Piramitlerin gölgesi

Nihayet başa döndük; Hüsnü Mübarek işlediği suçlardan beraat ederek sıcak yuvasına döndü. Mursi belki de hiç aklında olamadığı halde, seçimle devlet başkanı oldu, hâlâ zindanda yatıyor.

Arap Baharı’nın estirdiÄŸi coÅŸku ve devrim romantizmi ‘gerçekte neler oldu, nerede yanlış yapıldı, hala hangi yanlışların devrimci yalanlarla desteklendiÄŸi’ yönündeki soruları sormamızı engelliyor.
Mübarek’i, kendi halkına karşı iÅŸlediÄŸi bunca cinayet ve despotik yönetiminin ardından sıcak yuvasına gönderen statüko yıkılmamış mıydı? Hangi uluslararası destek, hiç bir ÅŸey olmamış gibi Mübarek’in tekrar sıcak yuvasına kavuÅŸmasını saÄŸlıyordu? Mursi ve binlerce Ä°hvan üyesini iÅŸkenceye tabi tutan ve hapse atan askeri yapı bir zamanlar Mübarek’e çekilmesini söyleyip devrimin önünü açmamış mıydı?

Tüm bunlardan önce, Arap Baharı denilen ve Mısır’da zirveye çıkan devrim rüzgârı bir samyelinden ibaret miydi?

Kısaca Arap Baharı’nın yelkenlerini ÅŸiÅŸiren rüzgârın yönü ile geminin rotası tam uyumlu olmadığı anlaşılınca rüzgâr ters yöne üflendi ve çıktığı sahile itilirken alabora oldu.

Siyasal ve toplumsal analizler bir tarafa, Mursi’ye karşı darbeyi yapanlara verilen dış destek özellikle Suud gölgesinin olması, temsil ettiÄŸi siyaset açısından önemli bir kırılmaydı.

Ancak bugün Tahrir Meydanı gösterilerinin faturasının Ä°hvan’a kesilmesinde Sisi ve arkasındaki güçlerin açık cürmü bir tarafa, Mursi yönetiminin nerede hata yaptığı sorusu pek gündeme gelmedi. MaÄŸduriyetin ve açık zulmün özeleÅŸtiriyi ertelenmesi bir tarafa Türkiye’de adeta bunun gündeme getirilmesinin sakıncalı alan haline getirilmesi de yadırganacak bir durumdu.

Bunca zaman sonra, tarihin baÅŸa sarması gibi Mübarek’in eve dönüşü gibi; ‘Ä°hvan nerede hata yaptı’ sorusu sorulmadığı takdirde tarihin tekerrürü de kaçınılmaz.

Önce bir durum tespiti; eÄŸer adil hakça bir seçim ve siyasal paylaşımdan söz edilecekse bunun en büyük bedelini ödeyen Müslüman KardeÅŸler oldu. Yüzyıla yakın tarihi boyunca mücadele verdi, kimi zaman uzlaÅŸarak kimi zaman meydan okuyarak. Ancak düşünce yapısı ve hedefleri son derece siyasi olmasına raÄŸmen uzunca süre pratik siyasetten uzakta kalmış bir yapı olduÄŸunu unutmamak lazım. Aralarındaki farklılıklara raÄŸmen Ä°hvan’ın ideologları, ‘mürÅŸitlerin’ söylemlerinin bileÅŸkesinin son derece siyasi olduÄŸunda kuÅŸku yok. Ancak örgütlenme yapısı olarak Ä°hvan uzunca süredir toplumsal alanda faaliyet gösteren bir alternatif cemaat yapısı özelliÄŸi gösterdi. Mısır’ın çalkantılı siyasi hayatında rejim tarafından sürekli darbe yiyen bir yapı olarak tebliÄŸ, sosyal yardımlaÅŸma, insan yetiÅŸtirme, toplumsal hayatı yönlendirme alanlarında son derece baÅŸarılı en organize yapılardan biriydi. Geleneksel cemaatlere göre daha elitist yapısı ve örgütlülüğü onun hem avantajı hem de sistem açısından sürekli tehdit unsuru olarak algılanmasına neden oldu.

Oysa, sistemden sürekli dayak yemiş bir yapı olarak, radikal yanını törpülediği gibi çoğu kez de uzlaşmacı bir yol izlediği söylenebilir. Yasal siyaset yapması yasak olmasına rağmen müesses nizamın el altından belli alanlarda uzlaşma yollarını açık tuttuğu da bilinir.

Tahrir gösterilerine giden sürecin baÅŸlarında da bu tedbirli tavrı açık biçimde görüldü. Tahrir sürecinde farklı toplumsal siyasal kesimlerin öne çıkmasına karşın eÄŸer Ä°hvan gösterilere ağırlığını koymamış olsaydı muhtemelen Mübarek’in iktidardan uzaklaÅŸtırılması mümkün olmayacaktı. Bu noktada Mısır’daki devlet yapısında askeri bürokrasinin ağırlığını görmeden hiçbir analiz isabetli olmayacaktı. Sadece bürokrasi ve idari yapıda deÄŸil ekonominin de önemli kısmını elinde tutan, üstelik Ä°srail kokusuyla sindirilmiÅŸ bir toplumda yegâne koruyucu görüntü veren bir yapı ve bunun toplumsal tahayyülâtı söz konusu. Tam bu kritik eÅŸikte müesses nizamı yönlendiren askeri bürokrasi Mübarek’i feda ederek statükoyu korumak gibi bir strateji izledi. Adına devrim denilen, aslında derin statükonun kendini yeni ÅŸartlara uyarlama pozisyonu devreye girdi. Derin devlet aklı zaten biyolojik ömrünün sonuna gelmiÅŸ bir lideri devre dışı bırakarak hem toplumsal muhalefeti tatmin etmiÅŸ olacaktı hem de sistem küresel talepleri yerine getirmiÅŸ olacaktı. Bu anlamda Arap Baharı denilen sürecin apolitik devrim olarak tanımlanmaya neden olan karakteristik özellik, kitlesel gösterilerin ‘Mübarek gitsin’den öte bir siyasal projeksyonunun olmamasıydı.

Tam da bu noktada Ä°hvan’ın üç stratejik hatası oldu.

Birincisi, hazırlıksız yakalandığı toplumsal gösterilerde, kontrol etmediği bir süreçte erken iktidar hevesine kapılması. En büyük gücünü muhalefette kalarak sağlayan bir yapının Mübarek sonrası dönemin gerçek bir devrimsel dönüşüm olduğuna ikna olması daha işin başında kaybetmesi anlamına geliyordu.

Yapılan seçimlerde etkili bir muhalefet yerine devrim sonrasının tüm faturalarını ödemek zorunda kalacağı bir iktidara erkenden talip olması yaptığı en büyük hataydı. Üstelik uluslararası destekten mahrum olduğunu gözardı ederek, meydan okuyucu söylemleri daha iktidar olmadan kaybetme sürecine girecekti. Üstelik kurulan kumpasın Suud merkezli olması sadece küresel dengelerin değil bölgesel güç ilişkilerinin, ideolojik kaygıların ne anlama geldiği çok acı biçimde ortaya çıktı. Ayrıca küresel ve bölgesel dengeleri okumakta yetersiz kaldıkları açıktı.

En önemli yanılgısı ise, işleyişine ve yapısal özelliklerine yeterince vakıf olmadığı sisteme gerçekten güvenmesi hem askeri bürokrasinin dış bağlantıları, kendi içindeki statü ve çıkar dayanışmasını görememeleri; statükonun bir anda İhvan gibi ezeli rakibine teslim edilmeyeceğini kavramalarını engelledi..

Ãœstelik olanca Ä°srail karşıtlığı gösterisine ve Ä°srail’le savaÅŸmış bir ordu görüntüsüne raÄŸmen askeri bürokrasinin siyonist entite ile kuruduÄŸu stratejik dengenin iç politikada ne denli belirleyici olduÄŸunu da hesaba katmadıkları anlaşılıyor.

Sonuç, muhalif olmadan iktidar olma denemesinin, sistemi tanımadan devrim romantizminin, küresel sistemle uzlaşırken sinir uçlarını harekete geçirici söylemlerin bakiyesidir. On binlerce Müslümanın hapsedilmesinin, binlercesinin kurşunlanmasının hesabını soracak bir güç de kalmamıştır..

Firavunun bedeni tahttan inse de piramitlerin gölgesi daha da uzamaktadır.

Ýlgili YazýlarDüşünce

Editör emreakif on March 23, 2017

Etiket: ,

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar

Daha Yeni Yazýlar: