Kırım: İkinci Endülüs
Gırnata’nın düşüşünden yaklaşık 300 yıl sonra baÅŸka bir Ä°slam toprağı ehlisalibin eline düşecektir. 1784 yılında Kırım, Çariçe Ä°kinci Katerina’nın emriyle Ruslar tarafından iÅŸgal edilecektir.
Osmanlı’ya baÄŸlanmadan çok önce de bir Ä°slam toprağı olan Kırım’ın kaybı, Avrupa’daki toprak kayıplarından daha baÅŸka anlam taşıyordu. Kırım’ın kaybı her ÅŸeyden önce zaten Müslümanların olan bir bölgenin kaybedilmesi olarak bir ilktir. Daha önce Avrupa’da kaybedilen topraklar, fetihle ele geçirilmiÅŸ, nüfusunun önemli kısmı hala gayrimüslim kalmış topraklardı.
Kırım ise çok daha farklı bir konumda, çok daha farklı anlamlara sahipti. Kırım’ın jeo-stratejik konumu bir yana, jeo-kültürel açıdan önemi, herhangi bir toprak kaybı olmaktan öte katmanları olan, bugüne bile yansıyan anlamlara sahip.
Kırım’ın düşüşünün ‘ikinci Endülüs’ nitelemesini hak ediÅŸinin arkasında, bu iki bölgenin DoÄŸu ve Batı iliÅŸkileri açısından uç bölge olmalarından çok Ä°slam’ın bölgelerindeki temsiliyeti açısından merkezi konuma sahip olmaları yatmaktadır. Sanatta, bilimde göz kamaÅŸtırıcı geliÅŸiminden dolayı Endülüs medeniyetini Kırım’la karşılaÅŸtırmak zor olabilir. Ancak Güney-Kuzey aksı ile Orta Avrupa -DoÄŸu Avrupa arasındaki merkezi yeri, Kırım’ı herhangi bir serhat eyaleti olmaktan çıkarır. Ayrıca Osmanlı’nın kurucu unsuru olan OÄŸuz boyları ile Kuzeyden ilerleyen, Altınordu Devleti’nin de bakiyesi sayılan, Müslüman-Türk boylarının siyasi, kültürel olarak aynı medeniyet havzasına akmalarını saÄŸlar. Kırım Tatarları olarak bilinen Kuzeyden DoÄŸu Avrupa’ya sarkan Müslüman-Türk boylarının temsilcileri, hala bu jeo-kültürel varlığı bugüne taşır.
Etkileri Avrupa içlerine uzanan, DoÄŸu Karadeniz’i kontrollerinde tutan Kırım Girayları, Osmanlı’nın stratejik konumu açısından vazgeçilmez bir önemdeydi.
Kırım’da neÅŸvü nema bulan kültür ise Orta Asya içlerine, Sibirya’ya, bugünkü Polonya’dan Finlandiya’ya kadar uzanan bir etki alanı oluÅŸturmuÅŸtu.
Ä°ber Yarımadası’nda Gırnata’nın düşmesi Müslümanların Batı Avrupa’daki kaderini nasıl belirlediyse, Kırım Yarımadası’nda Bahçesaray’ın düşmesi de Kuzey Batı Asya ve DoÄŸu Avrupa’daki Ä°slam’ın geleceÄŸini belirledi. Bu anlamda Kırım’ın düşüşünün ‘ikinci Endülüs’ vakası olduÄŸu tanımlaması uygun düşer.
Rusların Kırım’ı iÅŸgali sonrası geliÅŸmeler, pek çok anlamda Endülüs’ün düşüşüyle hayata geçirilen uygulamaları hatırlatır. Her ÅŸeyden önce büyük göçler, sürgünler bu benzerliÄŸin en göze batan unsurları. Mesela iÅŸgalin baÅŸladığı 1784’ten 1800 yılına kadar geçen sürede 500 bin kiÅŸi vatanını terk etmek zorunda kalır. 19. yüzyılın ilk yarısında 200 bin, 1860 sonrası ise 230 bin Müslüman anavatanlarını terk etmek zorunda kalacaktır. Rus kolonyalizminin uygulamalarını genelde görmezden gelen antiemperyalist söylem, Çarlık Rusyasının yanı sıra Sovyet dönemi uygulamalarını da yok sayar. Ä°kinci Dünya Savaşı sonrasında tüm Kırım Tatarları bir gecede Kırım’dan sürülerek ölüm yolculuÄŸuna çıkarılırlar.
BAHÇESARAY’I KURTARAN ÅžAÄ°R PUÅžKÄ°N
Rus sömürgeciliğinin yaptığı en korkunç uygulamaların başında kültürel kimliğin, aidiyetin izlerinin kazınması olacaktır. Şehirlerin, kasabaların, dağların, nehirlerin isimleri değiştirilmeye, hafızadan silinmeye çalışılır.
Bunun tek istisnası var: Bahçesaray… Vadinin içindeki zarif Han Sarayı ve ayakta kalan tarihi eserlerle Kırım’ın geçmiÅŸinden izler taşıyan Bahçesaray, Ä°slam ÅŸehri olma özelliklerini bünyesinde barındırır. Topkapı Sarayı’nı hatırlatan mimarisi ve farklı çözümlemelerle kendine özgü bir estetik boyut kazanan Han Sarayı…
Han Sarayı’nın içinde destansı bir çeÅŸme: ‘Gözyaşı çeÅŸmesi’… Hala tüm ÅŸiirselliÄŸi ile bir köşede durmaktadır. Mermer işçiliÄŸinin tüm inceliklerinin sergilendiÄŸi çeÅŸme hala sessiz sessiz aÄŸlar gibidir. Her ne kadar yeri deÄŸiÅŸtirilmiÅŸ olsa da, damla damla gözyaÅŸlarını akıtırken çıkardığı akustikten eser kalmasa da dünya edebiyatının en ünlü ÅŸiirlerinden biri bu çeÅŸme için kaleme alınmıştır. Çar’a baÅŸkaldırarak sürgün yıllarını Bahçesaray’da geçiren PuÅŸkin, Han Sarayı’nın bir köşesinde kalırken ‘Bahçesaray ÇeÅŸmesi’ ÅŸiirini yazacaktır. Bu ÅŸiirde Bahçesaray ismini kullandığı için Ruslar Bahçesaray ismini deÄŸiÅŸtirmeye cesaret edemeyecektir. Akyar’ın Sivastopol, Akmescid’in Simferopol olmasının aksine… Bahçesaray tıpkı mermer çeÅŸmenin gözyaşı dökmesi gibi içten içe gözyaşı dökerken ismini bu gözyaÅŸları sayesinde koruyacaktır.
Tatar atlılarının cesur akınlarının nal seslerini hatırlatan dizelerinde Han Sarayı’ndaki hüzünlü bir öyküyü anlatacaktır PuÅŸkin. Aslında ÅŸair, Bahçesaray ÇeÅŸmesi’nin hüznünde kendi Afrikalı köklerini de bulur. PuÅŸkin’inki daha farklı bir hüzündür. Åžairin, çeÅŸmenin ve Bahçesaray’ın hüznü, Kırım hanlarının akınlarındaki uÄŸultulardan süzülen ÅŸiirsel bir ahenge dönüşür.
PuÅŸkin’in Bahçesaray çeÅŸmesi ÅŸiirinin Kırım Tatar lehçesiyle çevirisinde atlarıyla uçarcasına baskına giden süvariler şöyle anlatılır:
‘Han sarayı titislenip, boÅŸap kaldı; / Kırım-Giray kene ketti onı taÅŸlap;
Tümen-tümen askerinen yat illerge, / Yat illerge yolga çıktı sefer başlap.
O kene de kasırgalı soguşlarda / Küskünlenip, kanga suvsap at oynata,
Lakin hannın yureginde baÅŸka türlü / Duygularnın alevleri gizli yata.’
Bugünün Türkçesiyle Gözyaşı ÇeÅŸmesi’ne de şöyle sesleniyor PuÅŸkin:
‘AÅŸk fıskiyesi, ölümsüz çeÅŸme! / Sana armaÄŸan olarak iki gül getirdim.
Seviyorum bitimsiz konuşmanı / Ve şiirsel gözyaşlarını senin.
Çiseyen gümüşsü tozların / Serin çiğlerle kaplıyor beni:
Ak, ak durmaksızın sevinçli pınar! / Anlat, anlat bana bildiklerini’
(Çeviri: Ataol Behramoğlu)
Ýlgili YazýlarDüşünce, Kültür, Siyaset
Editör emreakif on March 4, 2014