‘Ilımlı İslam’ın raf ömrü bitti mi?
Epeydir Türkiye’deki Müslümanların gündeminden düşen, hatta pek çoklarınca rafa kaldırıldığı, unutulduğu düşünülen “ılımlı İslam” söylemi sanılanın aksine çok farklı alanlarda devam ediyor. 11 Eylül sonrası Amerikan yönetimince gündeme getirilen bu projenin Bush yönetiminin iktidardan gitmesiyle raf ömrünün bittiğini varsayan yaklaşım hakim. Özellikle küresel terörle mücadele adına İslam ve İslam dünyasıyla hesaplaşma içine giren neoconların devre dışı kalması, Türkiye dahil Müslüman coğrafyada anlamsız bir rahatlama sağladı. Hele beyaz Amerika’nın zencisi olarak iktidara gelen Obama’nın söylemleri her şeyin bir anda değiştiğini düşündürdü çoğu çevrelere. Ne de olsa demokratlar neoconlar kadar sert ve saldırgan dil kullanmıyordu, ılımlı İslam adına İslam dünyasını adam etmekten söz etmiyorlardı.
Ilımlı İslam politikalarına Türkiye’de karşı çıkanlar işin düşünsel, stratejik boyutlarına yoğunlaşmak yerine mevcut siyasal tartışmalar/rekabet üzerinden okuyarak gölgelere saldırmayı tercih etti. Oysa ılımlı İslam üzerinden Amerikan politikalarına karşı çıkan Türkiye’deki elit zihniyetle neoconların Müslüman algısı ve İslam yaklaşımı arasında birebir örtüşme vardı. Müslümanları çağdaş uygarlık ve modernleşme yolunda adam etme, yani toplum mühendisliği uygulamalarına bir göz atmak bile yeterli.
Neoconların çok saldırgan biçimde askeri tehditle beraber devreye sokmaya çalıştıkları yeni İslam projesinin bir Amerikan sistemi sorunu olduğunu hatırlamak lazım. Büyük devletlerin stratejik tercihleri iktidarlarla değişmez; ancak iktidarların bu stratejileri uygulama yöntemleri farklılaşabilir. Bush’un Ortadoğu’da başlattığı askeri faaliyetler Obama ile birden rafa kalkmadığı gibi, daha farklı yöntemlerle aynı stratejik tercihler uygulandı ve de devam ediyor.
Ilımlı İslam projesi sadece bir dış politika argümanı olarak algılandığı için bunun medya, kültür endüstrisi bağlamında farklı bir dini proje olarak nasıl inşa edildiği, hangi argümanları kullanarak ne tür bir söylem üzerinde yükseltildiği genelde gözden kaçıyor.
Bilhassa Amerika’da 11 Eylülden itibaren hız ve görünürlük kazanan Progressive Islam (ilerici/yenilikçi İslam) söylemine Avrupa İslamı eşlik etti. Amerika, hem süper güç olduğu için hem popüler kültür endüstrisini elinde tuttuğu için hem de küresel etkileşim gücünden dolayı daha belirleyici. Bu nedenle asıl Ortadoğu’daki yakınlaştığı gruplar ve politik hareketler kadar Amerika kamuoyunda öne çıkan yansımaları dikkatle takip etmeli. Amerikan kültürünün popüler etkisi sadece kendi hayat tarzını yaygınlaştırmıyor; İslam anlayışını da projelendirip paketleyerek küresel çapta yayma becerisi gösteriyor. En azından Müslümanlarca bu anlayış benimsenmese, yaygınlaşmasa da muhtemel tepkilerin absorbe edilmesini sağlıyor.
Modern dünyanın dayattığı değerleri benimsemiş insan tipi ile piyasa ekonomisine uygun dindarlık ve din anlayışları üretmeye çalışıyor.
Buna benzer projeler Avrupa oryantalizminin ürettiği, kolonyal politikaların uyguladığı tarihten beri var. Yeni olan Amerikan kültür endüstrisinin stratejik hedefleri doğrultusunda, çok daha sistematik, sofistike yöntemlerle ve yaygın ölçekte yeniden Amerikan tarzında üretiliyor oluşudur.
Bu nedenle her geçen gün sayıları artan, Amerikan medyasında, siyasetinde, toplumsal hayatında popülerleştirilmeye çalışılan simalar ve savunuları üzerinden yapılmak isteneni anlamak ve her şeyden önce Amerikan kültür kodlarını çözmek gerekir.
Özellikle cinsiyet ve cinsellik konularında İslam’ın hükümlerini ve Müslümanların değerlerini çözücü sistematik bir kampanya var. Bu konu, genel anlamda postmodern dünyada bir insanlık sorunu olarak, fıtrattan uzaklaştırıcı, insanı kendine yabancılaştırıcı bir beden, zihin, idrak inşası olarak gündemde tutuluyor. Müslümanları protestanlaştırıcı modern din algısına gerekli kültürel ve medyatik ortam hazırlanırken sürekli gündemde tutulması sağlanıyor.
Batı’da yükselen İslamofobi karşıtlığı, İslam savunusu ile Müslümanlara sempatik gelen bazı proje isimlerin öne çıkarılmasını, bu isimlerin zamanla otorite haline gelmelerini sağlayan yeterince mekanizma ve imkan var. Batılı seçkinler nezdinde itibarlı hale getirilen bu isimlerin çağdaş dünyanın değerlerine, liberal ahlak ve piyasaya uygun bir İslami söylemi gündeme getirmeleri işgalle sağlanamayan projenin kabulünü kolaylaştırılıyor.
Bu stratejinin en önemli unsurlarından biri İngilizce yazan, konuşan, devşirilmiş Müslüman kökenli ya da beyaz Amerikalı ve Avrupalıların mümkün olduğunca söz sahibi kılınmaları ve azınlık Müslüman cemaat ve gruplar nezdinde etkin hale getirilmeleri. Bir diğeri ise İslam ülkelerinden bu anlayışa uygun, liberal, hoşgörülü, modernist ve de adı duyulmamış reformist tiplerin popülerleştirilmesi. Amerika’da yeterince tanınmış, kitapları İngilizceye çevrilmiş isimlerin yeterince ünlü ve otorite (!) haline getirilmelerinin ardından ülkelerine dönmeleri ve o şöhretleri üzerinden söylemlerini meşrulaştırmak.
Küresel sistem içinde Müslümanlar daha kendi sorunlarını tartışmaya, İslami bilgi ve hikmet ışığında çıkış bulmaya girişmeden, bu arayış ihtiyacını tıkayacak sahte müçtehitler, müceddidler, mütefekkirleri öne çıkmaya başlıyor.
Sürekli şikayet ve eksiklikleri gündeme getirmenin olumsuzlukları bir yana yeni duruma cevap verecek, yaşadığı çağın farkında beyinleri, gönülleri çoğaltmaya bakalım.
Editr emreakif on November 7, 2015