Sıfır sorundan Ä°ran’ı Ä°srailleÅŸtirmeye

Öncelikle ÅŸunu tespit etmemiz gerekiyor: Ä°ran ne Ä°slamcıların ne de anti-emperyalizm adına destek verenlerin gözünde dokunulmazlığı olan kutsanmış bir ülke deÄŸildir. Ä°ran da tıpkı Türkiye gibi ulus-devlettir. Her ulus-devlet gibi Ä°ran da öncelikli olarak kendi çıkarlarını gözetir; resmi ideolojisine, dış politikası açısından sistem dışılığı ve kırmızıçizgilerine raÄŸmen. Bölgedeki ülkeler gibi halkının Müslüman olması bir yana Ä°ran OrtadoÄŸu’nun devlet geleneÄŸi olan üç büyük gücünden biri.

Türkiye OrtadoÄŸu’daki üç büyük güçten -Mısır ve Ä°ran’la beraber- biri olarak bölgesel liderliÄŸe oynayan ağırlığı ile ister istemez Ä°ran’la rekabet halindedir. Bu, son dönemde bölgede ortaya çıkan boÅŸluÄŸun bir sonucu deÄŸil; bilakis Osmanlı-Ä°ran rekabetinden devralınan bir iliÅŸki biçimidir. Ä°ki büyük güç olarak bölgede etkinlik mücadelesi veren bu iki ülkede tarihlerinden devralınan bir kriz yönetme refleksi de geliÅŸmiÅŸtir. Hem Ä°ran hem Türk tarafı, iplerin kopma noktasına geldiÄŸi durumlarda bile, geri adım atmasını bilmiÅŸ, geleneksel devlet refleksi ile çatışmayı önleyebilmiÅŸtir. Yoksa Kasr-ı Åžirin AnlaÅŸması’ndan bu yana, bölgede imparatorlukların yıkılıp haritaların deÄŸiÅŸmesiyle yaÅŸanan altüst oluÅŸlara, rejimlerin taban tabana zıt özelliklerine raÄŸmen bu rekabet sürdürülemezdi.

Son dönemde halkı Müslüman ve Sünni, siyasal yapısı itibariyle Batı’yla stratejik iliÅŸkileri olan, temel tercihini resmi olarak Batı’dan yana yapmış bir ülke olarak oynadığı rol Türkiye’yi ister istemez Ä°ran’la karşı karşıya getirdi. Türkiye’nin dünya sistemi içindeki yeri ve siyasal yapısı ile Ä°ran’ın geliÅŸtirdiÄŸi retorik ve dini karakteri potansiyel olarak gerilim çıkartmaya her zaman için müsaitti ve bu gerilimli rekabet ilk kez yaÅŸanmıyor. Ne var ki gerek Türkiye’nin gerekse devrimden sonraki Ä°ran devletinin geleneksel refleksleri bu iki büyük gücün çatışmasını engelleyecek tarihi derinliÄŸe sahip.

Türkiye’nin komÅŸularıyla “sıfır sorun politikası” bu tarihi refleksin bölgesel iliÅŸkilere yönelik bir dış politika argümanı olarak öne çıktı. Aslında bu, aynı zamanda iç politikadaki dengelerle de yakından alakalı idi. Dört tarafının düşmanlarla çevrili olduÄŸu retoriÄŸinin siyasal sistemde yansıması bir tür vesayetçiliÄŸin korku ile meÅŸrulaÅŸtırılması idi.

Bu çerçevede “sıfır sorun politikası”na karşı çıkanların önemli kısmının dillendirmedikleri hususun vesayetçiliÄŸin önemli argümanlarından birinin ellerinden alınmış olması olduÄŸu söylenebilir. Nitekim sıfır sorun politikasının ısrarla baÅŸarısız olduÄŸu, bittiÄŸi tezlerini dillendiren çevrelerin ne yapmak istediklerini, iç politikadaki beklenti ve karşılıkları göz önüne almadan okumak zor.

Sıfır sorun politikası tek başına kurucu bir strateji olmasa da konjonktürel durumda bölgede muhtemel açılımlar için ara formüldü.

Sıfır sorun politikasının sorunlu yanları bir yana, bu politikanın ısrarla iflas ettiÄŸi söylemi ile “Ä°ran’ın ÅŸeytanlaÅŸtırılması stratejisi”nin atbaşı gitmesi Türkiye’nin bölgede nasıl bir role itilmek istendiÄŸini düşünmemize yardımcı olabilir.

Türkiye ile Ä°ran’ın çatıştırılması için Ä°ran’ın Ä°srailleÅŸtirilmesi bile gerekebilir. Nitekim Ä°ran’la Ä°srail’in Türkiye konusunda nasıl elbirlik çalıştıkları söylemini, hem liberal kesimin hem de iktidar yanlısı muhafazakar (kimileri yaftalamak için Ä°slamcı diyor!) kesimlerin mezhebi farklılığı öne çıkararak iÅŸlemesi her ÅŸeyden önce AKP’yi ve içine çekilmek istendiÄŸi stratejik vakum açısından Türkiye’yi yakından ilgilendirir.

Ä°ran-Türkiye çatışmasında Ä°ran’ın da malzeme vermediÄŸi söylenemez. Suriye ve son dönemde Irak konusunda stratejik kuÅŸatılmışlığını pragmatistçe kendi nüfuz alanlarındaki yapıları kullanarak aÅŸmaya çalışması, kısa vadede elini rahatlatır gibi olsa da sadece Ä°ran’ı deÄŸil beraberinde Türkiye’yi de içine alacak bir vakuma sürükleyebilir.

Bu stratejik vakuma Türkiye’yi itelemek isteyenlerin Suriye’de Åžiilik-Sünnilik ayrışması üzerinden yürüttükleri propaganda savaşına Ä°srail’i de ekleyerek aslında yeni bir propaganda sayfası açmaları hayli manidar. Normal ÅŸartlarda Ä°srail’den yana olanlar, bu hususta Ä°ran’ı Ä°srailleÅŸtirerek zihinsel kırılmayı pekiÅŸtirmeye çalışıyorlar.

Orkestra ÅŸefliÄŸini bölge dışı güçlerin yaptığı, liberallerle neo-ittihatçıların da katılacağı bu yeni argümana karşı hem Ä°ran’ın hem de Türkiye’nin kısa vadeli pragmatizmi aÅŸan bir stratejik vizyonla hareket etmeleri beklenir. Aksi durumda Ä°srail’le paralel görüntü veren Ä°ran bölgedeki meÅŸruiyetini saÄŸlayan Ä°srail’e karşı ne direniÅŸ argümanında tutarlı kalabilir ne de sıfır sorun politikası ile bölgede soft power olmaya çalışan Türkiye önünü görebilir.

Bu arada seküler Arap milliyetçilerinin husumetlerinin de bu baÄŸlamda devreye girmeye baÅŸlaması, hem Türkiye açısından hem bölge açısından ne kadar hassas dengelerde durulduÄŸunun iÅŸareti. Tüm mayınlı alanlar sömürgecilik sonrası Batılı sekter, milliyetçi bakışın oluÅŸturduÄŸu dengelerin bir anda silinmediÄŸini, gerektiÄŸinde her an yeniden canlanabileceÄŸini gösteriyor. Hem mezhepsel hem de ulusçu sekter parçalanmışlığı aÅŸabilmenin yolunun yine Batı’dan ödünç alınan modelleri, projeleri OrtadoÄŸu’ya tavsiye etmek olmadığını söylemeye gerek yok.

Ýlgili YazýlarDünya, Siyaset

Editör emreakif on January 17, 2012

Yorumunuz

Ä°sminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

KiÅŸisel Blogunuz

Comments

Diðer Yazýlar