‘Kızıl sultan’ mı, ‘yeşil sultan’ mı?
Millet olarak yaşadığımız travma en çok tarihle kurduğumuz ilişkide ortaya çıkıyor. Neredeyse yaşadığımız tüm siyasal, ideolojik, toplumsal hesaplaşmalar, kamplaşmalar tarih üzerinden yürütüldü.
Bir milletin geçmişinin olması ile tarih sahibi olması farklıdır. Geçmişi tarih yapan şey toplumdaki tarih bilinci, gelecek tasavvurudur.
Bizde tarih resmi ideolojinin tahkim edilmesi için kullanılan bir malzemeler yığınıdır. Osmanlı’nın son döneminde yaÅŸanan hesaplaÅŸmalarda taraf olan batıcı aydınların Cumhuriyet ideolojisini, tek parti uygulamalarını toplumsallaÅŸtırmak için yakın tarihi yeniden kurguladıkları malum. Tarihi sadece kurgulamakla kalmadılar, belli bir tarih yorumunun aksini savunmak cesaret isteyen bir suçtu.
Bir tür tarihsizleÅŸtirmeyi getiren bu resmi zevatın ideolojik kurgusunun hedefteki isimlerden biri belki de en önemlisi Ä°kinci Abdülhamid’dir.
Abdülhamid’in ÅŸahsında bir dünya görüşünü, bir siyaset tasavvurunu mahkum etmek isteyen, yeni dönemin tüm uygulamalarını her anlamda toplumsallaÅŸmasını isteyen irade Sultan Abdülhamid ve temsil ettiÄŸini varsaydığı deÄŸerleri olumsuzlayarak meÅŸruiyet kazanmaya çalıştı…
Benzer biçimde zaten çökmüş bir imparatorlukta son anda tahta çıkan Vahdeddin de bilinen sebeplerden dolayı tarihin tüm vebali ÅŸahsına yüklenerek, iÅŸbirlikçi hain ilan edilmiÅŸti…
Uzun yıllar özellikle Ermeni komitacıların kullandığı ‘Kızıl Sultan’ etiketlemesi ile aÅŸağılanan, ötekileÅŸtirilen Sultan Abdülhamid aslında Türkiye’nin ideolojik fay hatlarını harekete geçiren bir siyasal imgeye dönüştürüldü.
Abdülhamid’in iktidardan indirilmesinin 1934 yılına kadar ‘Ä°yd-i Milli’ olarak resmen kutlanmış olması bile bu hesaplaÅŸmanın bir tarih tartışmasından öte anlamları olduÄŸuna yeterince gösterir. Abdülhamid’in ‘kızıl sultan’ olmadığını savunmak hele hele ‘ulu hakan” ilan etmek adeta rejim sorunu haline gelmiÅŸti. Necip Fazıl’ın ‘Ulu Hakan II. Abdülhamid Han’ kitabının gazetede tefrika edilmeye baÅŸlaması üzerine Anadolu’nun afiÅŸlerle donatılmasının bir basın olayından çok siyasi bir tartışmanın meydanlara inmesi anlamına geliyordu.
Abdülhamid’e saldırmak, onun ÅŸahsında temsil ettiÄŸi düşünülen resmi ideoloji karşıtı tüm deÄŸerlere, tarih algısına, bu topraklarda bizi var kılan deÄŸerlere savaÅŸ açılması anlamına geliyordu. En azından muhafazakar Anadolu insanı bu ÅŸekilde algıladı.. Kendi deÄŸerlerini inkar eden, tahkir edenler Abdülhamid düşmanı idi, onu savunmak ise bu deÄŸerlere sahip çıkmaktı. Görüntünün böyle olması birebir tarihi gerçeklere tekabül ettiÄŸi anlamına gelmez.
Abdülhamid’i kızıl sultan ilan edenlerin aksine savunanlarca onu bir veli padiÅŸah mertebesine yükselterek ismi etrafında adeta kutsiyet halesi oluÅŸturuldu. Bir mit olarak Abdülhamid olgusu ile karşı karşıyayız. Bugünlerde adeta geçmiÅŸ dönemin ideolojik karartmasının rövanşını almak ister biçimde abartılı bir Abdülhamid portresi çiziliyor. Bu portre popüler kültür nesnesi olarak geri dönüyor.
Tarihle barışmak için, tarihi kutsamak gerekmez. Tarih bilinci, zaferler kadar yenilgileri, acılar kadar sevinçleriyle tarihle yüzleşebilmek, sahip çıkmakla oluşur.
Abdülhamid’in siyasi kiÅŸiliÄŸi, tarihin en kırılgan döneminde bir imparatorluÄŸu otuz üç yıl yönetmesi, ve özellikle izlediÄŸi Ä°ttihad-ı Ä°slam politikası ile farklı bir yere oturtulur. Sadece yakın tarihin deÄŸil, hiç kuÅŸkusuz Osmanlı tarihinin de en önemli padiÅŸahlarından biridir. Döneminin de dünya siyasetinin en önemli aktörlerinden bir kiÅŸiliktir.
Sonuçta, Abdülhamid’in tahtan el çektirilmesi fiili olarak Osmanlı hilafetinin, hatta Osmanlının bitiÅŸi olduÄŸu daha sonra anlaşılacaktır. Abdülhamid’le siyasi hesaplaÅŸmaya giren kadrolar büyük ölçüde Cumhuriyet elitlerini oluÅŸturacak; aynı dünya görüşünü paylaÅŸacaklardır. Abdülhamid ve siyasetinin aÅŸağılanması, Ä°ttihat ve Terakki dönemi dahil batıcı yönelimlerin meÅŸrutiyeti için kullanılacak en önemli araçtı.
Buna zıt olarak Abdülhamid’i bir padiÅŸah, bir siyasetçi kimliÄŸi ile olanca rasyonelliÄŸi içinde deÄŸerlendirme imkanı da kalmamıştı muhafazakarlar için. YaÅŸanan travma, onun ÅŸahsı üzerinden bir dünya görüşü ile bir dönemle hesaplaÅŸmaydı.
Ancak burada çizgiyi aÅŸan hususu, Abdülhamid’i kan dökücü kızıl sultan olarak yaftalayanlara tepki olarak geliÅŸtirilen kimi özellikleri baÄŸlamında adeta kutsiyet atfedilmesidir.
Özel hayatına, zevklerine, dünya görüşüne bakıldığında batılılaÅŸmanın tüm etkilerinin yaÅŸandığı bir saltanat ailesinde büyümüş saray çevresinin zevklerini, yaÅŸantısını benimsemiÅŸ biridir. Elbette mümin biridir. Ancak o her ÅŸeyden önce bir siyasetçidir. Batı müziÄŸinden, operadan hoÅŸlanan, elbiselerini bile Avrupa’dan getirten bir padiÅŸahtır. Sanılanın aksine ve o dönem bunlar yadırganmayan pratiklerdir… Sonuçta modern bir muhafazakardır.
Ä°deolojik karalamaya karşı çıkmalı, Abdülhamid’in hangi nedenle olursa olsun uyguladığı Ä°ttihad-ı Ä°slam düşüncesi ve siyaseti bugünlere aktarılmalı. Ancak ona kutsiyet atfedecek abartılı yaklaşımlar da onu ve dönemini, Osmanlı hanedanının anlaşılması önünde engeldir.
Kızıl sultana karşı çıkarken yeşil sultan icat etmeye gerek yok.
Ýlgili YazýlarDünya
Editör emreakif on March 11, 2017