Kapitalizme zeytin dalı uzatmak
Zeytin aÄŸaçlarının sökülmesi herhangi bir aÄŸacın sökülmesine benzemez. Akdeniz havzasının kadim aÄŸacının Kur”an”da incir ile birlikte adı geçer. Tabiatın Allah”ın bir emaneti olduÄŸunu bilenlerin, aydınlanmacı felsefeyle bulanmamış akıl ve vicdan sahiplerine göre, tabiat Allah”ın ayetlerindendir..
Aydınlanma aklı tabiatı boÄŸuÅŸulup alt edilmesi gereken bir canavar gibi algılar. “Canavar”ı alt etmek için teknolojiyi, makineyi kullandıkça insanın tabiat karşısındaki egemenliÄŸi de tescillenmiÅŸ olur. Sadece gücünü tescillemez modern insan, aynı zamanda dünyadaki kaynakları yaÄŸmalamanın meÅŸruiyetini de buradan alır. VahÅŸi kapitalizmin doyumsuz kazanç için bitimsiz güç gösterisine kapı açar.
VahÅŸi kapitalizm çağını geçtik ama modern insanın tabiatla iliÅŸkisini biçimleyen düşünsel arka plan hala diri. Tabiatı alt etmeye ahdeden insan sadece çevresini deÄŸil kendi neslini de tüketiyor. “Ä°nsan insanın kurdudur” diyen bir homo-economicus var karşımızda. Sosyal Darvinizm”den mülhem türlerin seleksiyonu zamanla ırkların, sınıfların seleksiyonuna dönüşecek, tabiatı alt etmeyi baÅŸaranların en üstte olduÄŸu bir sosyo-ekonomik yapı inÅŸa edilecektir.
Ekonomi ilerledikçe, kapitalist iliÅŸki biçimleri daha rafine hal aldıkça ekonomi-politiÄŸin formülasyonu da geliÅŸecektir. Modern iktisat her tür aşırılığı, azmanlaÅŸmayı makulleÅŸtirirken rasyonelleÅŸtirir de. Dünyanın kısıtlı kaynaklarından sınırsız insan ihtiyaçlarını karşılama bilimidir ekonomi bu bakışa göre. Tanrı”yı devreden çıkaran, tabiatla boÄŸuÅŸan homo-economicus sonunda kaynakların kıt olduÄŸuna, azmanlaÅŸtırdığı insanın da ihtiyaçlarının sınırsız olduÄŸuna hükmetmiÅŸtir…
Kaynaklar kıt olacak ama ihtiyaçlar/ihtiraslar sınırsız olacak… Bu vahÅŸi insan tanımının geliÅŸtirdiÄŸi uygarlık da dünyanın başına büyük savaÅŸlar, kitlesel ölümler açmakta gecikmeyecektir şüphesiz.
Allah”ın emaneti bir tabiatla iç içe, bir ahenkle; evrenle, kendisiyle barışık, sunulan sonsuz nimetler karşısında kanaatkar insan tipi yerine karşısında bir canavar gören azgın bir nefs var artık.
Gelinen noktada kimse ne üretmekten, yani daha çok kazanmak için tabiatı tüketmekten ne de tüketim iştihasından vazgeçiyor.
Küresel kapitalizm mümkün olduÄŸunca tabiatı tüketme ayrıcalığını da elinde tutmanın hesabını yapıyor. Buna karşılık geri kalan kalabalıkları tüketim tutkunu, bağımlısı kölelere dönüştürüp sosyal seleksiyonu sürdürme niyetinde. Madem dünya geri dönülmez bir aÅŸamaya geldi, teknoloji ve buna dayalı tüketim alışkanlıkları vazgeçilemez durumda… o halde durumu burada sabitleyip dünyanın geri kalanını olduÄŸu yerde kalmaya ikna etmeli.
“Biz tüketmeye ve üretmeye devam edelim, dünyanın geri kalanı, henüz geliÅŸmemiÅŸ olanlar, oldukları yerde kalsınlar” demeye getiren bir siyasetin düşünsel temelleri atılıyor.
Küresel sistemi sorgulamadan, tüketim lüksünden hiç vazgeçmeden “çevreyi koru, yeÅŸili sev” muhabbetine dayalı söylem tam da bu politikalara hizmet ediyor.
Batı düşüncesinin kendini sorgulamak, tıkandığını itiraf etmek (ciddi özeleştiriler hep entelektüel merkezin dışında tutulur) imkanı nerdeyse kalmamış gibi. Uzun süredir Batı düşüncesi kurucu düşünce geliştiremiyor. Felsefi olarak yeni bir çığır açamayan her uygarlık donmaya, kendini tekrarlamaya ve çürümeye mahkûm. Mevcut ekonomi-politik kısır döngüyü sorgulamak bir yana, tarihin sonunu ilan ederek kapitalizme zafer tacı giydirildi.
Ekoloji, YeÅŸil Hareket gibi alternatif hareketlerin Batı”da gittikçe itibar görmesi, toplumsallaÅŸması, önünün açılmasının pratik ve felsefi nedenleri görülmedikçe akıntıya kürek çekeriz. Evet, insanlar tabiattan kopuk, tabiata yabancılaÅŸmış, modern hayat tarzından sıkılıyor, daha yaÅŸanabilir bir dünya özlemi duyuyorlar. Bundan doÄŸal ne olabilir. Aynı insanları hiçbir tüketim alışkanlıklarından vazgeçmeden, ekonomik dengelerin bozulmasını akıllarının ucundan geçirmeden, büyük bir vicdani sorumluluk duygusuyla motive etmek birilerinin iÅŸine geliyor. DiÄŸer tarafta hem sosyal teori hem felsefi düşünce olarak kendini aÅŸamayan, tekrarlayan, aydınlanmacı dünya tasavvurunu sorgulayamayan bir düşünce sisteminin gelip tıkanacağı yer burasıdır.
Yeryüzünü, kainatı birer ayet, emanet alarak gören bir inançtan beslenip tekelleşmeye, daha fazla büyümeye ve tüketmeye ram olanların vebali ise daha büyük. Yaşanmaya değer hayatı, değerleri, farklı bir hayat tasavvurunu yaşayışı ile sergilemek bir yana iştahasıyla dünyataparlıkta diğerleriyle yarışanların tahribatı sadece yeşil ve çevreyle sınırlı değil: İnsanlığın elinde kalan son umudu da söküp atmaktır, tahrip etmektir.
Zeytin ağacı ihaneti affetmez.
Ýlgili YazýlarDüşünce, Siyaset
Editör emreakif on November 13, 2014