Mermerde iz bırakan adam

Necip Fazıl hayatının hiç bir döneminde bugün olduğu kadar resmi kabul görmemişti. Ona gösterilen itibarın, verdiği mücadelenin bir sonucu olarak okumaya yatkın olanlar muhtemelen çoğunluktadır. Necip Fazıl gibi pek çok ismin, değerin, popüler kültür malzemesi haline getirilmesi ile kıymetlerinin takdir edilmesi arasındaki mahiyet farkının ortadan kalktığı bir dönemde bazı şeyleri anlatmak daha da güçleşiyor.

Bir “dava adamı” olarak O’nun hayatı aslında modern Türkiye’nin siyasi ve sosyal tarihinin de özetidir. Bu memleketin tüm ideolojik, sosyal, kültürel, siyasi çelişkilerinin, açmazlarının, dönüşüm evreleri ve aktörleri Necip Fazıl’ın hayatına bakmadan, mücadelesi ve iddiaları anlaşılmadan çözümlenemez… Türk şiirindeki yeri, çeşitli alanlarda kalem oynattığı sanatı bir yana bir dava adamı olarak düşüncesi ve eylemliliği Türkiye’nin yakın tarihinin de seyir çizgisidir.
 Bir kadirşinaslık örneği olarak tam da 33. vefat yıldönümünde O’nun mücadelesini anlamaya kapı aralayacak önemli bir kitap yayınlandı. Bir şair, bir sanatçı, bir düşünce adamı olduğu kadar bir mücadele adam olarak bir hafıza yenileyicisi eser “Necip Fazıl ve Büyük Doğu -Sosyal, Siyasi Mücadele Tarihi” başlığını taşıyor. Suat Ak’ın büyük emek ve titizlik isteyen çalışmasını Büyüyen Ay yayınları okuyucuya sunuyor.

O’nun Cumhuriyet devrinin genç ve parlak temsilcisi olarak hızla tırmandığı itibar ve şöhrete rağmen dünya görüşündeki değişim ve imanını yeniden keşfetmesi hem Türkiye İslamcılığının anlaşılması hem Osmanlı sonrası ideolojik, kültürel, itikadi ve kimlik sorunlarına ayna tutacak yoğunlukta ve şiddettedir. Elbette üstad sadece bir inceleme konusu olarak, toplumsal sorunlara ayna tutan bir edilgen nesne değildir. Bizzat hayatını ortaya koyarak inandıklarını adeta akan sele karşı haykıran, akışa karşı direnen bir dava adamıdır.

O’nun hangi şartlarda ve nasıl bir inançla mücadeleye giriştiğini gösteren çarpıcı olayı Abdurrahim Zapsu anlatır. 1940’lı yıllarda Büyük Doğu dergilerinin ilk dönemlerinden birinde Feylesof Rıza Tevfik’in “Sultan Abdülhamid Han’ın Ruhundan istimdat” isimli şiirini yayınlamak ister. Rıza Tevfik tüm İttihatçılar gibi Abdülhamid düşmanıdır ancak gelişmeler karşısında O’na karşı haksızlık yaptıklarını anlamış ve bu şiiri yazmıştır. 1980’li yıllara kadar resmi ideoloji Abdülhamid’e lanet okumanın dışında değerlendirme yapmayı bir rejim meselesi yapmıştır. Bu tehlikeli şiiri yayınlanması halinde, arkadaşları, işin ne kadar tehlikeli olduğu ve derginin kapatılabileceği uyarısında bulunurlar. Cevabı O’nun hayatını, mücadele biçimini özetler biçimdedir. “Evet yayınlayacağım, dava açacaklar, mahkemede savunma yapacağım. Belki savunmamı birkaç üniversiteli talebe dinleyecek ve onlara gerçeği açıklama imkanı olacak. Rejimin sahiplerinin gözünde bir sinek hükmünde olduğumu biliyorum. Mermer sütuna toslayacağım, beynim parçalanacak ama mermerde bir toz çıkaracağım.”

Mermer sütunda bir iz bırakmak için beynini parçalayan bir adanmışlık, kararlılık ve dava şuuru denilen erdemi yüklenmiş çok yönlü bir mücadele adamı ile karşı karşıyayız. Kitap O’nun siyasal ve toplumsal mücadele tarihi denilebilecek bir hayat dökümünü veriyor. Aslında Necip Fazıl için kitabın yayıncısı Mustafa Kirenci’nin tespiti ile, Camus’den mülhem “O Türkiye’dir” denilse yeridir.

Mücadele hayatı bir bakıma Türkiye’nin siyasi tarihidir, tarihi ile yüzleşmesidir, medeniyet krizinin tüm boyutlarıyla somutlaştığı şahsiyettir. Hemen her siyasi akım ve aktörlerle ya yolu kesişmiş yahut da karşı karşıya gelmiştir. Tek Parti devrinden Demokrat Parti tecrübesine, ihtilallerden, Milli Nizam Partisi’ne giden yol da hep sahadadır. Bu yönüyle her siyasi dönüşüme göre tavır alan bir aktör olmaktan çok müdahil olan, etkileyen, ve bir özne olarak kendi eylemini, davasını, iddiasını sergileyen ve adeta tüm gündemi de buna göre yorumlayan güçlü bir soluktur.

Siyasi mücadelenin bir düşünce adamı için bile her an sistemin sillesini yemeyi göze almayı gerektirdiği ortamda sürekli mahkeme, yayınlarının kapatılması, hapis hayatı onun dayanaksız ortamda ne denli inanmışlık ve fedakarlıkla mücadele ettiğini gösterir.

Kitabın sosyal ve siyasal mücadele boyutunu öne çıkaran, belge niteliğinde olması bütüncül olarak bu uzun yürüyüşte gelinen noktayı anlamamız açısından önemsenmeli… Necip Fazıl’ın hayatının siyasi kronolojisi ve bölümleme şeklindeki tasnif de resmi topyekün görebilmeye katkı sağlıyor. Tüm entelektüel çabanın sosyal medyadaki performansa indirgendiği bir vasatta korumasız bir adamın bunca baskı ve yıldırmalara karşı her seferinden yeniden doğrularak bir ömür yola devam etmesi bugün kavranması zor bir mücadele çizgisidir. Hataları ve sevapları bir yana O’nun dava aşkının ve samimiyeti anlaşılmadan hiç bir sözün anlamı yoktur.

Düşüncesini, soluğunu verdiği en uzun koşusu olan, değişik dönemler halinde yayınlanan Büyük Doğu dergisidir. Derginin 35 yıla sığan 15 döneminde 20 kez kapatılması bile ne türden bir yolun katedildiği, nelerin göğüslenmek zorunda kalındığını gösterir. Büyük Doğular’ın değerlendirmeden çok dönemsel özetlerinin verilmesi içerikle ilgili fikir vermekle beraber eksik kaldığı aşikar. Zira Büyük Doğu’lar O’nun söylemini, düşüncesini, siyasal mücadelesini yansıtan aynı zamanda dönemsel iniş çıkışları, siyasal çalkantılar kadar bizzat kendisindeki değişimleri de yansıtması bakımından ayrı bir kitap çalışması olmalı.

Benzer biçimde hapis hayatı ve mahkemeleri bir arada özetlenmesi de gözden kaçan bir gerçeği ortaya çıkarıyor. Hangi dönem hangi suçlardan yargılandığı karşılaştırıldığında sadece Necip Fazıl’ın maruz kaldıkları değil O’nun temsil ettiği düşünce açısından Türkiye panoraması verir.

Büyük Doğu Cemiyeti ve Büyük Doğu Fikir Kulübü adı altında örgütlenen çabalarına bölüm ayrılması, Anadolu’yu karış karış gezerek verdiği konferanslarının bir kronolojisi; tohum saçmak derdindeki bir iddia sahibinin ardından nelerin yeşerip nelerin yeşermediğini görmek anlamında önemli.

Belge niteliğinde önemli arşiv malzemeleri de kitaba zenginlik katmış doğrusu. Büyük Doğu kapaklarından yapılan seçki kadar hayatının değişik dönemlerine dair fotoğraflar da ilgi çekici. Üstadın hayatına vakıf Suat Ak’ın bu titiz çalışmasında ele aldığı her bir bölümün ayrı kitap olarak zenginleştirmesini beklemek hakkımız. Necip Fazıl’ı hamasetin esiri yapmak ya da popüler kültüre nesnesi haline getirmek anlaşılmasının önündeki en büyük engeldir.

lgili YazlarDüşünce, Kültür

Editr emreakif on May 31, 2016

Etiket:

Yorumunuz

İsminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

Kişisel Blogunuz

Comments

Dier Yazlar