Muhafazakar Makyevelizm
Siyasal muhafazakarlığın batı siyaset düşüncesindeki anlamı, yeri ile Türkiyedeki muhafazakarlık çağrışımının birebir örtüşmediği varsayılır. Batıdaki siyasal bir akım olarak muhafazakarlığın tarihsel kökenleri, kendi içinde geçirdiği değişim ile Türk siyasetine yön veren muhafazakarlığın, örtüşen yanları olduğu kadar ayrışmaları da ima eder.
Ne ki, yine de sağ muhafazakar ideoloji, modern Türk siyasetinin en başat akımlarından biri olarak müesses nizamın kurucu olmasa da, taşıyıcı unsuru oldu. Tek parti dönemi hariç tutulursa sağ, sağ muhafazakar ve muhafazakar diye tanımlanabilecek iktidarlar taşıyıcı işlev gördüler. Her ne kadar sistemin temel ideolojisini onlar belirlemese de muhafaza etmek, bir şekilde hayatiyetini sürdürmek sağ ve muhfazakar iktidarların payına düştü.
Toplumun büyük ekseriyetinin din ve kültürel aidiyetiyle olan ilişkilerinin rencide eden modernist batıcı uygulamaların müsebbibi görülen devlet partisine karşı ve yine bunun içinden çıkan sağ ve muhafazakar muhalefet geleneğinin aslında toplumsal beklentileri belli sınırlarda karşılamak kaydıyla devlet iktidarını sürdürme misyonunu başarıyla yerine getirdikleri görülür. Buna rağmen yaslandıkları toplumsal kesimin müesses nizamla kurduğu ilişki biçimi de muhafazakrlığın sürekli muhallf konuma, politik tavra itilmesi gibi paradoksal durum söz konusu.
Muhafazakarlık bu noktada tam da batılı anlamda müesses nizamın geleneklerini muhafaza etme işlevi görecektir. Özellikle Demokrat Parti, Adalet Partisi çizigisi sağ karakteri baskın elitist bir muhafazakarlıktır. Olanca popülüst muhafazakar görüntüye ve belagata rağmen temelde toplumsal talepleri minimum düzeyde siyasete aktaran, başka ifade ile toplumsal talepler karşısında baraj işlevi gören, ilke ve inkılapların hayatiyetini sürdüren akımlar oldu.
Daha sonraki ayrışmalar ve muhafazakarlığın toplumsal tabanla daha yaygın temasa geçmesi Türkiyedeki toplumsal hareketlilik ve dönüşümden bağımsız değildir. Bu süreçte her yeni iktidar döneminde değişen, ortaya çıkan figürlerle birlikte muhafazakarlığın tonu artacaktır.
Bugün Türkiye siyasal anlamda muhafazakarlığın da önemli ölçüde dönüşüm geçirdiği gibi toplumun dini refernslarla ilişki biçimi de farklılaşmış, adeta piramidin tersine döndüğü bir süreç yaşanmaktadır. Batılılalaşma adına toplum mühendisliği uygulanırken buna direnen muahfazakar kesim, derin sukunetin siyasal karşılığını aldığı söylenebilir. Buna karşın hem toplumun sekülerleşmesi hızlanırken muahfzakar dalga da resmi boyut kazancaktr. Bu noktada ortaya çıkan muhafazakarların sekülerleşmesi henüz yeterince kavranabilmiş değil.
Toplum önemli ölçüde muahfazakar karakterini korurken, bu durum, dini muhtevayı, dini düşünüş ve yaşayış biçiminin canlı tutulması anlamına gelmemekte, dini geleneksel göstergelerle, seküler değerlerin, seküler dünya görüşünün bir arada sentezlenmesi gibi bir çelişik durum ortaya çıkmaktadır. Bu sentez sadece siyeset yapma biçimi olarak değil bizzat siyasetin de, siyasetten beslenen toplumsalın din ile kurduğu ilişkinin sekülerleşmesi ile alakalıdır. Laikçilikle meydanlarda direnen insanaların bir hayat tarzı, düşünce formu olarak sekülerleşmesi müesses nizam adına başarı hanesine yazılmalıdır. Tam bu noktada rengi daha da koyulaşan bir muahfazakar siyasa söz konsudur.
Sağ muhafazakar siyasetçilerin bir kaç popülist söylem dışında dini, kültürel referans sistemlerine başvurmaya fazla ihtiyaçları yoktu. Hem yeni neslin siyasi kültürü (AK Partili siyasetçilerin beslendiği siyaset geleneği ve toplumsal tabanları buna iyi bir örnektir) hem toplumsal talepler en azından kültürel kodların siyaset diline ve de uygulamalarında daha baskın olmaya başlaması kaçınılmazdı. Ne var ki tam bu noktada kaçınılmaz yol ayrımı, daha doğrusu açmazla karşı karşıya kalıyor siyaset.
Bir yanda iktidar ve diğer tarafta beklentiler hayli yüksek tutulan normlar. İktidar doğasında barındırdığı ilişkilerinin pragmatist yapısı, iktidarda kaldığı sürece toplumsal talepleri karşılama gerkeçesi zamanla aracı acilleştiren amaca dönüşüyor.. Siyasi değerlendirmeler, muhazafakarlığın ideolojisi bu bağlamda mevcut iktidarın siyasal kritiğini bir yana tututarsak sadece muahfazakar söylem ve güç ilişkisinin meşrulaşrılması formu üzerinde konuşmak bile önemli ipucları verebilir.
Siayseti her ÅŸeyin üsütünde, kutsanmış bir devlet iktidarı adına kutsal olanın söylem düzeyinde devreye sokulması, mahiyeti itibariyle saÄŸ – muhafazakırlıktan daha derin sonuçlara yol açması artık farkedilmiyor, farkedilse bile görmezden gelinebiliyor. Farkedilmeyen, görmezden gelinen husus ise büyük ve muhayyel hedefler göstererek konumun mutlaklaÅŸtırılması ve bunun elde tutulması için de temel deÄŸerlerin gerektiÄŸinde ertelenmesi tehlikesidir. Ve sürecin devamında da deÄŸerlerin iptaline gidileceÄŸi/sonuçlanacağı farkedilmemesi hali… Bu durum sanılanın aksine sadece siyasal alandan ibaret kalamaz; güç iliÅŸkisnin olduÄŸu tüm hayatı, özellikle sosyoekonomik alanda belirginleÅŸir. Ekonominin hala devletle bağımlı olması ise tüm süreçte siyaseti devreye sokuyor.
Madem siyaset bu denli yüce hedefelerin taşıyıcı mekanizması ise, işleyişteki arızaların görmezden gelinmesi, mazur görülmesi ve zamanla makulleşmesi kaçınılmaz bir zaaf oalrk tezahür edecektir.
Bunun için geliştirilen argümanlar, temelde muhfazakar sağ siyasetin tipik reflekslerini göstererek bir tür muhafazakar makyevelizme dönüşecektir. Muhayyel bir hedef adına, tarihin, insanın, değerlerin üstünde tutulan siyasetin ve dolayısıyla onun davranış kodlarının içselleştirilmesi ahlakı da araçsallaştıracaktır.
Çürütücü bir siyaset tarzı olarak sağ ve muhafazakarlık statükonun en önemli koruyucu ve yaşatıcı dinamiği değil, aynı zamanda sistemin, kaptalist ilişki biçimlerinin büyük atılımlar yapmasına da öncülük eder. Batı tarzı muhafakar iktidarların bu yöndeki devir açan işlevleri ile Türkiyede daha çok baskıların kaldırlması ile birlikte gelen ya da perdelenen sistem içi dönüşümlerin siyasal aktörlerine bakıldığında şaşırtıcı benzerlikler görülecektir.
Muhafazakar Makyevelizm, sadece sistemi yaşatmak için değerleri araçsallaştırmakla kalmaz, doğal soncu olarak değerleri çürütür.
Toplumla barışık siyaset ve siyasetçinin en büyük düşmanı muhafakarzakar Makyevelizm tuzağına düşmektir.
Ýlgili YazýlarDüşünce
Editör emreakif on May 21, 2016