Muhafazakarlığın muhalif hali
Muhafazakarlıkla yerlilik arasında Türkiye sosyolojisi göz önüne alındığında kaçınılmaz bir ilişki olduğunu varsaymak hem çok yanıltıcı hem de o derece karşılığı olan bir çelişkinin formülasyonudur. Zaten bizatihi muhafazakarlığın kendisi çelişkiler içinde var olma halidir. Müslüman zihnin ilahi olanı/kutsalı/emaneti muhafaza etme cehdi ile modern siyasal eğilim olarak muhafazakarlığın davranış kodlarının birbirinden farklı olduğunu belirtmeliyim.
Yerlilik-muhafazakarlık ilişkisi yanıltıcıdır. Türk siyasal hayatının adına muhafazakar denebilen sağ partilerinin tümünün beyin kadrosu, dünya tasavvurları en az Kemalist sol kadar batıcıdır. Sadece büyük kısmı köylülerden oluşan -ve bizzat muhafazakar liderlerin de aşağıladığı- kitleyle iletişim kurmak çabasındandır, bazı değerleri öne çıkarmaları.
Ancak konumuz olan Türk sağının, muhafazakarlık cilasının dökülüşüyle en az sol Kemalistler kadar elitist ve Batıcı cepheyle birleştiklerinden beri yeni muhafazakarlığın şifrelerini okumak daha zor. Yeni muhafazakarların önemli kısmı, en azından çekirdek kadrosunun bir dönem İslamcı retorikten beslenmiş olmaları durumu daha da çetrefilli hale sokuyor. Burada yapılması gereken ayrım, daha çok muhalefetteki muhafazakarlık davranışları ile iktidar olarak muhafazakar/laşmış/lığın kodlarını doğru okumak.
İster İslamcı bir siyasal dil, isterse muhafazakarlık denilebilecek siyasal davranış kodlarıyla olsun ortak yanları hayli fazla olan bu iki sosyo-kültürel kesimin muhalefet tarzında gözden kaçırılmaması gereken bir benzeşiklik var. Bu benzeşik muhalefet tavrı muhafazakarlığın belki de en yerli yanını ortaya koyar. Muhafazakarların muhalefette çok daha yerli refleksler sergiledikleri söylenebilir. Yerlilik biraz da sorumluluk alma, bu toprakların asli unsuru gibi davranma şeklidir.
İslamcı muhalefetin, hassaten muhalif bir hareket olmasına rağmen, sistem içi çatışmada çoğu zaman daha çok ülkenin geleceğine matuf bir sorumluluk refleksini gösterebildiği söylenebilir. Kimi taleplerini zamana yayarak, sessiz çığlığa bürünerek, fiili çatışmayı göze almayarak ya da buna fırsat vermeyerek 28 Şubat sürecinde olduğu gibi bir olgunluk sergiler; çığırtkanlık, pervasızlık iticidir, yerlilik alameti değildir; haklılıkta bile öfkeyi yenebilmelidir.
‘Muhafazakar kesim’in tüm renkleriyle bu savunmacı, sahiplenici tavrı, yeri geldiÄŸinde seçkinci muhafazakar saÄŸ siyasetin argümanı olarak ideolojik cepheye sürülebilmesi de, biraz bu sahiplik duygusunun deforme edilmesi ile biraz da siyaset ve ideoloji olarak zaafları ile alakalıdır.
Muhafazakarlık zaten doğası gereği muhalefete pek alışkın değildir. Ama muhalefette olduğundaki tavrının iktidardaki ilişkilerinden daha yerli olabildiği de bir gerçek.
Muhafazakarlığın bir tür iktidar tutkusu olduÄŸunu ve kendini bir tür ev sahibi olarak görme, bu sahipliÄŸin zorunlu gerekliliÄŸi gibi bir psikolojik meÅŸruiyetten beslendiÄŸini düşünmüşümdür. Muhafazakarlık statikleÅŸerek statükolaÅŸması ile kolayca ‘vatan, millet düşmanları’na karşı motive edilebilmesinin ortak paydasını oluÅŸturan sosyal psikolojiden beslenir.
Ancak muhafazakarlığın siyasal vizyonu olarak, sermayeden iktidar ilişkilerine, ekonomiden ahlak alanına değin siyasal, ekonomik çözümlemede nakıs kalan, bu yönde tüm itirazları da memlekete ihanet olarak okumaya hazır duygu dünyasının sağ refleksiyle yakından alakalı görülebilir. Bu ülkede muhafazakarlar, hele sağcılar; güç- iktidar, dünya sistemi içindeki yerimiz gibi, temel meselelere ciddiyetle kafa yormadılar.
Muhafazakarın duygu dünyasında ülkeyi sahiplenmek gibi bir kutsalı varken zihin ve ahlak dünyasında neyin memleket neyin muktedirler sistemine dair olduğunu ayırt edecek bir netlik yoktur. Zaten zihinsel kodları daha çok korumaya eğilimlidir. Bu eğilim iktidar ve statükolaşmaya temayüllüdür. Hak, adalet gibi Müslüman zihnin bilincinin derinliklerinde yatan ölçüler, muhafazakar siyasi aklın çabuk unutacağı, ihmal edeceği kavramlara dönüşür.
Modern siyasette modern siyasi nakım oalrak muhafazakarlıkğın her tür yerlilik iddiasını da kendine göre şekillendirmesi kaçınılmaz olacaktı. Ancak sorun, muhafazakarlığın farklı bir kutsiyeti öne çıkarırken sekülerleşmesi ve meşruiyetini de bu alandan almaya çalışmasıdır.
Müslümanlık söz konusu olduğunda muhalefetini güç ve sistem içi kaygılardan bağımsız sürdürebilmesi, bunun siyasetini üretmesi ise sadece yerlilik parantezine alınamayacak kadar temel bir sorgulamayı, hesaplaşmayı gerektirir.
Ýlgili YazýlarDüşünce, Siyaset
Editör emreakif on May 24, 2014