Filistinlilere ‘apartheid rejimi’

Filistin’in geleceğini anlamanın yolu meselesi Filistin’in geçmişini iyi tanımlamaktan geçiyor.

Bu konuda Filistinlilerin, Filistin adına temsil makamında bulunan örgütlerin ve de Arap devletlerinin bakışları zamanla değişti. İsrail’in İngiliz işgalinin sona ermesinin ardından Filistin toprakları üzerinde bir devlet ilan etmesi sorununun sebebidir. Siyonistlerin Filistin topraklarını gasp ederek devlet ilan edilmesi, Filistinlilerin kendi yurtlarından kovularak mülteci duruma düşmeleri sadece sınırlı bir toprak kavgasından öte anlamları var. Yabancı bir unsur olarak bölgenin kalbine saplanan İsrail’in ortaya çıkması geleneksel dengeleri alt üst etti. Üstelik siyonizmin ideolojisi gereği sınırlarının nerde başlayıp nerde biteceği belli olmayan ve modern ulus devlet tanımına da uymayan bir yapı olarak ortaya çıktı. 1967 Savaşı ile tüm Filistin’in işgal edilmesi, Kudüs’ün düşmesi bölgede gerçek anlamda travma oluşturdu. Kudüs’ün işgali ile Arap-Yahudi anlaşmazlığından çıkmış İsrail sorunu, tüm İslam alemini ve de Hıristiyan dünyanın doğrudan ilgi alanına girmiştir.
DEVAMI>>>

Hamaset ve feraset arasında

Filistin bir kez daha iç politika konusu haline gelince meselenin aslı unutulmaya başlandı. İç politikada alınan mevzilere göre Filistin, Gazze gibi isimlerin havada uçuşmasına karşın bizzat Filistin gerçeği unutuluyor, hatta harcanıyor. Filistin meselesini Gazze’ye indirgeyen hamasete yıllardır karşı çıkmamıza rağmen iç politik kaygılar bu yanlışı yeniden canlandırdı.

Eğer Türkiye’de şu anda yapılan tartışmalar, ortaya çıkan kamplaşmalar gerçek anlamda Filistin’e yardımcı olmaya yönelik olsaydı hem içerik hem de üslup çok farklı olacaktı… Hemen her alanda olduğu gibi bu mesele de bilgiden, fikri takipten uzak herşeyin uzmanı analizcilere emanet edildiği için aslında neler olup bittiğine dair çok az sağlıklı haber-analiz ortaya çıkıyor… Korkarım Filistin duyarlılığı, hamaset, siyasi hesap ve siyasi nefrete dayalı muhalefet arasında heba edilen bir metaya dönüşecek.
DEVAMI>>>

Bir şehrin kaybolan sokakları

Bir zamanlar sokakta kaybolurduk. Bazen sokak ortasında kalakalırdık bu korkuyla. Küçük

çocuklar evlerinden uzaklaştıklarında sokak ortasında kaybolma korkusu yaşarlardı. Sokakta kaybolmak duygusu dünyaya acemiliğimizin ifadesiydi. Yetişkinler için bu acemilik hali şehirlerde geçerliydi. Hele büyük şehirlerde kaybolma korkusu daha fazlaydı.

Artık sokaklar kayboluyor.

Sokakları kaybediyoruz.
DEVAMI>>>

Terör, kendi sosyolojisine de ihanet eder

Bir terör eyleminde, teröristin, hiç tanımadığı insanların hayatına son verme pahasına kendi hayatını ortaya koyması sıradan bir olay değildir. Hiçbir kimse başkasının keyfi için canını feda etmez. Bir insan kendi hayatı pahasına bir terör gerçekleştirmeye karar vermişse bunu engellemek nerdeyse imkansızdır. Hangi dava, inanç, ideoloji adına olursa olsun kendi hayatını yok etme pahasına masum insanları ya da hedef kitleyi öldürmeye karar vermişse burada bir inanmışlık, feda etme hali var. Kendini feda etme, inanmışlık eylemi masum kılmaz. Hele hele meşrulaştırmaz. Ancak eylemi hangi ruh hali içinde gerçekleştirdiğini anlamamıza yardımcı olabilir.

“Terör” hangi dava, siyaset adına yapılırsa yapılsın her zaman destek bulduğunu varsaydığı sosyolojiyi temsil etmez.
DEVAMI>>>

İsrail neden anlaştı?

İsrail’le altı yıldır süren anlaşmazlık iki tarafın başbakanlarının aynı anda yaptığı açıklamalarla sona erdirildi. Varılan uzlaşma maddelerine bakıldığında özellikle Türkiye’nin başlangıç noktasına döndüğü görülüyor. İsrail’le gerilen ilişkilerin somut etkilerine bakıldığında abartılı hamaset söylemi ve tabanda yükseltilen büyük beklentiler karşısında bazıları hayal kırıklığı yaşamış olabilir.. Gerçekte ise tarafların pozisyonuna bakıldığında özellikle Filistinliler açısından çok fazla bir değişimin olmadığı aşikar.

Ankara’nın dış politikada izlediği seyri takip edenler büyük sözlerin, hamasetin gölgesinde kalan realitede değişen çok şeyin olmadığını görür. Zaten sorun da yükseltilen beklentilerle bunu pratiğe geçirecek kapasite arasındaki büyük çelişkiden kaynaklanıyor.
DEVAMI>>>

AB hayalinden önceki ilk çıkış

İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden neden ayrıldığı sorusu, neden geç girdiği anlaşılmadan cevaplanamaz. Avrupa ülkelerinin birlik yolunda yürüyüşlerini siyasal ve ekonomik gerekçeleri olduğu kadar tarihsel şartlar da belirleyicidir. Tıpkı “Avrupa Birliği fikri nerden doğdu” sorusunun “Avrupa nedir” sorusundan bağımsız olmadığı gibi.

Avrupa Birliği projesinin ardında yatan tarihi ve düşünsel faktörler göz ardı edilerek aktüel gelişmeleri açıklamak mümkün olabilir ancak anlamlandırılamaz. AB’yi tetikleyen gelişmelerin İkinci Dünya Savaşı sonrası güvenlik, Faşizm gibi kaygılar olduğu doğrudur. Ancak Faşist Almanya’nın tüm Avrupa’yı işgal yoluyla birleştirme fikrinin tarihsel temelleri de göz ardı edilemez.
DEVAMI>>>

Yanlış zeminde İslamcılık tartışılmaz

Türkiye’de İslamcılık meselesine dair yapılan tartışmalar gerek tanım gerek tasavvur ve gerekse tarihi süreç gözardı edilerek sürdürülüyor. Oysa sadece ülkenin değil İslam alemini ilgilendiren en dinamik konuda daha tutarlı, en azından ciddiye alınacak bir yaklaşım olması gerekirdi.

İslamcılık meselesine her şeyden önce dini düşünüş, bakış açısının hayatın tüm alanlarıına dair kuşatıcı tavrı ve teklifi olarak bakılması gerekir. Modern zamanların sorunları, maruz kalınan saldırılar, modern iğvalarıyla yüzleşmek zorunda olması bu duruşu nevzuhur, sentetik eklenme olmasını gerektirmez. Bilakis yaşayan bir dinamizm olarak İslamcılığın iddialarını güçlendirir…
DEVAMI>>>

MHP ile “İktidar çizgisi” nerde birleşiyor?

MHP içinde yükselen muhalefetin en büyük argümanı genel merkezin iktidar politikalarıyla özdeşleşmesine karşı itiraz gibi görünüyor. Siyasi geleneğinin en bariz çizgisi olan devlet çizgisi ve devlet bekası argümanı MHP’nin muhalefet politikasında zaafiyet daha doğrusu iktidar partisine yakınlaşmış görüntüsü verdi.

Kendi içinde tutarlı gibi görünen bu politika yıllardır muhalefette kalmış ama devletli olmaya alışkın kitle için katlanılması zor durum. CHP ile işbirliği yaptığı günlerde MHP yönetimini el üstünde tutan sol muhalefet nezdinde AKP’lileşme eleştirileri de Bahçeli’yi devlet çizgisi ile taban kaygısı arasında sıkıştırmışa benziyor.
DEVAMI>>>

Ayşe Şasa’nın tarafı

Sanatçıların, yazarların, düşünürlerin hatta alanında şöhret olmuş insanların özdeşleştiği eşyası başkalarının ilgisini çeker. Bir sanatçıyı, düşünürü zihninde muhayyel bir yere yerleştiren hayranı onun da herhangi bir insan gibi takıntıları, alışkanlıkları olduğunu keşfettikçe belki de kendini ona yaklaştırmış olur. Okuduğu, hayran kaldığı eser sahibinin kendisine benzeyen bir gündelik hayata sahip olduğunu keşfetmesiyle hayranı kendini onda görmeye, önemli kılmaya başlar.. Şöhretin deşifre edilen her mahremi yeni şöhret adaylarına açılan bir davetiyedir artık… Popüler kültürün sanatçıların, film yıldızlarının, sporcuların sıradan hayatlarını kurcalaması, teşhir etmesi ile eşyasına dokunma hissi aslında kitlelerde şöhretin berisindeki ikona yaklaşma hissi veriyor. Bu nedenle teşhirci toplumun en önemli niteliklerinden biri, bireyin kendini teşhir etmesi kadar özendiği idolün mahremini teşhir ederek yığınlarda büyüklük, önemsenme hissi vermesidir.
DEVAMI>>>

Toplumsal hafızadan İslam siliniyor mu?

Türkiye’de din-toplum ilişkisi, din devlet ilişkisi her zaman için ezberlerin ötesinde bir gerçeğe işaret eder. Bu yanlışlanan ezberler seküler retoriğin de muhafazakar hamasetin de gerçeklik ilişkisini genelde boşa çıkarır. Seküler-modern zihnin bu ülkede dini toplumsal hayattan çeken, toplumsal hafızadaki yerini yok sayan retoriği resmi ve kamusal alanda dillendirilen bir ezberdir. Muhafazakarlar için ise seküler devlet ve aygıtları ile toplumun derin hafızasındaki din ve referansları arasındaki derin çelişkiyi kavramaktan uzaktır. Hepçi bir yaklaşımla modern devlet aygıtı ile toplumsal hafızayı çözümlemekte acze düşer.

Bu toplumun olanca batılılaşma, modernleşme serüveninine rağmen nihai noktada tutunacağı referansları din ve din ile alakalı değerlerdir. Modernleşme projelerinin sekülerleştirici ideolojisi siyasal düzlemde formel bir gerçeklik alırken toplumsala nüfuz etmesi zaman almıştır. Toplum bir yanda modernleşirken diğer tarafta muhafazakarlaşan, küresel kapitalizme eklemlenme sürecinde neoliberal çağda da muhafazakarlaşırken sekülerleşen bir postmodern durum ortaya çıkardı. Bu açıdan sekülerist batıcılar kadar sağ- muhafazakar açıklama/anlama biçimleri kıyasıya yanıldı.
DEVAMI>>>