Selanik fragmanları
Osmanlı tarihi ile metine dayalı iliÅŸkimizin ne kadar kısıtlı ve de sorunlu olduÄŸunu söylemeye gerek yok. Bu doÄŸrudan iliÅŸkisizlik sorunu sadece Osmanlı deÄŸil, Selçuklular baÅŸta olmak üzere Asya’dan OrtadoÄŸu’ya, oradan Avrupa’ya yayılan koca bir mirasın kültürel metinleri için de geçerli. Dilin tabii sayılan deÄŸiÅŸim ve geliÅŸim seyri içindeki zorluklar deÄŸil söz konusu olan. En alt düzeyde metinle doÄŸrudan temas kuramama, yani okuyamama, ona yabancı kalma gibi temel sorunlarla karşı karşıya herhangi bir okuryazar. Medeniyet deÄŸiÅŸtirmek gibi bir toplum mühendisliÄŸinin kendi kendini sömürgeleÅŸtirme travmasının kurbanıyız.
Bu nedenle Osmanlı tarihine, yani ceddimize ait metinlerden, bir tür tercüme işleminden geçirildiğinde, alfabesinden diline kadar her şeyi adeta yabancı bir dile aktarıldığında haberdar olabiliyoruz. Teknik bir mesele gibi görülse de bu hal, medeniyet idrakini yok eden, kendi varoluş şartlarına yabancılaştıran kültür erozyonunun temel nedeni.
Tarihle iliÅŸkimizde metin üzerinden yabancılaÅŸma yaÅŸanmasına karşılık, görsel bir temas belki bunu kısmen telafi edebilirdi. En azından Osmanlı tarihine dair sosyal, siyasal, kültürel görsel malzemelerle doÄŸrudan temas edebilseydik kafamızda döneme ait doÄŸru bir resim oluÅŸabilir, imgeler dünyasında geçmiÅŸle tasviri bir temas saÄŸlanabilirdi. Osmanlı’ya dair görsel malzeme de çok azdır. Bunun sadece resim sanatının geliÅŸmemiÅŸliÄŸi ile açıklanamayacağı ortada. Resim, gravür, minyatür, fotoÄŸraf, çizim gibi görsel malzemeler farklı dönemlerin farklı dünya tasavvurlarına ait bakışı resmederler.
Yine de elde olan görsel malzeme ya da temas edebildiklerimiz oryantalist ressamların eserleri, gravürler ve son döneme ait hiç de azımsanmayacak sayıdaki fotoğraflar… Oryantalist resimlerin Osmanlı imgesinin oluşumunda ne kadar derin izler bıraktığını herkes bizzat tecrübe etmiştir.
Ancak son döneme ait belge niteliÄŸindeki fotoÄŸraflar da, her ne hikmetse, arÅŸivlerde gizlenir. Yeni yeni düzensiz biçimde yayınlanmaya baÅŸlayan fotoÄŸraflara bakarak bile kafamızdaki geçmiÅŸin, eskinin pek de gerçeÄŸe tekabül etmediÄŸini söyleyebiliriz. Söz gelimi II. Abdülhamid’in tüm imparatorluÄŸun fotoÄŸraflarını çektirerek oluÅŸturduÄŸu hazine deÄŸerindeki belge-fotoÄŸraflardan yakın zamana kadar pek çok kimsenin haberi bile yoktu. ‘Kızıl Sultan’ imajıyla mahkum edilen bir padiÅŸahın, bir imparatorluÄŸun sultanı ve de halife unvanı ile, küresel nüfuz alanının ÅŸekillendirdiÄŸi siyasal, kültürel, sosyal gerçekliÄŸin fotoÄŸraflarıyla doÄŸrudan temas etmekten de mahrum kaldı nesiller…
Max Fruchtermann’ın üç ciltlik Kartpostallarını (Max Fruchtermann Kartpostalları, Hazırlayan: Mert Sandalcı, Koç yay., Ä°st. 2000) ilk incelediÄŸimde en fazla dikkatimi çeken, hafızamda yer eden birkaç kareden biri… Selanik’ten yola çıkıp Ä°stanbul’a gelen Hareket Ordusu’nun trenden inen elemanlarına dair fotoÄŸraflar arasında ilginç bir karedir… Beyaz etekli, elinde tüfekli Yunan ve benzer kıyafetteki Bulgar çetelerin Çatalca’da trenden inerken verdikleri pozlar…
Selanik’ten yola çıkarak Ä°stanbul’u adeta basan, Abdülhamid’i meÅŸrutiyeti ilan etmeye zorlayan, daha sonra da tahtan indirilmesi sürecini baÅŸlatan Hareket Ordusu’yla ilgili ne efsaneler dinlemiÅŸtik okul kitaplarında. Resmi tarih bir Hareket Ordusu anlatıyordu, metinlere vakıf deÄŸildi cumhuriyetin genç kuÅŸakları. Ama resimlere de ulaÅŸamamıştı. Tek bir fotoÄŸraf karesi tüm tarihi açıklamaya yetmeyebilir ama nelerin saklandığını pekala açıklayabilir. Hürriyet aşığı genç Türklerin Hareket Ordusu’yla Selanik’ten geliÅŸ efsanesi tek bir fotoÄŸrafla bile delinebiliyor!
Resmi Türk tarih efsanesi gibi resmi Yunan tarihi de vardı elbet… Yunan tarih bakışından bize aktarılan bir Selanik resmi mesela… Ä°zmir’e benzeyen, dönemine göre hayli Avrupai bir Selanik… Balkan SavaÅŸları’nda elimizden çıktıktan sonra bile çekilen Selanik fotoÄŸrafları da resmi Yunan tarih yazımını yalanlar. Resim ‘Müslüman Selanik’ resmidir. Minarelerin yükseldiÄŸi tipik bir Osmanlı ÅŸehri… Kiliseleri, havralarıyla beraber olsa da minarelerin ufka hakim olduÄŸu bir peyzaj…
Daha sonra Yunan devleti çıkarttığı bir yasa ile ülkedeki tüm minareleri yıkacaktır. Tıpkı Türk propagandası yapıyor gerekçesi ile Rebetika ÅŸarkılarını yasaklaması gibi. Sözleri Rumca ve Türkçe olan ama besteleri ortak Türk müziÄŸi ÅŸarkılarını Ege’nin karşı kıyısına taşıyan mübadiller çok etkilendi bu yasaktan. Ne tuhaftır ki aynı dönemde Türkiye’de de Türk müziÄŸi yasaklanmıştı.
Yunan yönetimi, Osmanlı ve Türklere karşı kompleksini atamadığı için Osmanlı, İslam ve Türk çağrıştıran tüm unsurları, mimari görüntüyü sistematik olarak yok etmeye çalıştı.
Bu uygulamadan en fazla etkilenen yerlerden biri de Selanik idi.
Selanik’e gittiÄŸinizde sahilde Osmanlı’dan kalan Beyaz Kule’yi ve minaresi yıkılmış ve müze haline getirilmiÅŸ birkaç cami binasını bulabilirsiniz. Özenle korunan iki bina dikkatimi çekmiÅŸtir: Selanik’i teslim eden Tahsin PaÅŸa Konağı ve Abdülhamid’in sürgün döneminde kaldığı Alatini Köşkü.
Her iki bina da Hareket Ordusu’nun baÅŸlattığı süreçle doÄŸrudan alakalı. Biri Abdülhamid’i tahtan indiren Ä°ttihatçıların basiretsiz yönetimleri sonucu tarihimizin en büyük hezimetlerinden birini yaÅŸadığımız Balkan Savaşı sırasında adeta kurÅŸun sıkmadan Selanik’in teslimini simgeler. DiÄŸeri yine aynı politikaların sonucu olarak Osmanlı’nın siyasal anlamda sonunu iÅŸaret eden, muktedir son halife denilebilecek Abdülhamid’in sürgününün mekanı… Yahudi bir aileye ait olan binada Abdülhamid’in zorunlu ikameti ve Selanik’in düşmesiyle son halife sultanın apar topar Ä°stanbul’a getirilmesi…
Selanik Belediyesi’nin meÅŸrutiyetin ilan edildiÄŸi meydanı yeniden ihya edeceÄŸi haberini hayret ve biraz da ÅŸaÅŸkınlıkla okudum. Osmanlı’yı temsil eden her tarihi eseri yok eden Yunan resmi uygulaması, neden meÅŸrutiyetin ilanını hatırlatan mekanı ihya ediyor diye içimden geçirmedim deÄŸil.
Görünüşte hürriyet ve meÅŸveretin ilanına ev sahipliÄŸi yapmıştı ama aynı yer Selanik’in Yunanlıların eline geçmesini saÄŸlayan sürece de iÅŸaret ediyor.
Yakın tarihle gerçek anlamda yüzleÅŸememiÅŸ Cumhuriyet aydınları için Selanik kutsanmış ÅŸehir, meÅŸrutiyet ise kurtuluÅŸtu. Ä°ttihatçı Enver PaÅŸa’nın heyecanlı ve maceracı kiÅŸiliÄŸi bir yana dünya görüşünü bile sorgulamadan ona sahip çıkan saÄŸ-muhafazakarlık da Batıcı statükocularla nedense buluÅŸur. Said Nursi’nin Enver PaÅŸa’yla birlikte aynı meydanda adeta meÅŸrutiyete ÅŸer’î bir kılıf bulan hitabeti de ilginç bir örtüşme olarak tarihe geçti. Oysa dönemin pek çok aydını gibi Said Nursi de Abdülhamid düşmanı idi. Abdülhamid’i kutsamaya gerek kalmadan ÅŸu tespit önemlidir: Abdülhamid bilinen anlamda son halife padiÅŸahtır ve onunla birlikte Osmanlı fiilen sona ermiÅŸti. Birinci Dünya Savaşı sadece bu bitiÅŸin ilanıdır.
Bizim kendi tarihimizle yeniden yüzleşme cesareti göstermeye, Yunanlıların da komplekslerinden kurtulmaya ihtiyacı var.
Ýlgili YazýlarDünya, Düşünce, Kültür
Editör emreakif on August 17, 2013