Kanın ideolojik debisi

Bugünlerde sosyalist yazarlar, Marksist kuramcılar hayli rağbette. Merkez medyanın söyleşi sayfalarında hayli itibar görüyorlar. Özellikle AKP ve uygulayageldiği politikalara radikal eleştiri adına, kendi söyleyemediklerini sosyalist kuramcılara söyleterek sol eleştirelliğin araçsallaştırılması söz konusu. Marksist kuramcı, sosyalist fikir adamı, aydın az çok okumuş ne kadar isim varsa onlar da yeniden keşfedilmenin, itibar görmenin tadını çıkarıyor. Şunu hemen tespit etmekte yarar var; Marks kapitalizmin ruhunu, zaaflarını, işleyiş biçimini en iyi anlayan kafalardan biriydi. Marksizm sanayi kapitalizmine ve kapitalin doğasına ilişkin açıklamaları hala önemini koruyor. Her ne kadar küresel finans kapitalizmi ve neoliberal politikalar yeni okumaları yeni çözümlemeleri gerektirse de çözümlemeleri önemli.. Kapitalizme karşı önerdiği alternatif sistemin kabul edilebilir olup olamadığı ayrı bir mevzu.

Türk solunun Kemalist kökenlerinin Marksist kuramcısından tatlısu sosyalistine kadar her tonda yeniden nüksettiğini görmek de memleketin aydınları adına karamsarlaştırıyor insanı.

Kemalist sol ve anamalcı merkez medya ittifakının söylem stratejisinin işleyiş biçimi ilginç.

Mevcut iktidar partisi İslamcılaştırılıyor, İslamcılık ve İslami değerler real politk üzerinden mahkum ediliyor. Yani muhafazakar ve demokrat bir siyasi yapı İslamcı/laştırılarak. Bunun somut göstergeleri olarak Ortadoğu’da IŞİD benzeri yapılanmalara gönderme yapmak en kolay yoldan sonuç alıcı İslamcılığı harcama yöntemi…

Diğer taraftan iktidarın uygulayageldiği neoliberal politikalar, küresel finans kapitalizmiyle uyumlu ekonomik sistem, varlığını kapitalist değerlerden alan bir medya- aydın çevresi içim eleştirilebilir bir durum olamasa gerek. Bu nedenle tüm batıcılıklarına rağmen mevcut ekonomik politikaları eleştirmeden AK Parti’yi eleştirmenin yolu Sol-Marksist isimler üzerinden söylem stratejisini derinleştirmekten geçiyor.
Özellikle Yunanistan’daki SYRIZA zaferi tatlısu sosyalistlerinin yanı sıra ironik biçimde kıblesi kapitalizm olan medyacılar için bulunmaz bir umut kaynağı oluverdi. Sonuçta yanı başımızda olup bitenlerin hepimizi ilgilendirmesi başka bir şey, iktidarı AB karşıtı olmakla suçlayıp AB ye savaş açan SYRIZA üzerinden toplumsal muhalefet hayali kurmak başka bir şey.

Dün Marksist kuramcılardan biri ile yapılmış söyleşi vardı amiral gemisinde. Önce bir stratejik analizle başlayan konuşmada SYRIZA’nın AB’ye karşı neden tavizkâr olduğu, avrodan çıkmamakla “Alman emperyalizminin alt sistemine” baştan teslim olduğu yönünde tespitler ilginçti. Avrupa Birliği’nin bir medeniyet projesi olarak değerler sistemimizi yeniden belirlemekle kalmayıp Müslüman bir toplumun varoluş imkanalrını elinden aldığı, bağımsız aktör olmaktan çıkardığı gibi temel eleştiri ve karşı tavır sergileyen biri için bu açıklamayı da anlamlı bulabilirim. Tıpkı Marksist emperyalizm teorileri ve yeni dünya sistemini okuma biçimi olarak önemsemek gibi..

Ne var ki, olay bu noktadan sonra değişiyor. Önce Kemalizm’i yeniden keşfe çıkılıyor; Kemalizm’in özünde ne demokrat ne aydınlanmacı olduğu, memlekete nasıl çağdaş değerler kazandırdığına dair paradigma hatırlatması… Bu demokrat aydınlanmanın tek istisnası 1946-50 arası ile 1980 uygulamalarıymış. Bu totolojik tarih özelde Kemalizm okumasına hiç de yabancı değildik ama geçen sürede bazı şeylerin değişmesi umulurdu.

Sonra o müthiş toplumsal çözümlemeler geliyor. Türkiye’de toplumun ne kadar paylaşımcı aydınlanmacı olduğu gibi tespitlerden sonra.Kemalist aydınlamanın bugüne yansıması şu cümlelerde dile geliyor: “Damarlarımızda komünizm akıyor, bu halkı bu derecede yoz bir karanlığa mahkum etmek mümkün değil. Haziran kalkışmasının insanları yok olmadı, hala bir aradayız.(..)Yunanistan’da SYRIZA’nın etkisi Avrupa’ya dalga dalga yayılırsa Türkiye toplumu, Ortadoğu coğrafyasının değil, Avrupa coğrafyasının bir parçası olduğunu umarım fark edecektir. Bu da bizim için güzel bir ümit noktasıdır.”

Damarlarınızdaki kanın rengini Kemalizm’den, ideolojik debisini de Marksist kuramcılardan öğrenmiş olduk. Topluma dair bir beklenti içinde olmak ütopyanın olmazsa olmazı. Ama bu ütopya tersütopya türünden reel olanı yorumlamaya uygulanırsa orada ciddi bir düşünme sorunu var demektir.

Kan renginden mülhem sosyalist hümanizm burada atağa kalkacak beliren İslamcı faşizm tehlikesine karşı tarihi uyarısını yapacaktır. Ütopya neoliberal politikalara karşı çıkmadan Sosyalizm rüyasına yatmak olunca cepheye bir İslamcı faşizm hayaleti dikmek kaçınılmazdı. Uygulayageldiği küresel sistemle uyumlu ekonomik politikalara değinmeden/eleştirmeden siyasal iktidara muhalefet edilirken aynı zamanda tüm faturayı İslamcılığa kesip uluslararası meşruiyetle beraber kendince söylem üstünlüğünü ele geçirmiş olacak.

Final sahnesini yine komşu üzerinden; AB’ye karşı radikal bir tavır alamadığı, AB emperyalizmine baştan taviz verdiği için eleştirilen SYRIZA güzellemesinin bir ucu yine Türkiye’ye dönecek ve mevcut iktidarın AB’ye girmek gibi bir kaygısının olmadığı suçlaması ile altın vuruş yapılmış olacak.

Söylem stratejisinin düşünsel derinliği ve tutarlılığı da buraya kadar. Damarlarımızdaki kandan başlayıp demokrat Kemalizm’e selam çakan bir sosyalizmdir bu. Toplumsal muhalefeti, gelecek tasavvurunu paradigmayı sorgulamadan yeniden okumaya çalışan teorik düzeyin topluma dokunma şansı ne kadar olabilir?

lgili YazlarDüşünce, Siyaset

Editr emreakif on February 3, 2015

Yorumunuz

İsminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

Kişisel Blogunuz

Comments

Dier Yazlar

Daha Yeni Yazlar: