Kudüs’ün giriÅŸ kapısı
Şehirlerin ruhu biraz da isimlerinde saklıdır.
Şehirlerin ismi şehrin hafızasıdır, kimliğinin şifreleridir.
Tarih boyunca geçirdiği dönüşümlerle birlikte isimler de dönüşür. Şehrin ismi ne kadar dönüşürse dönüşsün şehrin tarihindeki sürekliliği yansıtır bir şekilde. Şehrin ruhu isminde kodlanmıştır bir bakıma.
Anadolu’nun kadim zamanların izlerini bugüne taşıyan her bir ÅŸehri, geçmiÅŸi inkar etmeyen medeniyetimizin kuÅŸatıcı, farklılığı ile barışık karakterini sembolize eder. Aydınlığının bu toprakları kuÅŸatması; Ä°slam’ın kendinden önceki dinlere, kültürlere galebe çalması, onları yok sayması anlamına gelmedi. Kültürel doku, insan çeÅŸitliliÄŸi bir yana pek çok isme sinen o süreklilik duygusu, bizi bastığımız topraklardaki köklü derinlik duygusuyla buluÅŸturur. Kadim ÅŸehirlerin isimleri de kadim zamanların, kültürlerin bugüne yansıyan ama bugüne ait olan çaÄŸrışımlarıyla yüklü.
Åžehrin semiyolojisini anlamak ÅŸehrin isminden baÅŸlıyor. Sonra mimarisi, kültürü, hayatın ritminde kıvrılmış bilgece derinliÄŸi…
Modern zamanların yakıştırma isminin tarihiyle ve kimliÄŸiyle bu denli derin çeliÅŸki arz eden baÅŸka bir ÅŸehir gösterilebilir mi, bilmiyorum… Antik dönemden Roma’ya, Hz. Ä°sa’nın ilk tebliÄŸcilerinin dinin mayasını çaldıkları maÄŸaradan Müslüman fetihlerine, Haçlılardan Osmanlılara uzanan bir medeniyet tarihi sanki… Bunca kesinti ve farklılığa raÄŸmen süreklilik duygusunu hatırlatan ismi: Antakya…
Türkçeleştirirken aynı zamanda İslamlaştıran ama hafızasını da silmeyen bir isim. Bunun üstüne yapıştırılan hatırasız ve hafızasız ismin şehrin ne kimliği ile ne de tarihi ile bir alakası yok. Ne tarihi ne de coğrafi bağı olan yapıştırma ismin pagan çağrışımı bir yana modern Türkiye inşasının fantezilerini yansıtması bakımından da ibretlik.
Evet, Antakya, Kudüs’ün giriÅŸ kapısı sanki…
Anadolu’da modernleÅŸme projeleri ve nevzuhur bir ulus inÅŸa etme hevesiyle yok edilen olanca farklılık, kültürel dokunun tahribatına karşı direniÅŸiyle, hala Kudüs’le iliÅŸkilendirmeyi hak ediyor.
Biraradalık, hoÅŸgörü gibi moda tabirlerle yapılan muhtevasız, iÄŸreti Antakya nostaljisi, ÅŸehri nesli tükenmiÅŸ kültür objesine dönüştürüyor. Oysa Antakya’ya kimliÄŸini veren, antik geçmiÅŸini dönüştüren Hıristiyanlığın Ä°slam’la kurduÄŸu iliÅŸki, Kudüs’ün Ä°brahimî dinlerle iliÅŸkisini hatırlatıyor. Roma, Bizans, Haçlılar, Arap, Ä°slam, Memluk, Selçuklu ve Osmanlı hattında taşıdığı ahenk Kudüs’ten izler taşır.
Modern müdahalenin geleneksel dokudaki tahribatı karşısındaki Antakya’yı tedirginlikle gözlemledim. YaÄŸmur mevsiminde bile tabiata müdahale edilerek binlerce yıllık yatağı ile oynanan Asi, sanki kurumuÅŸ bir nehri andırıyor. KurumuÅŸ nehirler gibi durgun Asi, kadim ÅŸehirle sömürgecilikten izler taşıyan yeni ÅŸehri birbirinden ayırıyor. Eski ÅŸehir hala avlulu evleriyle, soba dumanlarının tütsülediÄŸi, yaÄŸmurdan sonra geçilmez olan sokaklarıyla hala direniyor. Habib-i Neccar’da özetlenen gelenek Antakya’nın kimliÄŸini simgeliyor aslında.
Amik Gölü’nün suyunu kurutma uÄŸruna yatağıyla oynanan Asi, adeta aydınlanmacı kafanın tabiata baÅŸkaldıran anakronik örneÄŸi olarak 70’li yılların modernleÅŸme projesine isyan eder gibi… Kurutulan Amik Gölü’yle yok olan tabiat varlığının yerini ÅŸimdi uçaklar almış… Dünyanın en önemli göç güzergahında, göçmen kuÅŸlarının yerine gürültülü metaller inip kalkıyor… Kalkınmacı müdahalenin araksında duran zihniyetin bunları sorgulamak gibi bir meselesi ise hiç yok.
Amik ovasında parçalanmışlığın iÅŸareti sınırdaki tel örgülere paralel yol alırken ovanın tamamını bir kemer gibi kaplayan gökkuÅŸağı da bizimle ilerliyordu. GökkuÅŸağının altında Antakya düşüncesinin kışkırttığı çaÄŸrışımlar…
Asi Nehri’nin suyunu kesen Suriye’nin suçu ne kadarsa nehrin yatağına müdahale edenler, gölü kurutup göçmen kuÅŸların yerinde metal kanatları uçuranlar da o kadar sorumlu…
Asi Nehri’nin suyunu kurutanların vebali, sınırdan kaçan insan akışıyla oluÅŸan çadır kentlerin oluÅŸmasına sebep olanlarınkinden farklı deÄŸil… Asi nehrinin isyanıdır bölgedeki çalkantı! Tabiatı bozmakla insan fıtratına aykırı yönetim kurmak birbirinde farklı ve bağımsız olamaz.
Ýlgili YazýlarDüşünce, Kültür
Editör emreakif on December 27, 2011