Ruhunu arayan Balkan tekkeleri

Son Balkan gezim sırasında Balkanlarda tasavvufun, özellikle de tekkenin yeri, anlamı ve etkisi üzerinde yeniden düşünmeyi gerektiren gözlemlerim oldu. Balkan Müslümanlığının tekkelerle ilişkisine dair gözlemler daha çok Bektaşilikle sınırlı bir bilgi eksikliğinin izlerini taşır. Tarihsel süreç nasıl işemiş olursa olsun bugün bile Balkanlarda tekkelerin izlerine bakılarak toplumun hafızasında nasıl bir yere sahip olduğu çıkarsanabilir.

Yıllar önce Selanik’in eski Türk mahallelerinde, sokak aralarında elimde harita Musa Baba Türbesi’nin yerini ararken karşıma çıkan orta yaşın üstünde bir Selaniklinin Türkçe yol tarifi beni pek ÅŸaşırtmamıştı. Zira hala Türkçeyi mi, Rumcayı mı önce öğrendiÄŸini hatırlamayan, ‘evde Türkçe koÅŸulurdu’ diyen Selaniklilerle çok karşılaÅŸmıştım. Ama asıl ÅŸaşırtan, Selanik’e yukarıdan bakan bir tepedeki tekkeden ayakta kalan tek yapı Musa Baba türbesinin bakımsız hali de deÄŸildi; türbenin giriÅŸine yapılan ve içinde Meryem Ana resminin ve mumların olduÄŸu küçük bir sunağın ilave edilmiÅŸ olmasıydı. Muhtemelen türbenin saygınlığına ilave, Hristiyan halk arasında bile hüküm süren itibarının niÅŸanesi olarak kondurulmak istenmiÅŸti bu sunak.

(Ohri UÅŸÅŸaki Tekkesi ve cami)

Daha geçenlerde Ohri’deki UÅŸÅŸaki Hayati Tekkesinde çok aÅŸina bir dini ve manevi iklimi içime çektim. Bir zamanlar nüfusun büyük çoÄŸunluÄŸunun Türk olduÄŸu Ohri’de sistemli bir ÅŸekilde uygulanan Müslümanlardan arındırma, demografik yapıyı tersine çevirme politikası sonuç vermiÅŸ. Buna raÄŸmen Ohri’deki bu tarihi tekke mescidi, türbesi ve zikirhanesiyle Anadolu’daki bir tekkeden farksız. Ne var ki, Anadolu’da tekke diyebileceÄŸimiz otantik mimarisini koruyan eser kaldı mı?

Balkan tekkelerinin bende hep göz kamaÅŸtırıcı bir iz bırakmasında Harabati Baba Tekkesi’ni hep hatırlayacak olsam da, daha görmeden derin ırmaklara benzer bir heyecan veren Blagay Tekkesi’nin ayrı bir yeri var. Suyun kaynağındaki bu tekke mekan, zaman, anlam olarak Balkan maceramızı tek başına anlatır gibi…

Kalkandelen’deki Harabati Baba Tekkesi konumu, içindeki yapıları, mimarisi ve yeÅŸillikler içinde kapladığı alan olarak o ana kadar tahayyül ettiÄŸim tekkelerden tümüyle farklıydı… Bugün belki ‘kampüs’ denilebilecek bir alana yapılan bu yapıdaki ahÅŸap ve taşın, su ve yeÅŸilin uyumu ve bunun kültürel, toplumsal ve dini hayattaki karşılığı düşünüldüğünde çok katmanlı bir anlam haritası çıkar.

Yugoslavya’nın henüz dağıldığı yıllarda ziyaret ettiÄŸim tekkenin önemli kısmını oluÅŸturan bölümler lokanta gibi farklı amaçlarla kullanılırken bugün mescid olan yer de sanat galerisi olarak modern seküler bir amaca hizmet ediyordu. Sanat galerisinde eseri sergilenen sanatçılara Osmanlıca kitabesini okuduÄŸumda ne kadar ÅŸaşırdıklarını iyi hatırlıyorum. Ben de bu denli farklı yapılardan oluÅŸan, güzellik duygusunun damıtıldığı tekkeyle karşılaÅŸtığımda ÅŸaşırmıştım. Makedon gençler kadar ben de ÅŸaÅŸkındım sonuçta.

Türbe kısmında ise Arnavutluk’tan gelen ve ÅŸeyh olduÄŸunu söyleyen, uzun sakalları, dudaklarını kapatan bıyıklarıyla BektaÅŸi imajını bütünleyen zattan dinlediÄŸim Arnavutça nefesler hala kulağımda yankılanır.

Arnavut coÄŸrafyasında BektaÅŸi tekkesi olarak yeniden canlandırılmaya çalışılan tekkelerin BektaÅŸilikle de, otantik tasavvufla da pek alakasının kalmadığı söylenebilir. Tiran’da 1995 yılında ilk gördüğüm BektaÅŸi tekkesinin içinde, alkol kokusundan dolayı fazla kalamamıştım. İçi boÅŸalmış, dinin asliyetiyle bağını koparmış tekke örnekleriyle karşılaşınca, Aliya’nın Balkanlardaki Osmanlı-tekke iliÅŸkisine dair yaptığı eleÅŸtirilerin arkaplanı daha iyi anlaşılıyor.

BektaÅŸiliÄŸi ayrı bir din olarak Ä°slam’dan ayrıştırmak isteyen uluslararası baskıya direnebilecek, kendini BektaÅŸi sayan ve saymayan Müslümanlarda, ortak bir bilinç henüz eksik ne yazık ki!

Tekke mimarisinin benim için en çarpıcı olan örneklerinden biri de hiç kuÅŸkusuz Saraybosna’daki Sinanova Tekkesi… 17. yüzyılda kurulan Hacı Sinan Tekkesi aslında bir kadiri dergâhı… Başçarşıya tepeden bakan tekkenin bugün hala faal olması, Bosna’daki dini ritüeller, Sünni tasavvuf geleneÄŸinin bugüne yansıyan kültürel dokusu hakkında fikir verebilir.

BoÅŸnaklardaki geliÅŸmiÅŸ estetik duygusunun ve sanatsal boyutun Sinanova Tekkesi’ne adım atınca ne anlama geldiÄŸini fark edebiliyor insan. Ä°lk girdiÄŸimdeki tepkimi iyi hatırlıyorum; bir anda kendimi bir sanat galerisinde hissedecektim… Duvarlara iÅŸlenmiÅŸ nefis hatlar yer yer dökülse de büyük itina ile restore edilmeye çalışılıyordu. Tekkenin hem ruhen hem bedenen ayakta olması bir yana estetik inceliÄŸin, sanatsal zevkin duvarlara sindiÄŸini hissetmemek ne mümkündü.

Balkan tekkelerinde yaÅŸadığım en çarpıcı olan deneyim ise Ä°gman dağının zirvelerinde, ormanın derinliklerindeki bir yaz gecesi yapılan zikirdi… Ä°gman dağında verilen savaşın en ÅŸiddetli olduÄŸu bölgede kurulan cami ve tekke; gariplik duygusunu, hakikatin yalnızlığını o kadar sarsıcı biçimde hissettiriyor ki… Saraybosna iklimine özgü sisli bir günde kıvrıla kıvrıla çıktığımız, gümrah ormanların arasından yol bulduÄŸumuz zirvelerde ölçü ve sadelik, güzellik ve tevazuyu hatırlatan, her tür büyüklenmeye karşı ihtar eden bu ahÅŸap cami ve yanındaki tekkesi…Bu uzak coÄŸrafyada, ormanın sessizliÄŸinde hiç bir yeleÅŸimin olmadığı daÄŸ baÅŸlarında hakiatün, tevhidin ulaÅŸması için kimler nefes tüketti..

Ruhen derinleÅŸmek için bundan daha uygun bir mekan olamaz herhalde. Yücelerde, ormanın derinliklerinde sessiz ve tenha… MünzeviliÄŸin gerisinde savaÅŸan kartallara dönüşen Bosna direnişçilerinin bu zikir ehlinden olduÄŸu akla bile gelmezdi.

Prizren’de ayakta kalan tarihi tekkede çaylarımızı yudumlarken sohbet konusu Türkiye’deki ve Balkanlardaki tekkelerin karşılaÅŸtırmasına geldiÄŸinde Kosovalı bir dostun söyledikleri her ÅŸeyi özetler gibiydi: ‘Burada tekkelerin binaları ayakta, dışı saÄŸlam ama içi boÅŸ. Türkiye’de ise binalar yıkılsa da içini dolduranlar hala canlı…’

Ýlgili YazýlarDünya, Düşünce

Editör emreakif on April 12, 2014

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar