‘Sınıf’ üstüne yanlı bir yazı
Hayatı, yaşadığı dünyayı anlamlandırmak, yorumlamak, buna göre tavır almak, müdahil olmak Müslüman olarak yeryüzünde bir yer işgal ettiğinin bilincine varan her fert için gereklilik. Bu bilinçtir ki bazı Müslümanları bazılarından ayırır.
Bu nedenle belki de İslam toplumunun, Marksist sınıf çözümlemesine bir tepki olarak sınıfsız bir toplum modeli önerdiğini savunmak yanıltıcı olur. Zira ekonomik temelli bir sınıf yapısı olmasa da erdem ve bilgiye dayalı bir ayrım, tabakalaşma vardır. Bilenlerle bilmeyenleri bir tutmayan bir dinin bireye ve topluma bakışı; bunları tasnifi, ayrıştırması da temelde farklıdır.
Geleneksel anlamda Ä°slam toplumlarında kapitalist toplum modelinde olduÄŸu gibi dikey bir sınıflılıktan bahsetmek mümkün deÄŸil. Onun yerine yatay düzeyde kültürel farklılıklara imkan tanıyan, farklılığın hukukunu kuran bir toplum modeli tarihsel olarak geçerli oldu. Bu yatay yapılanma sayesinde Ä°slam toplumlarında Müslüman olmayanların hukuku korunabilmiÅŸtir. ‘Modern pluralism’den çok daha farklı bir paradigmanın inÅŸa ettiÄŸi bir model söz konusu…
Yatay olarak farklı inanç sistemlerini yan yana getiren çoğulcu toplum modelinin içinde, Müslümanlar arasında da dikey ama sınıfsal olmayan ve daha farklı bir zeminde kategorik bir yapılanma söz konusu.
Batı toplumlarının sınıfsal yapısının temelini oluşturan sermaye, üretim, emek ve siyaset ilişkilerini tanımlayan teorik çerçevenin ortaya koyduğu insan ve toplum modeli ile İslam toplumlarının tarihsel deneyim ve tasavvurundaki model elbette farklı. Ne var ki küreselleşen kapitalizmin dayattığı ilişki biçimlerinin doğurduğu haksızlar, modern dünyanın her renk ve dinden insana biçtiği gömlek ilk bakışta tüm bu farklılıkları ortadan kaldırıyor gibi. Ancak modern zamanların toplumlarını eşitleyen bu durum sadece emeğin, sermayenin, paylaşımın vs. oluşturduğu toplumsal ilişkilerde ortaya çıkan adaletsizlik ortak paydasında da birleşmiyor. Aynı zamanda yine aynı ilişki biçimlerinin hangi din ve gelenekten olursa olsun sunduğu hayat tarzında da ortaya çıkıyor. Bu biraz da modernleşmenin getirdiği tüketim alışkanlıkları, hayat tarzı sonucu ortaya çıkan bireyselleşme ve buna bağlı olarak sekülerleşmenin yaygınlaşmasıdır.
Sonuçta maÄŸduriyetler kadar modern zamanların sunduÄŸu hayat biçimiyle de aynîleÅŸiyoruz. Bir yanda ayrımlar derinleÅŸirken diÄŸer tarafta dünyanın tüm renkleri rengini kaybediyor, renksizleÅŸiyor; aynîleÅŸiyoruz…
İnsanlığın benzer bir etkiye maruz kalması; buna karşı alacağı tavrın, durumu teşhisinin ve alternatif teklifinin aynı olacağı anlamına gelmez. Maruz kalınan etkinin, baskının, adaletsizliğin mahiyetini anlamlandıracak olan her toplumun, bireyin inancı, değer yargıları farklı olduğu gibi, bu maruz kalışa karşı teklifi de farklı olacaktır.
Bu nedenle ‘dünyanın tüm ezilenleri, tüm işçileri’ gibi çok genel ifadeler her durumdaki her maÄŸduru birleÅŸtiren, kuÅŸatıcı bir çaÄŸrı olmaktan uzaktır. MaÄŸduriyet ve mazlumiyetin kaynakları benzer olsa da bu durumdan kurtuluÅŸun çözümü, en önemlisi, önerilen toplum ve insan modelinin farklılığı maÄŸduriyetleri bile ayrıştırabilir.
Önemli olan hangi gerekçelerle ve nelerden mahrum bırakılmaktan dolayı ortaya çıkan maÄŸduriyetlere karşı çıkıyor ve buna çözüm arıyor oluÅŸunuzdur. ModernleÅŸmenin hızla insanları bireyselleÅŸtirerek sekülerleÅŸtirdiÄŸi ortamda, kapitalist iliÅŸki biçimlerine, modern nimetlerden istifade edilemediÄŸi için karşı çıkılıyorsa sonuçlar benzer gibi görünse de muhteva tamamen zıtlaşır. Kapitalizmin ortaya çıkardığı tüketim toplumu ve buna baÄŸlı iliÅŸkilerin bireyleri ve toplumları sekülerleÅŸtirmesini; bireysel olarak dindar olsalar bile toplumsal hayatta ve iliÅŸkilerde, hayatı bütün olarak algılayışta sekülerleÅŸtiriyor oluÅŸunu mesele yapanlarla yapmayanları ‘işçiler, ezilenler’ parantezine almak baÅŸtan tutarsızlık. Benzer biçimde modern ve seküler toplum hedefini temel almak kaydıyla bunu farklı modellerde gerçekleÅŸtirmeyi amaçlamak, yani paradigma içindeki modelleri esas alarak karşı çıkmak da eklektik bir tutumdur. Hatta müslümanca duruÅŸun antiteze feda edilmesi durumudur.
Unutmamak gerekir ki, her kavram içinde doÄŸduÄŸu medeniyetin deÄŸerlerini taşır. Tanımlama ve çözüm, yöntem ve teklif her düşüncenin, inancın dünya tasavvuruyla anlam kazanır. Türkiye’de Müslümanların her anlamda kafa karışıklığı yaÅŸadığı, her alanda sınavdan geçtiÄŸi bu dönemde pek çok meseleyi yeniden, konjonktür ÅŸartına baÄŸlamadan, düşünmeleri, konuÅŸmaları gerekecek.
Ýlgili YazýlarDünya, Düşünce, Siyaset
Editör emreakif on May 1, 2014