İran toplumunun gelecek tahayyülatı
Cumhuriyet tarihi boyunca adeta yok gibi davrandığımız Güney ve DoÄŸu komÅŸularımızda olup bitenler tam tersi politikalara zorluyor. Irak’ta iç savaÅŸ devam ederken Suriye’deki savaÅŸ uluslararası boyut kazandı. Irak’taki durum zaten Amerika’nın denetim ve gözetimindeydi başından beri. Suriye’deki iç savaÅŸ ise artık Türkiye’nin de fiili olarak müdahil olduÄŸu, iç mesele olma potansiyeli yüksek bir hal aldı.
Ama her iki ülkedeki yaÅŸanması muhtemel geliÅŸmelerin mutlaka Türkiye’yi etkileyecek. Ama her halükarda Suriye ve Irak’taki geliÅŸmelerde doÄŸrudan veya dolaylı olarak Ä°ran etkisi, nüfuzu her aÅŸamada kendini gösteriyor.
Her ne kadar dışardan bakılınca İran bölgede aktif bir aktör olarak sınır ötesi nüfuzu geliştiren bir görünüm verse de içerdeki tartışmalar bu duruma tezat gibi görünüyor. Dün yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sonucu belirlemede en önemli faktörlerden biri olan nükleer anlaşma ülkenin siyasi dengelerinden toplum psikolojisine kadar çok şeyi belirler mahiyette.
Bu yazı kaleme alındığında henüz cumhurbaÅŸkanlığı seçim oylaması tamamlanmamıştı. Katılma oranının yüksekliÄŸine bakılacak olursa Ruhani’nin yarışı önde tamamlaması pek mümkün.
Nükleer tartışmaları tüm toplumda iki farklı karşılık buluyor. Ä°lki, Ä°ran’ın daha doÄŸrusu devrimin dış güçlerin saldırına maruz kaldığı algısı. Buna göre, devrimi devirmek için baÅŸta Amerika olmak üzere emperyal güçler fırsat kollamaktadır. Bu korku siyaseti devrim ve ülkenin bağımsızlığı etrafında siyasi görüşü ne olursa olsun yığınların birleÅŸmelerini saÄŸlayan en önemli ortak paydaÅŸlardan biri. Ä°ranlılık bilinci, ortak düşman söz konusu olduÄŸunda tüm farklılıkları ortadan kaldırmaya yetiyor bu ülkede.
Yine nükleer anlaÅŸma etrafında geliÅŸen en önemli tartışma; toplum psikolojisini onure eden bir sonuç doÄŸuruyor. Devrimi yok etmeye çalışan batılıların Ä°ran’la masa başına oturmak zorunda bırakılmış olunması gururlarını okÅŸuyor…. Hepsinden önemlisi yönetimin propaganda makinesini iyi iÅŸleterek artık ‘nükleer güç’ olduklarına ikna edilen Ä°ranlılar için bu pozisyonun korunması milli bir dava halini almış durumda. Nükleer anlaÅŸmanın geleceÄŸi sadece batıya açılıp açılmama meselesi deÄŸil, toplumun kendine olan güveniyle de alakalı.
Bu nedenle hiçbir siyasi kanadın nükleer karşıtı bir söz söyleme şansı yok.
Bu gerilim politikasına paralel ayrıntılar üzerinde tarafların birbiriyle mücadele biçimi ülkenin her an bölüneceÄŸi izlenimi verebilir. Hele bizim gibi siyasal kültürün kamplaÅŸamaya müsait olduÄŸu yerden bakılınca devrimin çoktan yıkılması, rejim deÄŸiÅŸikliÄŸine gidilmesi beklenirdi. Nitekim Türk basınında çıkan yorumlara bakınca Ä°ran’ın en marjinal silahlı ÅŸiddete bulaÅŸmış, Saddam’la iÅŸbirliÄŸi yapmış örgütlerin kağıt üstünde yaptıkları açıklamalar Ä°ran muhalefetinin talebi, sistemden memnun olmayan kitlelerin talebi gibi sunulabiliyor.
Yıllar önce bir Türk diplomatın yerinde bir tespiti ile, İran siyasetinin en bariz özeliği, her konuyu sonuna kadar tartışabilmeleri. Dışardan bakanlar için sistemin parçalandığını akla getiren bu yoğun tartışma kültüründen bir enerji çıkarmasını biliyor İranlılar. Yine diplomatın ifadesiyle zaman zaman da bu tartışma sistemi kilitliyor olsa da siyasal sistem bir şekilde bu krizleri aşacak yöntemler geliştirebiliyor.
Türkiye’den bakılınca yayılmacı emperyal bir tehdit algısı oluÅŸturulan Ä°ran, kendi içinde farklı toplumsal beklentilere sahip. Muhalefeti radikal sistem eleÅŸtirisinden sistem içi muhalefete zorlayan yapı aynı zamanda kitlelerin taleplerini absorbe etmeyi her seferinde baÅŸarabiliyor. Neoliberal müdahalelerin ülkeye matuf niyetlerini tehdit algısı olarak okuyan ve bunu toplumsal olarak kabul ettirebilen bir yapı var.
Ancak siyasal sistemin iÅŸleyiÅŸi ile dış dünyadan beklentiler arasında ortalama Ä°ranlı’nın beklentilerinin karşılanması ciddi sıkıntı oluÅŸturduÄŸu muhakkak.
Dini hassasiyetleri öne çıkan yönetime yakın çekirdek kitle hariç ortalama bir Ä°ranlı’nın gözünde Ä°ran dışında cennet tahhayülatına denk gelen bir dünya var. Bunun ne kadarının gerçekçi, ne kadarının hayal olduÄŸunun anlaşılması için her Ä°ranlının böylesi bir deneyimi yaÅŸaması gerekecek. Devrime, sisteme muhalif olsun olmasın, Ä°ran dışına yönelik bu algının yaygın olması sistemin karar vericileri açısından ciddi bir sorun. Her seferinde reformist denilen sistem içi muhaliflerin yönetime gelerek, müesses nizamın çizdiÄŸi çerçevede bazı düzenlemelerle umut aşılaması toplumsal taleplerin patlamasını ötelemeye yetiyor.
Ancak bundan sonra, özellikle nükleer anlaşmanın tam olarak devreye girmesi ekonominin dışa açılması, yani küresel sisteme entegre olması durumunda devrim ilkeleri ile toplumsal taleplerin, reel politik gerekçelerle nasıl karşılanacağı, meşrulaştırılacağı ciddi bir sorun.
Batı ile ilişkilerinde, modernleşme bakımından da Türkiye ile tarihsel olarak rekabet halindeki bir toplumun Batılı hayat tarzına, tüketim kültürüne, neoliberal dünyaya açılması durumunda toplumdan önce sistemin nasıl tepki vereceği hayati önem kazanıyor. Dışardan görüntüsünün aksine özellikle şehirli, eğitimli İranlıların modernleşmeye, tüketim toplumu olma yolunda bir adaptasyon sorunu olacağını sanmıyorum. İran dışındaki dünyayı bir cennet hayal eden İranlıların bu cennet tahayyülünü nasıl gerçekleştirecekleri, buna sistemin nasıl cevap vereceği ülkenin geleceğini belirleyecek. Belli ki büyük sloganlarla yola çıkan devrimin halkın önemli kısmına bu cennet hayalini gerçekleştiremedi.
Batı’nın ayartıcı kültürü ve toplum tahayyülüne Müslüman bir toplumda karşılık bulunabilir mi? Bu soru tüm Müslüman toplumların, seçkinlerin, ulemanın, aydınların cevaplaması, yüzleÅŸmesi gereken hayati bir sorudur.
Ýlgili YazýlarDünya
Editör emreakif on May 20, 2017