NATO’nun temel çeliÅŸkisi

Askeri stratejik ve de ideolojik bir tasarım olarak Batı ittifakını oluÅŸturan güçlerin tarihsel olarak bir birlerini boÄŸazlayan ülkelerden oluÅŸtuÄŸu gerçeÄŸi bugün pek hatırlanmıyor. Oysa stratejik ironi gibi duran Batı ittifakı tasarımını bugüne kadar iki unsur bir arada tuttu: Ortak düşman tehdidi ve Amerika’nın de facto hegemonik gücü. Bu arada Batılı deÄŸerler olarak öne çıkan demokrasi, insan hakları, kapitalist sistem gibi gerekli düzen taleplerinin stratejik öncelikler oranında bir sıklete sahip olduÄŸunu yakın zamanda çok tecrübe ettik.

SoÄŸuk savaÅŸ döneminin stratejik öncelikleri gereÄŸi, baÅŸka ifade ile, küresel paylaşımın taraflarından biri olarak Batı, Amerika öncülüğündeki NATO ÅŸemsiyesi altında aralarındaki husumeti bir kenara bırakmak zorunda kalmıştı. Tarihsel husumetin eldeki teknolojik imkânlarla neye mâl olduÄŸunu acı ÅŸekilde öğrenmiÅŸti. Ortak düşman komünizmdi. NATO ortak düşman nedeniyle sadece askeri anlamda Avrupa’yı korumakla kalmıyor, kapitalizmin sürdürülebilirliÄŸini de saÄŸlıyordu.

SoÄŸuk savaÅŸ bitince eski düzen bozuldu ama yeni bir dünya düzeni kurulamadı. Amerika’nın kısa süren fiili tek kutuplu dünya düzeni de facto bir ara rejimden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildi. Bu arada soÄŸuk savaÅŸ sonrası NATO stratejisinde deÄŸiÅŸiklik yapılarak terörle eÅŸleÅŸtirilen Ä°slam dünyasının tehdit olarak ilan edilmesi, bu dönemin tek ortak düşman algısını oluÅŸturdu.

Ne var ki, soÄŸuk savaÅŸ dönemiyle kıyaslanamayacak asimetrik bir tehdit algısı ortaya çıktı. Ä°slam ve terör tehdidi Avrupa’nın tüm farklılıklarını ortadan kaldıracak, stratejik çimento iÅŸlevi görecek bir gerçekliÄŸe sahip deÄŸildi. Hem kapitalizm ve onun düzen anlayışını hem de askeri stratejik çıkarları tehdit edecek, ittifakı bir arada tutacak bir algı boÅŸluÄŸu ister istemez ortaya çıkacaktı. Amerika’nın OrtadoÄŸu’ya müdahalesinin geçici ÅŸok etkisi Batı ittifakı denilen büyük bohçanın çıkar farklılıklarını, stratejik önceliklerini ortak bir çizgide birleÅŸtirmeye yetmedi. Bölgesel rekabetin öncelik ve çıkar farklılıkları deÄŸiÅŸik biçimlerde ortaya çıkacaktı. Hem Avrupa’nın AB olarak Amerika’yla farklılaÅŸması hem de Avrupa’nın kendi içindeki kadim çekiÅŸmeleri ister istemez belirleyici olacaktı.

Son zamanlarda bu durumu en bariz biçimde açığa çıkaran faktör, Rusya’nın DoÄŸu Avrupa’daki etkinliÄŸi oldu. Adeta Ukrayna’yı pey akçesi olarak vermeye hazır görünen Batı’nın doÄŸu sınırını korumadaki gönülsüzlüğü ortaya çıkarken, özellikle Almanya-Rusya iliÅŸkilerinin tarihsel ve jeo-stratejik özellikleri yeniden gündeme geldi.

Ortada bir Rus tehlikesi vardı ama bu soğuk savaş dönemiyle kıyaslanamayacak türden bir tehditti. Bir kere Rusya kapitalist sistemi tehdit etmiyor, olsa olsa kapitalistler arasında bir rekabete soyunuyordu. Askeri tehdit derecesi de Avrupalılar arasında farklı anlamlar içeriyordu. Küresel kapitalizme entegre bir Rusya, sistemi tehdit etmiyor pazardan daha çok pay istiyor, bunu da kaba kuvvetle yapabileceğinin işaretlerini veriyordu. Bu durumda Avrupa içi eski rekabetler ve çıkar farklılıkları yeniden su yüzüne çıkacaktı.

DiÄŸer tarafta ideolojik tehdit algısı ise OrtadoÄŸu’da gittikçe büyütülmeye baÅŸlamıştı. Radikal Müslüman unsurların bölgede askeri olarak boy göstermeleri rahatsız edici olsa da doÄŸrudan Batı’nın çıkarlarını etkilemekten çok hayali düşman algısını pekiÅŸtirmeye yarıyordu. En fazla Amerika’nın OrtadoÄŸu, daha doÄŸrusu petrol kaynakları üzerindeki fiili hakimiyetini meÅŸrulaÅŸtırma iÅŸlevi görüyordu.

Son NATO zirvesinin IŞİD ve Rus tehlikesi gölgesinde toplanması her anlamda ilginç. Reel tehdit ile hayali tehdit algısının sentezlenerek bir askeri ittifakın misyonunun sürdürmeye yetip yetmeyeceÄŸini sınandığı bir zirve bu. IŞİD askeri olarak korkutmayacak kadar önemsiz ama algı operasyonu ile ideolojik bir tehlikeyi beslemeye yetecek kadar medyatik. Rusya ise askeri ve stratejik çıkar ayrılıklarını ortaya çıkaracak kadar reel bir güç/tehdit; ancak siyasi ve ideolojik olarak sakınılası bir durum söz konusu deÄŸil. Hatta ABD ve Rusya’nın IŞİD’e karşı ortak hareket etme planlarının bile konuÅŸulduÄŸu ideolojik bir yakınlık söz konusu.

Tüm bu stratejik ve siyasi çeliÅŸkilerin üstüne Amerika’nın hegemonik gücünün bu stratejik çeliÅŸkilerin oluÅŸturduÄŸu derin ayrışmayı kapatmaya yetmediÄŸi bir vasata gelinmiÅŸ olması durumu hayli ilginç kılıyor. Ä°deolojik tehdit askeri anlamda yeterince korkutucu deÄŸil; askeri tehdit ise siyasi ve ideolojik olarak paydaÅŸ. Bu durumda Batı tanımı da NATO da iÅŸlevsizleÅŸiyor.

Ýlgili YazýlarDünya, Siyaset

Editör emreakif on September 6, 2014

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar

Bir Önceki Yazý: