İstanbul semalarında yükselen ihtiras
Ä°lk gençlik yıllarımda okuduÄŸum bir metinde baÄŸlamını kavramakta zorlansam da bendeki Ä°stanbul tasavvurunun ÅŸekillenmesinde ne kadar belirleyici olduÄŸunu daha sonra fark edecektim. Hendek Savaşı sırasında Hz. Peygamber’in o kayayı parçalarken darbenin tesiri ile çakan kıvılcımların havada çizdiÄŸi ÅŸekil… Bir kubbeye benzetilen o kıvılcımlar aslında Ayasofya’nın kubbesini iÅŸaret ediyordu. Bu kubbe metaforu üzerinden Ä°stanbul’un silueti bir genç olarak zihnime kazınırken bu ÅŸehrin aynı zamanda bir kutsallık kazandığını da belirtmeye gerek yok. Hendek Savaşı’nın o kuÅŸatılmışlık günlerinde Medine’nin semalarında beliren Ayasofya kubbesinin simgelediÄŸi Ä°stanbul…
Medine’yi kuran nebevi iradenin çizdiÄŸi ufuk çizgisinde Ä°stanbul beliriyordu. Bunun bir metafor mu yoksa gerçek bir olay mı olduÄŸu sorusu bir yana tarihsel olarak Ä°slam Aleminin Ä°stanbul algısının benzer bir kutsiyete sahip olduÄŸunu tespit etmekte bir beis yok sanırım.
Hendek’te kuÅŸatılan Müslümanlar ‘medine’nin/medeniyetin temelini atarken ufukta Ä°stanbul yükseliyordu. Ä°stanbul siluetinde yükselen gökdelenleri görünce ilk gençlik yıllarımda zihnime ve gönül dünyama nakÅŸettiÄŸim kubbeleriyle o “medine” algısının yerle bir edildiÄŸini hissetmedim deÄŸil… Medine’de Müslümanlar kuÅŸatılmışlık içinde hendek kazarken; “OrtadoÄŸu’nun yükselen yıldızı” avuntusunun getirdiÄŸi zafer duygusu ve varlık içinde parçalanan Ä°stanbul tahayyülü…
Her geçen gün bir parçası katledilen Ä°stanbul’un halini gördükçe, “fethi Müslümanlar için bu kadar önemli olan ÅŸehir bu hale mi gelecekti” diye içimden geçirdiÄŸim çok olmuÅŸtur.
Söz konusu olan, sadece bir peyzaj sorunu değil elbette. Bu görüntünün ortaya çıkmasına neden olan; bundan rahatsız olmayan, estetik anlayışından yoksun, medeniyet-şehir ilişkisi gibi köklü meselelerden habersiz, aç gözlü sermayenin her türlü değeri metalaştırdığı bir idrak yoksunluğudur.
Kaba bir modernlik tutkusundan öteye geçemeyen ÅŸehir anlayışına kurban edilen ÅŸehirlerimizi tahrip edenler bir zamanlar bunu çaÄŸdaÅŸlaÅŸma adına yapıyordu. Åžimdi ise küresel ekonomiye teslim edilen sermayenin elinde muazzam ranta dönüşen ÅŸehirlerin yöneticileri, her türlü derinlikten yoksun müteahhitten farklı yaklaÅŸmıyor. Ãœstelik muhafazakarlık adına ÅŸehirlerimizin ruhu boÅŸaltılarak tam bir rantiye alanına dönüştürülüyor. Åžehri ÅŸantiyeden ibaret gören bir zihniyetin ÅŸekillendirdiÄŸi siyaset anlayışına kurban edilmekte geleceÄŸimiz…
Tarihî yarımadadaki en büyük tarih katliamının yine muhafazakar bir iktidar döneminde baÅŸlaması tesadüf olabilir mi? Demokrat Parti döneminde baÅŸlatılan ÅŸehircilik anlayışıyla Mimar Sinan’ın eserleri de dahil olmak üzere tarihi eserler yerle bir edilirken insanlığın yüz akı bir ÅŸehir neredeyse yok edildi…
Gelinen noktada bir yanda müteahhit mantığına teslim dilen ÅŸehirleÅŸme politikaları, diÄŸer tarafta her türlü estetik, fikir, tarih ve medeniyet kaygısından uzak dizginlenemeyen rant hırsı arasında kalan ÅŸehirlerimiz…
Medeniyet kavramının bu kadar yaygın kullanıldığı ama içeriğinin bu denli boşaltıldığı, medeniyet değerlerimizin bu kadar pervasızca katledildiği dönem zor bulunur. Siyasal, toplumsal, kültürel anlamda kendi kavram ve değerlerinden uzaklaşan ama her platformda her fırsatta da medeniyet kelimesini sıkıştırmaktan da kaçınmayan bir tür iki yüzlülük sergiliyoruz.
Sermaye ile muhafazakarların kurduğu ilişki biçimi kendi kurallarını belirleyerek siyaseti de, kültürü de, şehirciliği de şekillendirmektedir.
Dünya ile entegre olma adına; küresel sermayenin kurallarına uygun ve taleplerini karşılayacak şekilde şehir planlamacılığına, hemen her türlü değerden bağımsızlaşan aç gözlü sermayenin iştihasını tatmin edecek projeler geliştirmeye amade bir muhafazakarlık türü gelişiyor.
Ne Batı’da geliÅŸen ÅŸehir ve insan iliÅŸkisini esas alan bir ÅŸehir çözümlemesinden haberdar ne de kendi medeniyetimizin deÄŸerlerini yeniden üretmeye yönelik kaygı ve birikime sahip olmayan, akıl ve kalp derinliÄŸinden yoksun insan tipinin insafına bırakılmıştır Ä°stanbul artık. Rantın baÅŸ döndürücü iÅŸtihası, çoktan içini boÅŸalttığı Ä°stanbul’un ÅŸiirsel siluetini de parçalamaktan acı duymayacaktır.
Hesaplaşılması gereken; Ayasofya’nın, Sultanahmet’in kubbesine hançer gibi saplanan görüntü kadar bu görüntüye sebep olan insan tipi, siyaset anlayışı ve medeniyet, ÅŸehir-medine tasavvurundan yoksun/yabancılaÅŸan zihniyet olmalı…
Ýlgili YazýlarDüşünce
Editör emreakif on September 22, 2011