‘Paralel oryantalizm’e düşmek
Tuhaf bir koro oluştu memlekette. Siyasal tutumu, sosyal konumu, kültürel çevresi ve hatta kimliği ne olursa olsun hayatta yan yana gelmeyen insanları buluşturan bir koro. Üstelik sorunu çözen bir sihirli şarkıya dönüştü: Demokrasi yoksunluğu!
Gerek dini, gerek etnik gerilimlerden sosyal çatışmalara, bireysel tercihlerin hayattaki görünürlülük haline deÄŸin uzanan her türlü sorunun temel nedeni demokrasi yoksunluÄŸu…
Bu demokrasi yoksunluÄŸundan nasibini almayan yok gibidir. Siyasiler zaten demokrasiyi içlerine sindiremedikleri için tüm bu felaketler başımıza gelmektedir; gelir dağılımında adaletsizlik, iÅŸsizlik, fakirliÄŸin baÅŸ nedeni budur; dini baÄŸnazlığın, hoÅŸgörüsüzlüğün temelinde de bu anlayış eksikliÄŸi vardır! Bir adım daha atılsa nerdeyse dinlerdeki demokrasi eksikliÄŸi nedeniyle bu tür baÄŸnazlıkların, sekter çatışmaların ortaya çıktığı iddia ediliyor. Özgürlükler, bireysel tercihler bu nedenle engelleniyor! Bu gerekçe, kutsala sığınan için de kutsala tahammül edemeyen için de geçerli. Adeta her sorunun kapısını açan bir maymuncuk anahtar iÅŸlevi görüyor: ‘Demokrasi yoksunluÄŸu’. Daha çok liberal aydınların teorilerini geliÅŸtirerek her alanda kullandıkları, her sorun için geçerli olan ve her durumda da mutlaka kendilerini haklı çıkaran bir söylem halini aldı.
Doğrudan din ile ilgili, dinin hükmüne dair bir konunun bile demokrasinin olmayışı, demokrasi yokluğu üzerinden tartışıldığı tuhaf bir dönemdeyiz. Sadece yerleşik kültürel değerler içinde kendine yaşama alanı arayan, farklı, hatta marjinal kesimlerin argümanları değil bizzat tarihsel, kültürel olarak kabul gören, hatta Müslümanlığı doğrudan ilgilendiren meseleler bile demokrasi, bireysel tercih bağlamında savunulabiliyor.
Bu tavır, kendi baÄŸlamı içinde doÄŸru, isabetli, haklı olup olmadığı hususu bir yana, bir tür paralel oryantalizm/ler ortaya çıkarıyor. Sosyal, kültürel ve siyasal olarak bunca farklı kimlik ve talepleri, gerekçeleri her ne olursa olsun, benzer çizgide birleÅŸtiren paralel oryantalizm Türkiye’deki süreci açıklayıcı bileÅŸen olarak karşımıza çıkıyor.
Hayat tarzları, Alevilik, Müslümanlık, Sünnilik, farklılık gibi dini, kültürel, sosyal farklılıkların çeÅŸitli talepleri ve modern bir problem alanı olarak bunların Türkiye’deki uygulamalarına dair her sorunun kaynağı olarak gösterilen demokrasi yoksunluÄŸu… Sorunun maÄŸdurunu da, mazlumunu da, dini uygulama ve referanslardan ÅŸikayetle seküler hayat tarzlarına hayat alanı açmak isteyeni de, sekülerizmin maÄŸduru dindarları da aynı potada buluÅŸturan modern dünyanın sihirli formülüne dönüştü.
Görünür hayattaki sorunları açıklama modeli, çözüm önerisi olarak sunulan bu formül temelde bir tarihten, toplumdan, coÄŸrafyadan; hatta evrensel tecrübeyi iptal eden modern dünyaya özgü mütekebbir algılama durumundan izler taşıyor. Modern olanı insanlığın geldiÄŸi en son çizgi gören ilerlemeci tarih anlayışının oryantalist yorumuna dönüşüyor. Dünya görüşü, kimliÄŸi, talepleri farklı kesimlerin ‘demokrasi yoksunluÄŸu’ sloganında buluÅŸmaları gibi; tarihi, dini ve kültürel tecrübenin yok sayılmasıyla oryantalizm karşıtlarının bile paralel oryantalizm çizgisinde buluÅŸtuÄŸuna tanık oluyoruz.
Bu topraklarda farklı kültür ve inançtan, farklı etnisite ve sosyal sınıftan insanların bin yıldır bir arada yaÅŸama tecrübesini yok sayan, tüm birikimi ‘yokluk’ üzerine olumsuzlayan, tüm sorunların kaynağını demokrasinin yokluÄŸuna indirgeyen tepeden bir bakış… Alevi ile Sünni Müslümanların farkları ve sorunları kadar, bunların aralarındaki ünsiyet de tarihsel tecrübe yok sayılarak anlaşılabilir mi? Tarihi sabit bir veri olarak mutlaklaÅŸtırmadan bu coÄŸrafyanın birikimi olarak ele almadan bugün anlaşılabilir mi?
‘Demokrasiyi mutlaklaÅŸtırmak demokratik midir?’ sorusunu akla getiren ‘absürt’ halin ‘abstre’leÅŸtirilmesine kadar götürebiliriz tartışmayı.
Demokrasinin ne olup olmadığından bağımsız olarak, sergilenen bu paralel oryantalist tutum bizzat seküler olmayan, kutsal ve dini olana dair meselelerde de baÅŸvurulan, demokrasiyi de kutsallaÅŸtıran bir referansa dönüşüyor. Modern ulusdevletin seküler içerikli dayatmalarının maÄŸdurlarının da buna karşı çıkarken, haklarını ararken ‘dinin gereÄŸi’ni bir kenara bırakıp demokratik haklar ve bireysel özgürlükler baÄŸlamına sığınıyor olmaları da baÅŸka bir tuhaflıktır.
Her türlü deÄŸeri içeriÄŸinden bağımsız, baÄŸlamından kopararak, tarihsizleÅŸtirerek ve meselenin hakikatinden kaçmanın yaldızlı formülüne kaçıltı bu tavır. Aliya Ä°zzetbegoviç ‘insanın tarihi yoktur’ derken insanın bugünden ibaret olmadığına, dünkü insanın da, gelecektekinin de aynı insan olduÄŸuna, tekamülcü tarih tezine karşı bir cevap vermiÅŸti. Ä°nsanı modern paradigmaya sıkıştırmak insanlığı tarihsizleÅŸtirmektir.
İnsanlığın hakikatiyle ürkmeden yüzleşerek, tarihi tecrübesinden takılı kalmadan yararlanarak hayata dair çözümler üretmek; her şeyi yok sayan oryantalizmden geçmez.
Ýlgili YazýlarDüşünce, Siyaset
Editör emreakif on November 5, 2013