Kafa konforu mu, hayat tarzı mı?

YaÅŸadığımız dünyayı tanımlarken hayati önemi haiz kimi kavramları yerli yerine oturtmadan ne saÄŸlıklı düşünebilir ne de bir tavır geliÅŸtirebiliriz. Modern zamanlarda Müslümanca yaÅŸayabilmek, soyut entelektüel çabaların ötesinde, hayata müdahil olmayı da gerektiriyor kuÅŸkusuz. Ä°man ve amelin düalist yaklaşıma imkan vermeyecek bir bütünlük arzetmesi, Batılı dünya görüşleri karşısında, Müslüman’ın hayatını farklılaÅŸtırır, anlamlandırır.

Modern zamanların bize yüklediÄŸi, dayattığı hayat tarzı, düşünme biçimleriyle hesaplaÅŸmadan da Müslümanca hayatın inÅŸası ne kadar mümkün olabilir? Ä°slam’ın Müslümanlar için olduÄŸu kadar inanmayanlar için de bir kurtuluÅŸ adası oluÅŸunun ÅŸartları nasıl oluÅŸturulabilir? Herhalde önce ‘lâ’ ile baÅŸlayan reddin ve Ä°slami kılıf içinde ya da Müslüman aktörlerce meÅŸrulaÅŸtırılan kurum ve kavramlarla hesaplaÅŸmanın hem düşünsel olarak hem eylemlilik anlamında aciliyeti her zamankinden daha fazla. Çünkü artık emperyalizm, sömürgecilik gibi dışsal ve kolay algılanabilen saldırılar yerine bizzat Müslüman aktörlerin iÅŸbirliÄŸi ve uzlaşı yoluyla bize taşıdıklarının alternatif olma arayışını yok ettiÄŸi kurum ve kavramların istilası altındayız.

ÇaÄŸdaÅŸ dünyanın sihirli kavramı ‘modernite’ gibi soyut ve gittikçe muÄŸlaklaÅŸan kavramların felsefi muhtevasıyla, sosyal ve siyasal karşılıklarıyla hesaplaÅŸmak önemli. Ne var ki modernite üzerinden meÅŸruiyet kazanan, çok daha muÄŸlak, yıkıcı, kuÅŸatıcı kurumsal etkiyi gözardı edilebiliyor. Söz gelimi modernite üzerine entelektüel çıkarsamalar yaparken kapitalizmin bizi çepeçevre kuÅŸatan, küreselleÅŸen etkisine bigane kalarak bu tartışmaları sürdürüyor olabiliyoruz. Dahası entelektüel olarak antimodernist ama hayat tarzında, hatta iÅŸ dünyasında kapitalist iliÅŸki biçimlerini sorgulamadan sürdüren, son derece uyumlu ‘birey’ler olabiliyoruz. Ve bu durumun Müslümanlığımıza da halel getirmediÄŸini düşünebiliyoruz. Estetikten ticarete, siyasetten din anlayışına, sanattan kadın-erkek iliÅŸkilerine uzanan hayatın çok farklı alanlarında bizi parçalanmış zihin ve bedenler olmaya zorlayan, her anımızı kuÅŸatan iliÅŸki biçimlerini, buna baÄŸlı deÄŸer yargılarını sorgulamadan iman-amel bütünlüğü nasıl korunabilir.

Bugün yaşadığımız açmazlardan biri temel, somut sorunlarla yüzleşmek yerine bu sorunlarla bağlantılı olan ama ne çözüm ne de somut teklif anlamında bize bir sorumluluk yüklemeyen gevşek kavramlara tutunuyor olmamızdır. Bu bağlamda küresel kapitalizmin sanılanın aksine üst-yapı, kurumlar ve belli sınıflar arasındaki ekonomik ilişki biçimiyle sınırlı olmaksızın tüm insanlığa bir hayat tarzını dayatan, buna uygun insan tipi üreten, karmaşık, somut bir sistem olarak bizi kuşattığı gerçeği ile yüzleşmek zorundayız. Müslümanların entelektüel anlamda moderniteye karşı ortaya koydukları çabalar, sonuçları ne olursa olsun, önemliydi; zira din anlayışından kainat tasavvuruna kadar geniş bir varoluşsal sorunun anlamlandırılmasına dair sorular cevaplar kadar mühimdi.. Ne var ki, çağdaş sistemlerle yüzleşme adına, soyut düzeyde kalan ve hayatla ilişkilendirilmeyen eleştirel tutum, inanç ve eylem bütünlüğü içindeki alternatifi erteliyor, hatta iptal ediyor.

Kapitalizmin doğası, etkileri, işleyiş biçimi, küresel ölçekte insanlara dayattığı hayat ve ilişki biçimleri, önerdiği toplum ve birey modeli anlaşılmadan modernite tartışmaları entelektüel iştihamızı tatmin etmekten öteye geçemeyecek demektir.

Aslında bunları geçen hafta ölen Ä°ngiltere’nin eski BaÅŸbakanı Margaret Thatcher vesilesiyle, ama özellikle Türkiye baÄŸlamında tartışmanın tam zamanı. Demir Lady üzerinde yazılıp çizilenler, her nedense Türkiye ile hiç iliÅŸkilendirilmeden Britanya adasındaki uygulamalarıyla sınırlı kaldı. Oysa özellikle 1980’lerde, onun hayata geçirdiÄŸi neoliberal politikaların benzeri Türkiye’de de uygulanmaya kondu. Benzer siyasal ve ekonomik programların on beÅŸ yıl gecikmeyle burada da uygulanmaya konulması bir tesadüf mü? Muhafazakar aydın ve hatta siyasetçilerin içinde üst düzeyde modernite tartışmaları yapanlar, kapitalizmin sosyo-ekonomik ve siyasal sonuçları, uygulamaları ve önerdiÄŸi zihin ve insan modeli konularında neden sessiz kalırlar. Pratik gerekçelerini sıralamaya gerek yok. Ama zihinsel olarak bu sorunun sorulmamasını imleyen önemli nedenlere parmak basmak zorundayız.

FaÅŸist Ä°talya’da atıldığı demir parmaklıklar arkasında devlet, hegemonya, sivil toplum gibi kavramlarla özellikle sol ve Marksist gelenekte çığır açan Antonio Gramsci’nin simgesel deÄŸeri çok yüksek bir tanımlaması tam da burada açıklayıcı duruyor: ‘Zihin kötümserliÄŸi, iradenin iyimserliÄŸi.’ Demir Lady’nin ‘alternatifi yok’ dediÄŸi süreçte sol aydınların durumunu çok iyi anlatıyordu bu söz. Alternatif model üretememiÅŸlerdi ama hiç olmazsa kimileri bedenleriyle karşı durabilmiÅŸlerdi…

Türkiye benzer süreçten geçse de Müslüman aydınların açmazı, Avrupalı sosyalist aydınlarınkinden daha farklı. Benzer durumlardayız; muhafazakar iktidar eliyle küresel kapitalizmin tüm kurumları artık Türkiye’de iyice yerleÅŸti, küresel sisteme entegre oldu ve ekonomik baÅŸarı denilen ÅŸey de bu entegrasyonun bize açtığı krediden ibaret. Unutmamamız gerekir ki; 19. Yüzyıl sanayi kapitalizmi dahil küresel kapitalizmi ayakta tutan, kurumsallaÅŸtırıp etkinleÅŸtirenler liberallerden çok muhafazakarlardır. Batı tipi muhafazakarlıkla Türkiye’deki muhafazakar saÄŸ tamamen uyuÅŸmasa bile, bu ülkede 1950’lerden beri büyük dönüşümlerin saÄŸ iktidarlar eliyle gerçekleÅŸmiÅŸ olması tesadüf deÄŸildir.

Benzeşmeyen yanımıza gelince; hak, paylaşım, emek, sermaye gibi önceliklerde kapitalistlere karşı çıkan Marksist düşünce, sonuçta modern paradigmanın farklı bir yorumundan hareket ediyor. Bu nedenle neoliberal politikalara karşı zihin kötümserliğine düşen sol, politikalara karşı iradesini koysa da sonucu değiştiremedi.

Bu ülkede muhafazakarların dinin önerdiÄŸi hayat tarzını bireysel hayat tarzına indirgeyen neoliberal politikalarla barışık halleri, Gramsci’nin sözlerinin tam tersine iÅŸaret ediyor sanki. Zihnen iyimser ama bedenen kötümserlik hali… Ä°slam’ın kapitalist zihniyeti, modern paradigmayı temelden sorgulayan farklı bir kainat tasavvuru yeniden dile getirildiÄŸinde, tam da Thatcher modeline inat, insanlığa alternatif olma imkanına sahip zihinsel iyimserlik imkanına sahipken statükoyu parçalayan bedensel kötümserliÄŸi/kötürümlüğü aÅŸma iradesini göstermeye baÄŸlı bedensel kötümserlik hali yaÅŸanıyor… sorun bu çeliÅŸkiyi fark edip iman amel iliÅŸkisini yeniden kurmada.

Ýlgili YazýlarDüşünce, Siyaset

Editör emreakif on April 16, 2013

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar

Daha Yeni Yazýlar: