Sivas’ta ne olmuÅŸtu…
Sivas’ta Madımak Oteli’nde 37 kiÅŸinin can vermesiyle sonuçlanan olayların sorumluları kimlerdi? Bu sorunun doÄŸrudan olayların adlî ve polisiye tarafı ile ilgili bir yanı var şüphesiz. Bunca zaman süren davalarda suçlananlar yargılandı, büyük kısmı ceza aldı. Zaman aşımına uÄŸrayanlar ise ölümlerle doÄŸrudan ilgisi olmadığına hükmedilerek, attıkları sloganlarla “Cumhuriyeti yakmak”tan yargılanması istenenlerdi. Buradaki “Cumhuriyeti yakmak” ifadesi ile aslında yakılmak istenenin ne olduÄŸu sorusu arasında bilinçli bir tercih söz konusu.
Olayın polisiye ve hukuki tarafı birebir suçluların cezalandırılması ile ilgili. Bu yönüyle bakıldığında üzerinde konuşulması gereken her şey konuşuldu. Suç işleyen cezasını çeker deyip işin içinden sıyrılabilirsiniz. Fakat suçlananlar üzerinden yapılan tartışma, bu davada hüküm giyenlerden çok suçlananların temsil ettiği düşünülen kesimin vicdanlarda mahkum edilmesi ile yakından alakalı.
Yani Sivas’ta yakılanların sorumluluÄŸunun bu ülkede, kendi kimliÄŸini Müslümanlık aidiyetiyle ifade eden geniÅŸ zümreye yıkılmasını, bu kanaatin kök salmasını isteyen kimlerdir? Bunun peÅŸi sıra sorulması gereken soru ise ÅŸu; bu kanaatin oluÅŸmasını saÄŸlayacak kanlı bir bellek oluÅŸturulması iÅŸini kim tezgahlamıştır?
Bu iki sorunun her biri doğru bir şekilde cevaplandırılmadan, bu iki soruyu önemsemeden yapılacak her yorum bu ülkeye kurulmuş en önemli kumpaslardan birinin oyununa gelmek demektir.
Sivas’ta yaÅŸanan vahamet derecesindeki olayda, yakılan canlar kadar yakılmak, yok edilmek istenen maÅŸeri vicdana karşı iÅŸlenmiÅŸ suçun faili, arkasındaki ÅŸebekeyi de gizlemeye matuf yanını unutturmayı baÅŸarmışsa cinayetler amacına ulaÅŸmış demektir. Bu olay, Türkiye’nin içine çekildiÄŸi kaosu beslemeye yönelik son derece hiyerarÅŸik aynı zamanda kaotik görünümlü postmodern darbe öncesi postmodern kumpastı.
Sivas hadisesinin gerçekleÅŸtiÄŸi 1993 senesi bir milat kabul edilecek olursa, bir yıl sonra ivme kazanmaya baÅŸlayacak olan Türkiye’deki siyasal hareketliliÄŸin sonuçları ile bu olayın bağını kurmadan düşünmek daha sonra olacak olanları da okuyamamak anlamına gelir. Yahut daha sonraki siyasal kumpasta yanlış yerde konumlanmayı gerektirir.
Bugünden bakıldığında adeta bir “devlet aklı”nın devreye girdiÄŸi postmodern darbenin taÅŸlarını kanla döşeyen bu kumpasın mimarlarını görmezden gelen, ısrarla olayı bir kaç fanatiÄŸin cesaretinden ibaret göstermeyi baÅŸaran bir perdelemeden söz ediyoruz.
Dahası Sivas’ta yaÅŸananlardan birkaç gün sonra BaÅŸbaÄŸlar’da yaklaşık yüz kiÅŸi tarafından yapılan baskında 33 kiÅŸinin katledilmesi ile taçlandırılmak istenen bir senaryoyu görmemekte ısrar ederek Sivas üzerine vicdan çaÄŸrısı yapılamaz.
Sivas ve BaÅŸbaÄŸlar’dan bir yıl sonra Türkiye’de siyasal dengeleri sarsacak bir süreç baÅŸlayacak, siyasal Ä°slam namıyla yaftalanan bir kesim, siyasette birçok kesimi rahatsız edecektir. Bu sürecin mümkün olan en kontrollü ÅŸekilde yürütülmesini isteyenler, yükselmeye baÅŸlayan akımın toplumsal meÅŸruiyetinin ve desteÄŸinin önünü almayı her ÅŸeyin üstünde görüyordu.
Bunu yapabilmenin en kestirme yolu; toplum ve siyaset üstündeki denetimin sürdürülmesini gerektirecek kaosun oluşması, toplumun parçalanması, laikçi bir duyarlılığın mümkün olan en geniş katılımla güçlendirilmesiydi.
Yani memleketin en hassas fay hatlarından biri olan Alevi-Sünni iliÅŸkilerine kan girmesi… Türk-Kürt meselesi belli bir ayarda devam ettiriliyordu.
Sivas’ta yaÅŸananların “ÅŸeriatçı bir kalkışma” olduÄŸuna ikna edilenler silahsız, postmodern darbenin gönüllü neferleri olmakta zorlanmayacaktı. Bugün bile Sivas’ın arkasındaki “derin aklı” sorgulamayı akledememek yeni kumpaslara memleketi açık hale getirir.
Ýlgili YazýlarSiyaset
Editör emreakif on March 15, 2012