Hamasete kapılmadan ‘tezkere’yi konuÅŸmak
Amerika’nın Irak’ı iÅŸgali öncesi Türkiye’ye dayattığı 2003 tezkeresine benzer bir durumla karşı karşıyayız. O dönem yükselen vicdani ses ve toplumsal baskı Meclis’te yankı bulmuÅŸ, siyasetin zorunlu tercihine raÄŸmen tezkere geçmemiÅŸti.
EÄŸer toplumsal tepki olmasaydı o dönem Türkiye çok daha büyük bir ‘cezalandırma’yla karşılaÅŸabilirdi. Bu tür uluslararası baskılar karşısında iktidarı yıpratmamak gibi bir maslahatın öne çıkması, her ÅŸeyden önce bizzat siyasi iktidarın pazarlık gücünü zayıflatan bir durumdur.
Amerika ve Batı dünyası bu zamana kadar adeta seyrettikleri Suriye ve Irak’ta ortaya çıkan yeni durumun iyice kaotikleÅŸmesinden sonra terörü önlemek gerekçesiyle OrtadoÄŸu’da yeniden askeri güç gösterisine baÅŸlıyor. Bu gösterinin Amerikan yönetimi açısından görünenin dışında hangi stratejik akılla dizayn edildiÄŸi hususu ÅŸimdilik bilinmezliÄŸini koruyor. Ancak bilinen husus Amerika ve NATO müttefiki koalisyon ortaklarının hava saldırıları ile yetinmek istedikleridir. Bir de Amerika’nın sahaya asker göndermek niyetinde olmadığı ÅŸimdilik verili doneler…
Ä°lk bakışta kendi askerini sahaya sürmeden bölgeyi dizayn etmek istediÄŸi anlaşılan Amerika bu yöntemle sonuç alamayacağı kestirilebildiÄŸine göre; harekatın amacı ve kapsamı konusunda soru iÅŸaretleri peÅŸpeÅŸe gelecektir. Bu durumda elde kalan seçenek, bölge ülkelerinin askerini kullanmak olacaktır ve bunun ilk habercisi olarak da TSK’ya ülke dışında asker gönderme yetkisi veren tezkerenin hükümetçe hazırlanmış olmasıdır.
Muhtemelen hükümete Amerikan kanadından yapılan baskılar sonucu bu kararın alındığı söylense de geliÅŸmelere müdahil olarak bundan sonraki süreci belirleme kaygısının da etkili olduÄŸunu varsayabiliriz. Suriye krizinin başından beri, Türkiye’nin askeri olarak müdahil olmasını savunanların da gerekçeleri bu yönde idi. Ancak bu derece karmaşık güç dengelerinin her an yeni ittifaklar kurduÄŸu bölgede Türkiye gerçekten belirleyici güç olabilir mi? Yoksa kaosun içine çekilerek tuzaÄŸa düşürülmüş mü olur? Türkiye’nin her an müdahale edebileceÄŸi algısının/ beklentisinin oluÅŸturulmasının Suriye denkleminde ne yönde etkileyici olduÄŸu, sonuca bakarak anlaşılabilir.
Amerika’nın doÄŸrudan iÅŸgali gibi algılanmayacak ÅŸekilde biçimlendirdiÄŸi yeni senaryoda TSK’nın asker göndermesi meselesinin anlamı ve sonuçları gereÄŸi gibi tartışılmadığı gibi bunun muhtemel sonuçlarına dair cılız seslerin dışında bir tepki de yok. OrtadoÄŸu’ya el koyma söylemi muhafazakâr tabanı hayli tatmin etmiÅŸe benziyor. Muhafazakar tabanın sessiz kalışında, hatta destek bulmasındaki en büyük pay Osmanlı mirası hamasetin fazlasıyla topluma enjekte edilmiÅŸ olmasıdır. Bunca zamandır OrtadoÄŸu’ya sağır kalmanın karşılığı bir ulus devlet formatı içinde imparatorluk rüyasına yatmaktan geçmediÄŸini, büyüsüne ram olmak anlamına geldiÄŸi açıktır.
2003 Mart tezkeresinde dikkatten kaçan en tehlikeli maddelerden biri; Amerikan askerlerinin Türkiye’den Irak’a girmesi ve konuÅŸlanmasına izin verilmesiydi. Düşünün ki bir ülkede müttefik bile olsa 50-60 bin yabancı askerin fiili varlığı o ülke için her zaman için tehdittir. Amerikan savaşçı birliklerinin baÅŸka hedefler için bile olsa bu denli yoÄŸun biçimde yerleÅŸmesinin siyaset üzerinde etkisi olacaktır.
EÄŸer son anda bir deÄŸiÅŸiklik olmazsa bugün görüşülecek tezkere metninde ÅŸu maddeler bu açıdan hayli önemli; ‘Aynı amaçlara dönük olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerinin Türkiye’de bulunması ve bu kuvvetlerin hükümetin belirleyeceÄŸi esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü tedbirin alınması.’
Buradan da anlaşıldığı gibi Türkiye’de yabancı askerlerin bulundurulmasına ve geçiÅŸine izin verilmesi öngörülüyor.
Bu durumda bazı soruların netleşmesi gerekiyor.
EÄŸer Amerika Suriye ve Irak’taki duruma müdahale için asker göndermeyecekse tezkeredeki bu madde neden konulma ihtiyacı hissedilmiÅŸtir?
Bu maddenin konulmasına ihtiyaç hissedildiÄŸine göre Amerika’nın açıklanmayan B planından söz edilebilir mi?
EÄŸer Amerika açıkladığı gibi asker göndermeyecekse hangi ülke askerleri karadan topraklarımızı kullanacak yahut burada konuÅŸlanacak? Ve bu yabancı askerleri gücün kapasitesi, sayısı ne kadardır? Ayrıca ne zamana kadar Türkiye’de kalmalarına izin verileceÄŸi öngörülmektedir?
Siyaseten ve ahlaken bu soruların sorulması ve açık biçimde tartışılması hem bölge, hem Türkiye hem de teklifi sunan siyasi iradenin hayrınadır.
Ýlgili YazýlarSiyaset
Editör emreakif on October 2, 2014