ortadoğululaşma formülüyle dillendirilmiş hali /idi. Tıpkı bir Fransız kadar kendi ülkesine “Fransız kalmanın” yerli korkusunu üretme çabası seziliyor.
Hem memlekete Fransız kalıp aydın olmayı başarmış zevatın durumu hem de Fransıza anlayacağı dilden memleketi şikayet etme hali. Ortadoğu’dan getirilmesine alıştığımız irtica tehlikesinin Fransa üzerinden ithal edildiği yeni bir durumla karşı karşıyayız. Memlekete Fransız kalan aydınların adını doğrudan koymasalar da islamofobileri bu şekilde nüksediyor.
Oysa yaşanan bu vahim saldırı tablonun Müslüman azınlığın geleceğini nasıl rehin alacağını, hangi zihin kalıplarının ve toplumsal etkilerin bu tür insan tipini Paris’in orta yerinde yetiştirdiğini, Ortadoğu’da denklemi nasıl etkileyeceği hususunda fikir egzersizi yapmayı deneselerdi muhtemelen daha isabetli sonuçlara ulaşırlardı.
lgili YazlarDünya, Düşünce, Siyaset
Editr emreakif on January 8, 2015