MHP ile “İktidar çizgisi” nerde birleşiyor?
MHP içinde yükselen muhalefetin en büyük argümanı genel merkezin iktidar politikalarıyla özdeşleşmesine karşı itiraz gibi görünüyor. Siyasi geleneğinin en bariz çizgisi olan devlet çizgisi ve devlet bekası argümanı MHP’nin muhalefet politikasında zaafiyet daha doğrusu iktidar partisine yakınlaşmış görüntüsü verdi.
Kendi içinde tutarlı gibi görünen bu politika yıllardır muhalefette kalmış ama devletli olmaya alışkın kitle için katlanılması zor durum. CHP ile işbirliği yaptığı günlerde MHP yönetimini el üstünde tutan sol muhalefet nezdinde AKP’lileşme eleştirileri de Bahçeli’yi devlet çizgisi ile taban kaygısı arasında sıkıştırmışa benziyor.
Bu süreçte MHP’nin AK Partilileşmesi eleştirisinin ne kadar gerçek olduğundan daha çok iktidar partisinin MHP söylemlerini sahiplenmesi çok daha önemli bir konudur. MHP kongresi ve iktidar ilişkisi tartışmalarından bağımsız olarak AK Parti’nin en azından tabanı açısından MHP çizgisine çekilmesi, devletçi-milliyetçi bir söylemi içselleştirme eğilimidir.
Her ne kadar kendini “muhafazakar demokrat” olarak tanımlasa da AK Parti tabanındaki dinamik itici gücün muhalif bir tepkisel tabana yaslandığı sosyolojik bir gerçek. Bu muhalifliğin siyasi anlamda İslamcı olması ya da kitlelerin İslami hareketi temsil etmesi gerekmiyor. Bizatihi devletin resmi ideolojisi ile Anadolu’da yaşayan Müslümanlık arasındaki derin fark, Müslüman halkın hayat tarzı ile resmi ideolojinin işaret ettiği medeniyet ufkunun örtüşmezliği bu açığı sürekli kılıyordu. Muhafazakarlığın siyasal eklektizmine rağmen Anadolu’nun muhafaza ettiği din, kültür, gelenek bağlamındaki kökleri, hayat tarzı ile devletin tercihleri, önerdiği insan tipi büyük ölçüde çatışma içinde oldu. Bu nedenle özünde kutsanmış devlet fikrini barındıran muhafazakar kesimle resmi tutum arasında sürekli bir soğukluk olageldi. En son 28 Şubat postmodern darbesi muhafazakarların devletle olmasa da devlet erki ile arasındaki mesafeyi daha da açtı.
Muhafazakar kitlenin siyasetle ilişkisi sürekli iktidar partilerine yakın durarak devletle mesafesini bypass etmeye meyillidir. Sistem de zorunlu olarak ana kitleyi oluşturan muhafazakar kitleyi sağcı muhafazakar siyaset içinde eritme, beklentileri diri tutarken tepkilerini minimize etmeyi yeğledi ve başarılı oldu.
Muhafazakar demokratlar dönemi ise hem milliyetçi- sağ muhafazakarlıkla muhalif muhafazakarlığın sentezini yapan ama sosyolojik olarak İslami hareketlerle bağlantılı bir kitleyi iktidara taşıdı. “Eski İslamcılar”ın yahut İslami hareket kökenli “yeni muhafazakarlar”ın iktidara daha doğrusu merkeze yerleşmeleri de kolay olmadı. Sorun sistem içi elit değişimi olunca biyolojik ömrü biten Kemalist elitlerin tasfiyesi sarsıntılı oldu. Postmodern darbe sonrası dönemde “yönetemeyen demokrasi” konusunda ders kitaplarına girmeye aday olan sistem şu veya bu şekilde elit değişimini sağlayarak merkez dışında tutulan büyük kitleyi merkeze yerleştirdi.
Bölgede yaşanan sıcak çatışmalar, Güneydoğu’daki gelişmeler, cemaat kaynaklı tehdit algısı, uluslararası kumpasların üst üste yığılması karşısında geliştirilen savunma dili muhafazakar elitle birlikte çekirdek kadrolarda ve tabanda önemli bir zihniyet değişimine neden oldu. Değişime ikna eden faktörlerin ise, devletin kendi refleksi ve resmi jargonu olarak muhafazakar kodlara dokunan yeni bir söylem geliştirmesi, bunu da kendinden bildiği kadrolar marifetiyle dillendirdiğine tanık olmasının etkisi büyük.
Bir yanda STK’ların, cemaatlerin, İslami duyarlılığı olan etkin merkezlerin iktidara verdikleri destek zamanla kendileriyle birlikte devletin de tehdit altında olduğu algısına paralel olarak sistemle arasındaki mesafeyi kapatacaktır. “Ne zamandan beri” olduğunu farketmedikleri bir dönemden sonra kendilerini sistemin sahibi görmeye başlamaları fiili olarak sağcı milliyetçi bir çizgiye, en azından söyleme sarılmalarını kolaylaştırdı.
Bu süreçte iki faktör etkili oldu. Biri uzun iktidar sürecinde ilk defa resmi kabul görmeleri, destek almaları… İkincisi ise iktidar kadrolarını kendilerinden bilmeleri, aynı dilden konuşuyor olmaları.
Sistem sorgulaması yapmadan sistem içi elit değişimiyle yetinen bir uzlaşma/eklemlenme süreci yaşanıyor. Devlet erkinin muhafazakar kesimin kültürel kodlarıyla uyumlu beden dili ve semboller kullanıyor olması aradaki mesafeyi kapatmayla kalmadı, milliyetçi muhafazakar hatta devletçi bir dile dönüşmelerini de mümkün kıldı.
Müslümanca duyarlılığı olan kitlelerin siyasetle kurduğu yeni ilişki biçimi sadece muhalif söylemi, resmi olanla aradaki mesafeyi kapatmakla kalmadı aynı zamanda sistemi sahiplenen, çekincelerini yok sayan bir siyasi çizgiye taşıdı. Bu çizginin ne kadar kalıcı ve derinlerde yer tutacağını zaman gösterecek. Ancak devlet aklı açısından muhafazakar kesimin devletle bütünleşmesi, üstelik sistem değişikliği olmadan içselleştirmiş olmayı sağlaması başarı hanesine yazılmalıdır.
MHP’de kimin kazanacağı artık çok önemli olmayabilir. Toplumsal gövdenin en büyük kitlelerinin MHP söylemi ile akraba haline gelmeleri, İslamcılıkla suçlanan bir milliyetçiliğin toplumsallaşması söz konusudur. Resmi devlet yaklaşımının dilinin bu denli yaygın ve toplumsal meşruiyet kazandığı dönem belki de hiç olmamıştı.
Sorun, kedini kısa sürede devletin sahibi sanan kesimin gerçekte devleti tanıyıp tanımadığıdır.
Editr emreakif on June 21, 2016