‘İngiliz rüyası’ esmer başbakan
Londra’ya beyaz olmayan bir göçmen çocuğunun belediye başkanı olması İngiliz rüyasını yeniden canlandırıldığı algısına yol açtı. Londra, Britanya İmparatorluğu’nun mirasını yaşatan bakiyelerden biri hâlâ. Her ne kadar İngilizler, ‘Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk’tan adeta bir balıkçı adasına sığınmış olsalar da hâlâ o imparatorluğun gücünün temsilcisi gibi siyaset üretmeyi ustaca başarırlar. Küçülen ekonomilerini ve stratejik iddialarını, Amerika’ya bağımlı siyasi askeri ittifaktan aldıkları güçle uluslararası alanda da etkili bir siyasete çevirmede mahirdirler.
Pakistan asıllı Müslüman bir otobüs şoförü göçmenin çocuğu olarak Londra Belediye Başkanlığını nasıl kazandığı bir başarı öyküsü olarak elbette haber değeri var. Mesela Londra gibi dünyanın her yerinden insanı çeken kozmopolit yapısıyla hâlâ imparatorluk merkezi gibi bir görüntü veren Londralılar, hangi sosyal siyasal faktörlerle beyaz zengin muhafazakâr adaya karşı eski sömürgelerinden gelen birini seçmiş olabilir? Her şeyden önce şunu hatırlatmalı ki Londra’da beyaz olmayan nüfus artık %50’nin üzerinde. Bu demografik değişim bile seçimlerin rakamsal açıklaması hakkında fikir verebilir.
İngiliz gururunun nasıl olup da İngiliz olmayan, göçmen aileden gelen esmer tenli ve üstelik Müslüman birine yenildiği sorusu bir yana, onun belediye başkanı seçilmesi pek çok ezberi bozuyor. Bu seçimin Avrupa’da yükselen İslamofobiye karşı iyi bir cevap olduğu, yükselen ırkçılık karşısında Londralıların anlamlı bir cevap verdiği türünden epeyce yorum yapıldı. İngilizler siyahlardan daha çok esmer renklilerden, esmerler arasından da Müslümanlardan hazzetmezler. Ancak Kıta Avrupası’nda olduğu türden de çok açık ve katı bir ırkçılık sergilemezler. Daha kendilerine özgü, daha ince bir ayrımcılıkları vardır.
Her şeyden önce büyük Avrupa başkentlerinden birinde Sadık Han’ın ilk defa bir Müslüman olarak belediye başkanlığı seçimini kazanması şeklinde yapılan vurgu tarihsel ve coğrafi olarak Avrupa tanımının altını çiziyor. Coğrafi ve de tarihi olarak Endülüs hakimiyeti bu coğrafi tanıma dahil edilmezken, çok uzak olmayan tarihteki Osmanlı dönemi de tarihsel ve siyasal tanım dışılığına uğrar. Bu dışlaşma kendini öteki üzerinden tanımlayan Avrupa fikrinden kaynaklanır.
Müslüman bir Asyalı esmer tenlinin Avrupa’nın sembolik başkentlerinden birine belediye başkanı seçilmesi ile Amerika’ya siyahi birinin başkan seçilmesini benzeten yorumların özellikle öne çıkarıldığı ortamda bu göndermenin içerdiği imalar dikkati çekiyor. Amerikan rüyasının somut ifadesi olarak Obama’nın başkan olması algısı ile Britanya rüyası algısı oluşturulabilir mi?
İngilizlerin en maharetli oldukları alan ince siyasetleri, kendilerine özgü yöntemle toplumları güdebilmeleridir. Emperyalizmin askeri gücünü sömürgelerine karşı gerektiğinde en vahşi şekilde kullanmaktan çekinmeyen Britanya İmparatorluğu, kendini kat kat aşan nüfusu bu “İngiliz siyaseti” ile tutabildi. Bu İngiliz siyasetinin ne anlama geldiğinin bizim tarihsel ve toplumsal hafızamızda karşılığı vardır ve bu konuda yeterince tecrübeye sahibiz.
Ancak bir Fransız sömürgeciliği ile karşılaştırdığımızda daha incelikli, daha siyasi bir sömürge ilişkisi ve yönetimi karşımıza çıkar. İkinci Dünya Savaşı sonrası imparatorluğun çökmesiyle birlikte sömürgelerden çekiliş sürecini yönetme biçimi ile Fransızların çekilişini karşılaştırmak bile ne demek istediğimizi açıklamaya yeter.
Dünya ölçeğinde yayılan bir imparatorluğun sömürgelerini yönetme tecrübesi ile kendi içine çekilmiş bir İngiltere’nin mikro imparatorluk çeşitliliğini arz eden demografisini yönetmesinde benzer tecrübenin izlerini görebiliriz. Görece daha farklılıklara yer veren ama stratejik hiçbir alanı kaptırmayan derin devlet tavrı.
Yeni dönemde de aldatıcı bir algı yönetimi ile İngiliz burjuvazisinin kırılan gururunu avantaja çevirme çabaları. İngiltere’nin yabancılar, azınlıklar, eski sömürgeleri ve hâlâ efendisi oldukları imajını pompaladığı Batı dışı toplumlar için cazibe merkezi olduğu algısı… Bir tür küçük Amerikan rüyası imajı oluşturuluyor. Sadık Han’ın bir sonraki adımı Britanya Başbakanlığı neden olmasın? Sorunun cevabının evet ya da hayır olmasından çok, sorunun kendisi bir mesaj içeriyor. Stratejik ve ekonomik güç olarak küresel rekabette gerilere düşen Ada’nın imajı bunun tam tersi. Belediye başkanlığı sayesinde Ada’yı yeniden bir çekim alanı, kaçan Ortadoğu sermayesi ve yabancılar için yatırım cennetine çevirebilmek. Böylece Avrupa Birliği’nin kıyısında durarak, hep yakınlaştığı Atlantik ötesine benzer modellemeye uygun algı operasyonu kısa sürede devreye girdi. Esmer tenli bir Müslüman’ın başbakan olma ihtimalinin olduğu, bir zamanların küresel imparatorluk başkentinin İslamofobi, ırkçılık, ayrımcılık nedeniyle kaçan yabancı yatırım ve ucuz işgücü için fırsatlar sunduğu haberleri bundan böyle devam edecek.
Ne var ki Britanya artık Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk imgesi üzerinden devşirdiği psikolojik etkiyi dünya siyasetine ve ekonomik bir avantaja dönüştürebilmeyi daha ne kadar sürdürebilir? Yine İngilizlerin dünyaya gösterdikleri üzere reel karşılığı olmayan bir ulusal gücün sınırlarına varması, kendini, imajını tüketmesi kaçınılmazdır…
Editr emreakif on May 14, 2016