‘Hilal tutulması’
Hollanda örneğinde olduğu gibi Avrupa ile ilişkilerimizde sahici, kalıcı olan ile sahnede görünenleri bir birinden ayırt etmesini bilmek gerekir. Öfkenin bu denli yükseldiği ortamda olayın hissiyat ve hakikat boyutunun birbirine karıştırılma ihtimali hayli yüksek.
Hollanda’nın sergilediği terbiyesiz, diplomatik anlamda küstahça, Türkiye’yi küçültmeyi hedefleyen tavrı öncesi dile getirdiğimiz Avrupa’nın kalıcı yanına dair çözümlemeler son olaylardan sonra daha anlamlı hale geldi.
DEVAMI>>>
‘Kızıl sultan’ mı, ‘yeşil sultan’ mı?
Millet olarak yaşadığımız travma en çok tarihle kurduğumuz ilişkide ortaya çıkıyor. Neredeyse yaşadığımız tüm siyasal, ideolojik, toplumsal hesaplaşmalar, kamplaşmalar tarih üzerinden yürütüldü.
Bir milletin geçmişinin olması ile tarih sahibi olması farklıdır. Geçmişi tarih yapan şey toplumdaki tarih bilinci, gelecek tasavvurudur.
Seküler toplumun göz zevki
Kuzey Avrupa ülkelerinin Ortadoğu, islam, azınlık hakları, özgürlükler gibi konularda izledikleri siyaset çok ilginçtir. Nüfus baskısı olmayan, ekonomik refah seviyesini yakalamış coğrafyası, iklimi ve bir de siyasal çıkışları ile dikkat çekerler…
Sömürge deneyimi olan Bartı Avrupa ülkelerinin aksine Ortadoğu, balkanlar gibi bölgesel sorunlara geç müdahil olmalarının aceleciliği hemen fark edilir. Beğenir beğenmezsiniz ama Fransa’nın, İngiltere’nim hatta Almanların sahip olduğu sömürge tecrübeden de yoksundurlar.
DEVAMI>>>
Seküler uygarlığın rövanşı!
Seküler uygarlık neden Müslümanlardan nefret ediyor? Bu sorunun medyada yaygın kullanışı ile “Neden Müslümanlardan korkuyor?” şeklinde sorulmasını bekleyenler doğru cevabı alamayacaklardır. Zira seküler uygarlık Müslümanlardan korkmaktan önce nefret ediyor; sekülerizm önünde diz çöktürememelerinin öfkesidir bu. Batılılar, Müslüman dünyanın mevcut hali ile askeri ve ekonomik anlamda korkulmasını gerektirecek bir durumunun olmadığının farkındalar.
DEVAMI>>>
Avrupa’da yeni laiklik yorumları
Avrupa maceramız aydınlarla başladı. Tanzimat aydınlarının Avrupalılığı bir hayranlık hikayesidir. Avrupa, efsunkar oldukları bir medeniyetin beşiğidir. Kafalar karışıktır, sosyal Darwinizmden pozitivizme, liberal özgürlüklerden bilimsel buluşlara uzanan her alanda gözleri kamaşmıştır. Avrupa ile ikinci maceramızı doğru dürüst büyük şehir görmeden Almanya kapılarına düşen Anadolu insanı ile başlar. Şaşkın, biraz da hayran ama kaygılıdır aydınların aksine. Biraz para biriktirip hemen dönmek niyetindedirler. En büyük kaygılarından biri dinlerini yaşama, hatta muhafaza etme konusundaki çekinceleridir. Birkaç yıl sonra dönemediler ama orda kendilerine ait varoluşsal bir alan açmasını bildiler. Belki eğitimli değildiler, dini bilgileri bile yüzeyseldi ama Müslümanlıklarının farkında olarak varoluşlarını anlamlandıracak güvenlik alanlarını oluşturmayı bildiler. Bu durum sadece bize özgü çabuk örgütlenme yeteneğimizle açıklanabilecek bir durum değildi. Müslüman olmanın eğitimsiz bir işçiye kazandırdığı özgüvenin, varoluş bilincinin pratik yansımasıydı.
DEVAMI>>>
Siyoniste söz düşürmek!
Önce İsrailli bir heyetin Riyad’a gittiği haberi geldi. Habere göre üst düzey İsrail heyetinin yaptığı görüşme ilk de değildi. Birkaç hafta önce gerçekleşen bu görüşme adet olduğu üzere gizli tutulmuştu. Ama her nedense bu kez basına sızdırılmasında yarar görülmüş. Sızdırılan habere göre İsrail ve Suudi Arabistan yetkilileri Suriye’yi ve ‘ortak düşman’a karşı alınacak ortak tavırları ele almış.
DEVAMI>>>
Ayar vericiler, darbeciler
Postmodern darbenin yıldönümünde postmodern muhtırayı konuşuyor olmak tarihin ironisi gibi duruyor.. Üstelik bir kalkışmanın bastırılışının etkisi hala devam ederken… 28 Şubat’tan bu yana ‘Türkiye’de artık darbeler dönemi kapandı’ nakaratı çok kullanıldı. Ama o günden bu güne kadar bir kaç muhtıra ve de fiilen bir darbe girişimi yaşandı.
DEVAMI>>>
28 Şubat’ın iki arızası
Bugünlerde yoğunlaştırılmış bir postmodern darbe etkinlikleri düzenleniyor. Dönemin mağdurları, tanıkları yaşananları anlatıyor; siyasiler, yazarlar, kanaat önderleri açıklamalar yapıyor. Bizzat uygulamaların muhataplarının direnişi ilk elden yeni nesillere aktarılmaya çalışılıyor…
DEVAMI>>>
Bir fotoğraf karesinden taşanlar
Fotoğrafın icadını insanlık tarihinin ikinci büyük devrimi olarak açıklar fotoğraf felsefesi ile uğraşanlar. Bu yaklaşıma göre, nasıl yazının, yani bugün kullandığımız anlamda lineer yazının icadı insanlık için bir dönüm noktası ise, fotoğraf makinesinin keşfini de ikinci büyük dönem olarak yorumlanır. Zira görsel düşünme, algılama ve ifade gücü yeni bir boyut kazanmıştır. Artık fotoğraf kendi gramerini, metnini oluşturacaktır.
DEVAMI>>>
Milli şairi sürgüne giden ülke…
Çoğu kez, resmi söylemde üstü kapalı geçiştirilen Mehmet Akif ile Ankara arasındaki bu tuhaf ilişki/sizlik; aslında kriz gelinceye kadar ertelenen, gizlenen derin fay hattının varlığına tekabül ettiği hatırlanmak istenmemiştir.
Bundan tam 70 yıl önce Beyazıt Camii’ne getirilen Mehmet Akif’in naaşı karşısında takınılan iki farklı tutum Türkiye’yi yönetenlerle yönetilenler arasındaki yazılı olmayan ama derinden derine varlığını hissettiren fay hattını açığa çıkardı. Bu cenazenin karşısında saf tutup, mezar taşını aralarında topladıkları parayla yaptıran o zamanki üniversiteli gençlerin sahiplenişi ile cenazeye bigane kalan resmi Türkiye arasındaki tutum farkı temelde kriz anlarında tetiklenen bir sosyal- kültürel fay hattını aşikar ediyordu.