“Müslümanlığın köylülüğü” meselesi
Türkiye’de “Müslümanlığın köylülüğü” meselesi çokça altı çizilen bir husustur. Genel görüntüye bakıldığında bu yargı yanlış da sayılmaz. Mesela dinle iliÅŸkisi babaannesinin çocukluÄŸunda elinden tutup götürdüğü türbe ziyaretinden ibaret “beyaz Türkler”, yeri geldiÄŸinde neden ezanın musikiden uzak okunduÄŸundan, din adamlarının kültür eksikliÄŸinden ve de her köşede yükselen estetik yoksunu camilerden ÅŸikayet ederler. Haksız da sayılmazlar…
Ne var ki mesele bu kadar basit deÄŸil… Türkiye’deki Ä°slam’ın bizzat “medeniyet yoksunluÄŸu” üzerine kurulu olduÄŸuna kadar götürerek meseleye teorik katkıda bulunmak isteyen aydınlar da çıkmaktadır ara sıra. Bu genel geçer yaklaşım tarzı o kadar çok dillendirilir ki… Süleymaniye’yi inÅŸa eden bir medeniyetin mirasçısı olan Müslümanların bu topraklarda estetikten, ÅŸehir kültüründen uzak olduÄŸu tespitini yapanlar; mevcut Müslümanlığın tezahürlerinden yola çıkarak Ä°slam’a dair önyargılarına pekiÅŸtirici bir tatmin hissi verirken aynı zamanda da aÅŸağılanmayı hak eden bu “alt kültür” mensuplarına dayak atmak gibi çifte haklılık duygusunun tadını çıkarırlar.
Gittikçe yaygınlaÅŸan, yaygınlaÅŸtıkça içeriÄŸi boÅŸalan ve sorumsuzca muhayyel bir medeniyete gönderme yapan söylemin içerik analizine dair tartışmayı baÅŸka bir yazıya erteleyerek, “Türkiye’deki Müslümanların medeniyetsizlikleri” tezi üzerine eÄŸildiÄŸimizde, bu tezin ne denli oryantalist ve tahakkümcü bir kibrin eseri olduÄŸu kolayca ortaya dökülecektir.
Türkiye’de ÅŸehirleÅŸme ve buna baÄŸlı olarak dini hayatın estetik yoksunluÄŸu, Müslümanlığın köylü karakteri taşıdığı tezinin varlıklarını bizzat bu iddia üzerine inÅŸa eden seçkinlerin eliyle gerçekleÅŸtirilmiÅŸ bir sosyal mühendislik sorunu olduÄŸu genelde pek hatırlanmaz.
Osmanlı’dan bu tarafa gerçekleÅŸen batılılaÅŸma ve modernleÅŸme operasyonlarının arkasında -en azından baÅŸlangıç itibariyle- bir devleti, dolayısıyla dini kurtarma saikinin yattığını hatırlarsak medeniyeti batılılaÅŸma olarak anlayan garpzede aydınlar için çeliÅŸik bir durum ortaya çıkar. Medeniyeti kavram olarak Batı’da geliÅŸen bilimsel ve teknolojik açılım olarak algılayan ve tek bir medeniyet telakkisine sahip o dönemin aydınları, Müslümanlığın mündemiç olduÄŸu deÄŸerlere çok da uzak deÄŸillerdi. Ä°slami dünya görüşüne sahip münevverlerin “Batı’nın tekniÄŸini alıp ahlakını atma” formülasyonu bu kaygının ürünü idi. Cumhuriyetle birlikte artık kesin karar verilmiÅŸ “medeniyet, batılılaÅŸma” anlamına indirgenmiÅŸ ve Müslümanlık bunun önünde en büyük engel olarak konumlanmıştı. Yeni seçkinler çok açıktan ilan etmeseler de uygulanan toplum mühendisliÄŸinin zihinsel arka planında bu düşünce yatmaktaydı.
Cumhuriyet medeniyet değişimini bir gecede gerçekleştiremese de toplumsal dengeyi çok kısa sürede altüst etti. Devralınan Osmanlı mirasının yaşayan unsurları üniversiteden, devlet kademelerinden, şehir hayatından adeta kovuldular.
Kulaklarını tırmalayan ezan sesiyle, mimarisiyle görüntü kirliliÄŸi oluÅŸturan camilerle temsil edilen; sanattan, edebiyattan, memleketin fikir hayatından uzaklaÅŸ/tırıl/mış bir Müslümanlık ortaya çıktı. Aslında bu Müslümanlıktan hiç de rahatsız deÄŸillerdi… Köylerden, ÅŸehirlerin varoÅŸlarından merkeze akmaya baÅŸlamalarına kadar. Bu görüntü onlar için mutlu oldukları dünyalarını haklılaÅŸtıran, meÅŸruiyet kazandıran bir gerekçe arz ediyordu aynı zamanda.
Toplum mühendisliği ile sınıfsal ve siyasal olarak ortaya çıkan yeni yapı eğitim, kültür ve hayatın tüm alanlarında dine dayalı bir medeniyetin kurduğu, hayatiyet kazandırdığı tüm unsurların ortadan kaldırılmasıyla gerçekleşti.
Mesela estetikten, ölçüden mahrum genellikle varoÅŸlarda yükselen, göz zevkini tırmalayan cami; hangi mimarın, hangi mimarlık eÄŸitiminin eseridir. Ä°slam medeniyet birikiminin, estetiÄŸinin ders kitaplarından sürgüne gönderildiÄŸi bir mimarlık ve sanat tarihi eÄŸitiminin ve caminin ruhuna yabancı bir mimarlığın sonucu olduÄŸunu kimse hatırlamak istemez. Kur’an’ı bile yüzünden hatasız okuyamayan bir dini eÄŸitim sisteminden geçenlerle ilgili sorun sadece minarede yükselen rahatsız edici sesle mi sınırlıdır? Bu soruları çoÄŸaltmak mümkün.
Müslümanca hayatı bugünlere taşıyacak bir geleneÄŸin, Ä°slamın estetik duyarlılığının yaÅŸayan unsurlarının hayattan kovulup “gül yetiÅŸtiren adam” konumuna itildikleri, her türlü eÄŸitim ve bilginin jandarma baskınına konu olduÄŸu bir dönemin aydınlarının ÅŸikayetçi oldukları ÅŸeyin estetik kaygılardan çok dinin tekrar hayata dönme çabaları olduÄŸu düşüncesi daha doÄŸru geliyor bana.
Ýlgili YazýlarDüşünce
Editör emreakif on January 10, 2012