Kucağımızdaki nükleer bomba

Bir son dakika geliÅŸmesi olmazsa Ä°ran’ın nükleer programıyla ilgili görüşmeler Türkiye’de yapılacak. Bu haberin yıllardır Ä°ran’la Batı arasında oynanan köşe kapmacayı andıran, nerdeyse gerekçesini bile unuttuÄŸumuz diplomatik ayak oyunlarının sıradan bir devamı olmaktan öte anlamı var.

Ä°stanbul’un bu görüşmelere ev sahipliÄŸi yapmasının uluslararası platformda Türkiye’nin önemi ve ona nasıl bir ağırlık kazandıracağı gibi popülist söylemi aÅŸan bir yaklaşıma ihtiyaç var. Ä°ran’ın nükleer programına yapılan vurguyu, küresel sistemin sahiplerinin alarm zillerine basmasını, ABD’nin başı çektiÄŸi koalisyonun ambargo uygulamasıyla baÅŸlayan ve fiili müdahale sinyali veren tutumunu bölgedeki geliÅŸmelerden bağımsız okuyamayız.

Hatta ÅŸunu söyleyebiliriz ki bölgedeki krizin temel nedenlerinden biri, bizzat Ä°ran’ın nükleer programını yok etmek, bu vesile ile sistem dışı kalan söylem düzeyinde bile olsa sisteme kafa tutan devrimden bir tür rövanÅŸ almak… Bu açıdan bakılınca Suriye’de ortaya çıkan krizde Batı’nın nasıl bir tavır alacağı, Ä°ran’a ne yapmak istediÄŸi üzerinden bile okunabilir. Suriye’yi gösterip Ä°ran’ı vurmak vicdanı sökülmüş uluslararası güç dengelerinin OrtadoÄŸu denklemindeki argümanlarından biri.

Ä°ran’ın nükleer programının bu denli abartılmasıyla aslında nükleer silahlara dair bölgedeki asıl sorun da unutturulmuÅŸ oluyor. Ä°srail’in ne zaman Ä°ran’ı vuracağı, Amerika’nın mı Ä°srail’in mi önce harekete geçeceÄŸi, Amerika’nın Ä°srail’e izin verip vermeyeceÄŸi tartışmalarıyla sonuç alınamadığı gibi asıl tartışma konusu da çarpıtılmış oluyor.

Eğer bölgede bir nükleer silah krizi var ve bu nedenle tüm dünya ayağa kalkıyorsa burada durup sorulması gereken şey, asıl sorunun neden görülmek istenmediğidir. Yani bölgede halihazırda tek nükleer güç sahibi olan İsrail sorununun yok sayılması oyununa düşülüyor demektir.

Ä°ran’ı muhtemel nükleer silahından dolayı tehdit sayan nükleer bloÄŸun görmemezlikten geldiÄŸi Ä°srail’den, üstelik fiili olarak saldırgan ve her an bu silahı kullanma potansiyeli olan bir güç olarak Ä°srail’den bahsediyoruz.

Ä°ran’ın karşısında nükleer tehdit altında olduÄŸunu açıklayıp alabildiÄŸine silahlanan, hatta bu uÄŸurda mezhep ve etnik fay hatlarını bile derinleÅŸtirmekten çekinmeyen Körfez ülkeleri ve Suud’un tutumunun ne kadar ahlaki olduÄŸunu sormaya gerek yok.

DiÄŸer tarafta Türkiye’nin tutumu çok daha ilginçlik arz ediyor. Bir yanda Batı’nın Ä°ran üzerindeki baskısını hafifletmeye, ya da Ä°ran’ı ikna etmeye çalışırken diÄŸer tarafta Ä°ran’a karşı olduÄŸu çok açık olan NATO erken uyarı sistemine ev sahipliÄŸi yapıyor. Bunu, hükümetten bağımsız olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ittifakları ve tercihlerinden bağımsız okuyamayız. NATO gibi bir ittifaka üye olmak stratejik tercihlerde Batılı tercihlerden yana tavır koymak demektir. Bu çerçeveden bakılınca Suriye’ye yönelik Türkiye’nin nasıl tavır alacağı sorunsalında Ä°ran konusundaki taktik çabalarının yanı sıra stratejik tercihin ne yönde olduÄŸu sorusuna bakılması fikir verebilir. Nitekim Türkiye’nin Suriye konusunda müdahaleci görünen tutumunun sadece NATO ve Batı iliÅŸkileri ile de sınırlı olmadığı biliniyor.

Bu arada özellikle gözden kaçırılmaması gereken bir husus, Ä°ran’ın nükleer gücü karşısında bir nükleer tehdit altında kalacağı varsayımından hareketle Türkiye’nin de nükleer silah sahibi olması gerektiÄŸi telkinlerinin yapılmasıdır. Nükleer güç teorilerine göre nükleer bir gücü dengelemek için karşıtının oluÅŸturulması gereÄŸinden dolayı Türkiye’nin de bu silaha baÅŸvurması gerektiÄŸi ÅŸimdiden telkin edilmeye baÅŸladı. Bunun Türkiye’nin kendi başına nükleer teknolojiye sahip olarak bu silaha sahip olabileceÄŸi anlamına gelmediÄŸi açık. Ä°ran’ın muhtemel silahının muhtemel saldırısına karşı ABD kontrolünde nükleer depo haline gelmeye iÅŸaret eder.

Nitekim NATO çevrelerinde bu niyet açıkça dillendirilmeye baÅŸladı bile. Geçenlerde NATO eÄŸitim sistemi kapsamında yapılan bir araÅŸtırma raporu tam da bunu diyordu: Ä°ran nükleer silah sahibi olursa Türkiye’nin de sahip olması kaçınılmaz.

OrtadoÄŸu’da halen tek nükleer silah sahibi olan, üstelik muhtemel deÄŸil kurulduÄŸundan bu yana açık biçimde yayılmacı politika izleyen ve halen iÅŸgalci konumunu sürdüren bir baÅŸlığı yok sayıp muhtemel bir saldırıyla korkutulmakta bölgemiz.

Suriye, İran, mezhep çatışmalarına ve bunun iç politikaya yansıyan MİT-MOSSAD çekişmesine biraz da bu açıdan bakmak da yarar var. Öte yandan tüm bu soğukkanlı analizlerin akan kanın durmasına fayda sağlayacaksa anlamı olabilir. Yoksa bölgeyi bir iç savaşa çekecek ve binlerce masumun kanının akmasına neden olacak çatışmaya sürüklenmemiz kaçınılmaz görünüyor.

Ýlgili YazýlarDünya

Editör emreakif on February 21, 2012

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar

Daha Yeni Yazýlar:
Bir Önceki Yazý: