Konfüçyen kapitalizminin mistik yüzü?
Çin, Kenya’daki Nairobi Ulusal Parkı’nın içinden tren hattı geçirmeyi planlıyor’
Kapitalizmin, farklı kültür ve toplum yapılarına eklemlenerek ve kendine eklemleyerek yayılması başka bir sistemde bulunmayan ilginç bir özellik. Kazanmaya, servet birikimine dayalı bir sistemin bunu meşrulaştırmak için farklı değer yargılarını, dinleri bile kullanması anlamına geliyor bu.
Çin’in ekonomik yükseliÅŸi ve bir dünya gücü olarak sahne almaya hazırlandığı ÅŸu dönemlerde kapitalizmi kutsayan, insanlığın mutlak kaderi, kaçınılmaz sonucu olarak sunan sosyal bilimciler epeydir hararetli teorik tartışmalarla meÅŸguller.. DoÄŸu dinlerini, geleneksel mistik öğretileri modern dünyanın yükünden bunalanlar için bir terapi unsuru olarak görenler artık onun yeni boyutlarını keÅŸfetti: Konfüçyüs dini ve kapitalizm iliÅŸkisi. Tabii bu tartışamaya girmeden önce daha genel ve üst çerçeveyi çizecek olan modernizm ve Konfüçyüsizm iliÅŸkisine dair sosyal bilimcilerce epey literatür oluÅŸturdu. Hatta Konfüçyüsizmde demokrasinin tarihsel kökenlerine dair makaleler okumuÅŸluÄŸum vardır.
Bütüncül bir sistem olarak Kapitalizmin bir doğu toplumunda inşa edilebilmesi için siyasal, kültürel, ekonomik temelleri olması ve hepsinden önemlisi insan tipinin kurgulanması, icat edilmesi gerekiyordu. Tarihi arka planla beraber, ahlaki ve teolojik çerçevenin Sosyolojik zemine oturması gerekiyordu.
Nasıl Weber’e göre Avrupa’da Kapitalizmin doÄŸuÅŸunu açıklamak için geliÅŸtirilen Kalvinist-Protestan ahlakı burjuva bireyciliÄŸini ve servet yığma hırsını rasyonalize ediyorsa; Çin’deki Kapitalizmi meÅŸrulaÅŸtırmak için de Konfüçyüsizme baÅŸvurulacaktı. NitekimKonfüçyen Kapitalizm tezi de Konfüçyüscü ahlak ve toplumsal sorumluluk esaslarına yaslandırılacaktı.
Oryantalizmin doğunun durağanlığı tezini işleyerek sömürgeleştirmeyi meşrulaştırdığı bir toplumdan Kapitalist insan tipi çıkarmanın teolojik, toplumsal kökenleri olması gerekirdi. Beyaz adamın gözünde feminenleştirilmiş durağan bir toplumdan yırtıcı, girişimci kapitalist bir model üretmek için teorik çaba gerekirdi.. Nitekim Konfüçyüscü ahlak, gelenek. Aile bağları, toplumsal ağlara dayalı dayanışma ve toplumsal yararlılık düşüncesi Konfüçyen Kapitlalizmi rasyonalize eden unsurlardı.
Böylesi geleneksel deÄŸerlere ve ahlaki ilkelere dayalı bir kapitalizmi gerçekleÅŸtiren Çin’den daha duyarlı, vahÅŸi kapitalizmin yıkıcı etkilerinden arınmış pratikler beklenirdi. Yeter ki Avrupalı ve hatta Amerikalılar tükettikleri sanayi ürünlerini ucuza imal ettirebilsinler. Teknoloji, bilgi ve sermaye itibariyle Batıya bağımlı kalmak ÅŸartıyla belli alanlarda ucuza üretim yaparak hem Batılıların hayat standartlarını korumak hem de potansiyeli ile dünya gücü olacak bir Sosyalist devin sisteme entegre edilmesi gerekiyordu. Bu stratejinin mimarlarından Kissinger, daha sonra ipin ucunu kaçırdıklarını itiraf edecekti.
Amerika ile Çin küresel ölçekte iki alanda ciddi bir yarışa, belki şimdiden söylemek erken olsa da kapışmaya hazırlanıyor. Bunlardan biri Güneydoğu Asya ve Pasifik ekseni, diğeri kara Afrika.
Afrika’da Çin, tüm sermayesi, teknolojik gücü hatta küçük ölçekli de olsa askeri gücüyle devrede. Özellikle hammadde kaynakları açısından Afrika ‘da eninde sonunda rakipleri ile yeni dönemin bir tür kaynak savaşına tutuÅŸması kaçınılmaz.
Peki, bu kadar geleneklerine baÄŸlı, ahlaki ilkeler üzerine yükseldiÄŸi varsayılan Konfüçyen Kapitalizminin Afrika’daki uygulamaları nasıl? Kapitalizmin Afrika’ya nasıl yaklaÅŸtığı ve nasıl bir fatura ödettiÄŸi malum. kapitalizmin mistik yüzü daha insancıl, daha çevreye duyarlı, emeÄŸi daha çok gözeten bir Afrika mı tahayyül ediyor? Afrika’yı beklemeye gerek yok. Çin’de sanayileÅŸen modernleÅŸen bölgelerin, ÅŸehirlerin modern Kapitalist dünyadan farkı nedir? Yükselen gökdelenlerin görkeminde kaybolan Çinli emekçilerin alın terinin bedelini düşünen var mı?
Rusya’nın OrtadoÄŸu’ya dönüşü ile soÄŸuk savaşı hatırlayanlar Çin’in Afrika’ya çoktandır girdiÄŸini gözden kaçırıyor. Çin kapitalizminin batılı sömürgecilerden farkı olup olmayacağına ışık tutacak küçük bir haber ‘Kenya’daki Nairobi Ulusal Parkı’nın içinden Çinliler tren hattı geçirdiÄŸi’ haberi ajanslara düştü. VahÅŸi hayatın korunduÄŸu bu parkı araçlarla gezerken bile kaygılandığımı, sınırlarına dayanan ÅŸehrin bir gün yutabileceÄŸini aklımdan geçirdiÄŸimi hatırlıyorum. Batılı haber ajanslarının biraz da Çin’i küçümsemek için servis ettikleri bu haber Amerikan yerlileri ile tren iliÅŸkisini aklıma getirdi. Batılıların enformatik/ medyatik hammadde olarak kullandıkları, vahÅŸi hayatın sergilendiÄŸi alana belli ki Çinlilerin girmesi ağız tadını kaçırmıştı. Ne de olsa orada belgeseller çekerek tekrar Kenyalılara satan, nostaljik/ egzotik filmler için plato iÅŸlevi gören, keyfince safari yapabildikleri alanlar doÄŸaya saygısı olmayan Çinlilerce talan ediliyordu.
Tabiatı, emaneti. Kaynakları vahşice bilemediniz saygısızca talan edenler/sömürenler daha çok Batılılar mı yoksa yenilerde yarışa giren Çinliler mi? Yanlış sorudan doğru cevap alınamaz. Maddeci Kapitalizme ne kadar mistik gömlek giydirseniz de geleceğimizi çalan aslında Kapitalizmin kendisidir. Tüm gücü de farklı kültür ve toplumlara eklemlenme becerisini gösterebilmesidir.
Ýlgili YazýlarDüşünce
Editör emreakif on October 3, 2016