Öfke derin, fikir vasat

Son bir haftadır yaşananların etkisi, sarsıntıları daha uzun müddet konuşulacak gibi görünüyor. Olayın Fransa başta olmak üzere Avrupa’da ele alınış biçimi en azından Müslüman azınlıklara yönelik yeni bir stratejinin uygulanmakta oluşunun ipuçlarını veriyor. Bunun ne yönde şekilleneceği, tartışmalarda öne çıkan başlıklardan kestirilebilir. Medyanın kullandığı dil, siyasilerin mesajları yeni bir dalgaya işaret ediyor.

Avrupa bir yana, Türkiye’deki yansıması başlı başına ele almaya değer. Bu olayda da doğrudan uzlaşmaz bir kamplaşma ortaya çıktı. Bir tarafta, saldırıdan dolayı özür dilemeye icbar edilen, vicdanı rencide edilmek istenen dindar insanlar. Diğer tarafta doğrudan kendini, savunduğu değerleri saldırı altında gören, sosyal ve entelektüel panik içinde bir kesim.

Saldırılar vesile edilerek hem suçlu ilan edilen hem de kutsalına, dini değerlerine hakaret edildiğini benliğinin derinliklerine kadar hisseden inanmış insanlar.

Diğer tarafta,  silahlı saldırıya uğrayanlarla kendine pay çıkartan, özdeşleştiren fikri uğruna can vermiş olmanın psikolojik üstünlüğünü ele geçirerek mağduriyetinden mağrur bir kesim.

Özellikle medya üzerinden yürütülen tartışmalar meseleyi politik kamplaşma düzlemine çeken, ilkelerden çok tarafgirliğin her şeyin üstüne çıktığı bir polemik, hatta çatışma ortamına sürüklendi.

Olayın tartışmaya açık çok boyutu var şüphesiz. Ne sadece bir terör olayı ne de sadece “çağdaş değerlere kendini uyduramayan” Müslümanlar türünden indirgemecilikle geçiştirilebilir.

Muhafazakar kesimin bir yandan yoğun medyatik saldırı altındayken, sadece saldırganları lanetlemesi istenmiyor, aynı zamanda medyatik bir şiddete maruz bırakılarak ‘kutsala hakaret etme özgürlüğünü savunmaya zorlanıyorlar.

Burada üzerinde durulması gereken husus; medyatik şiddete karşı okur -yazar muhafazakar kesimin tepkilerinin politik düzeyi aşamaması. Entelektüel olarak da alt düzeyde kalınması dikkat çekici.  İnanmış bir insanın kutsalına karşı bir hakaret karşısında gösterdiği infialini ortaya koyuş şekli ve psikolojisinin nasıl olacağını kestirmek gayet mümkündür.

Diğer tarafta, bu saldırıları vesile kılarak söylem üstünlüğünü ele geçirmek, karşı tarafın aşil topuğundan vurmak için iyi bir fırsat olarak gören kesim bilinç altındaki tüm öfkeyi ortalığa saçtı. Hakikatin ortaya çıkmasından çok “suçlu ayağa kalk” deme konumuna geçmiş olmayı aşan bir mağduriyet hazzı sözkonusu… Olayın ortaya çıkışı, bunun saikleri, Müslümanları temsil etmese, marjinal olsa bile neden bu tür eylemlerin çıktığına dair kafa yormayı iptal eden şiddet yüklü suçlamalar boy gösterdi.

Olayın komplo boyutu, siyasi sonuçları, sosyolojik gerekçeleri ne olursa olsun temelde iki farklı değerler sistemi karşı karşıya. Bu iki farklı değer algısının felsefi, teolojik temellerini, tarihsel süreçleri de göz önüne almadan konuşmak beyhude. Batının rönesanstan, aydınlanmadan beri insanı merkeze alan, ilahi olanı lptal eden, insanın kendisine tapması anlamında hümanizm sonuçlarıyla ele alamadığınız sürece ne batı ne de ona duyulan tepki anlaşılabilir.

Tam bu nokatada Türkiye’de epey bir süredir fikir hayatının gazete köşelerindeki, televizyon ekranlarındaki tarışmacılara emanet edildiğini, en derinlikli konuların en sığ ama en ateşli tarafgirlikle, adeta kin ve öfke saçarak yapılıyor oluşunu yoğun biçimde yaşadık, hala da bunu tecrübe etmeye devam ediyoruz ne yazık ki.

Bir tarafta tüm ufku komplo teorisinden, taraf olduğu siyasetin konumu üzerinden sürdürülen savunmacı dil tüm meşruiyetini vicdanlarda duyulan haklılık duygusundan alıyor. İslam dünyasının içinde bulunduğu şartları, düşünsel, toplumsal faktörleri tahlil edip durum değerlendirmesi yapmaktan uzak, karşı çıktığı Batıyı da entelektüel olarak kavramaya niyetli olmayan bir dil öne çıkıyor.

Diğer tarafta siyaseten kaybetmiş olmanın getirdiği öfke ve Batıyla bitişik psikolojik hal, nadir ele geçirdiği mağduriyet duygusunu alabildiğine sivrilterek bir silah gibi kullanma fırsatçılığı sergiliyor.

Batılı değerleri kavrayış seviyesi, kendi toplumunu anlama kapasitesi son derece sınırlı olmasına karşın küresel medyatik dil hakimiyetinden aldığı saldırgan cüretkarlık öne çıkıyor.

Olayı politik mevzi savaşına çevirerek Müslümanlığa kusulan öfke, muhafazakar medyacıların aynı dilden karşılık vermesiyle zaaf arayışına, rakibini alt etme kampanyasına dönüştü.

Bu tür olaylar her zaman politik sonuçlar doğurur. Ancak kalıcı olan politik düzlemin ötesinde, yapılan tartışmaların ahlaki tutarlılığı ve entellektüel kapasitesidir. Burdan bakılınca günlük tüketime hizmet eden medyatik yüzeyselliğin ve medyatik şiddet dilinin ötesine geçilebilmiş değil.

Nereden bakılırsa bakılsın, bir yanıyla din ile ilişkilendirilen bir kutuplaşma dünyanın her yerinde o toplumun bütün katmanlarını, bütün varlık alanlarını ilgilendiren bir konudur.

Bu derece intikam duygularıyla derin kamplaşmaya tezat yüzeysellikte süren tartışmanın yaşandığı bir vasattan ne çıkabilir?

lgili YazlarDünya, Düşünce, Siyaset

Editr emreakif on January 15, 2015

Yorumunuz

İsminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

Kişisel Blogunuz

Comments

Dier Yazlar