Siyaset dersi olarak popülizm
Amerikan başkanlık seçim sonuçlarının ardından Avrupa’da da benzer trendin yükselişe geçeceğini tahmin etmek zor değildi. Trump popülizminin dayandığı toplumsal ve kültürel temellerin daha köklü biçimde Avrupa’da yeşerdiği epeydir bilinen bir husustur. Tarihi nedenler ve Avrupa kültürünün tekçi karakteri İslamofobi için yeterli zemin oluşturduğu hususunda çokça yazılıp çizildi.
Irkçılığın modern milliyetçilik formatıyla sağ siyasete dönüşerek merkeze çekilmesi, yumuşatılması anlamına geliyordu. Ne var ki milliyetçiliğin merkez siyasetin bir aktörü haline getirilerek ehlileştirilmesi bir yana temelde devlet ideolojisinin eksenlerinden biri olmayı sürdürdü. Sorun sterilize edilen ırkçılığın milliyetçi ideolojilere bürünmesiyle oluşan konsensüsün yeniden köklerine, çıktığı yere dönmesini sağlayan şartların doğru okunmasında.
İslamofobi bağlamında yükselen sağ ayrımcılık, tarihsel ve kültürel temelleri üzerine yükselirken bunu besleyen toplumsal siyasal şartların canlı oluşu da aşikar. Ancak Avrupa içi dengeleri etkileyecek derecede merkezi dönüştürecek hal alması üretilen bir korku ideolojisinin, siyasetin sonucu olduğu genelde pek dikkate alınmaz. İslamofobinin yükselişe geçen ırkçılıkla itina ile yönlendirilmesi, toplumsal tepkilerin kanalize edilmesiyle elde edilen siyasal bir hasıladır.
Popülizme prim vermekle siyasetin doğasında var olan popülizmin açığa çıkmasının kesiştiği kritik bir eşikten geçiyor Avrupa. Bir yanda sosyoekonomik dengelerin diğer tarafta küresel stratejilerin ihtiyaç duyduğu toplumsal meşruiyet ve toplumsal ivmenin zeminini oluşturuyor yükselişe geçen yeni trend..
Asıl mesele, siyasetin özellikle Batılı demokrasilerin temelinde yatan popülizmin doğal sonucunun stratejik hamleye dönüştürülmesidir. Her ne kadar Avrupalı siyasetçiler bu gelişmelerden tedirgin olsa da üretilmiş bir siyasal proje olarak İslamofobinin hala kontrol altında tutulan ama gerektiğinde gerektiği kadar siyasete dahil edilen toplumsal refleks olarak yedekte tutuluyor.
Amerikan seçim sonuçları İslamofobik politikaların siyaseti rehin alması anlamında endişelenenler demokratik siyaset ibresinin her zaman evrensel değerlerden yana göstermeyeceğini bilmiyor olamazlar.
Fransız seçim sonuçlarına bakarak rahat bir nefes alan başta Avrupa Birliği yetkilileri olmak üzere Avrupalı liderlerin yükselen trendi görmemiş olmaları imkansız. Ne yapmalı ki bu aşırı sağ trend engellenebilmeli?
Sorun, sistemin kendi iç mekanizmalarını harekete geçirerek bu trendi kontrol altına alması mı yoksa siyasetin popülizmden beslenen yapısal özelliği ile yüzleşmek mi? Siyaset felsefesinin ana meselelerinden biri olarak toplumsal taleplerin “ideali” işaret edeceği tezi burada tökezliyor mu? Yoksa Batı dışı demokrasilerde olduğu gibi “memleketin özel şartlarından dolayı” vesayetçi sistemin meşrulaşmasına mı çıkacak?
Kontrollü İslamofobik akımların teşviki ile toplumsal hoşnutsuzlukları bir araya gelerek toplumsal tercihe dönüştüğünde demokrasinin evrenselliği sorgulanır hale gelecek mi?
Yoksa demokratik değerlerin sorgulamadan müdahaleleri meşru görecek ilkeleri evrenselleştirecek bir siyaset düşüncesi kuramsal çerçevede va’z edecek birileri çıkacak mı?
Makyavelizmin temellerini kuran Batı siyaset düşüncesi, faşizmin felsefi temellerini de atabilmiş, ortaya çıkan sonuç, belli bir zaman ve aktörlerle sınırlı bir arızaya indirgenmekle popülizmle siyaset ilişkisi ahlaki çerçevede sorgulanmadan yoluna devam edebilmiştir. Avrupa’nın şu an yaşadığı siyaset krizi sosyoekonomik şartların getirdiği bir sorun olarak Batı toplumlarının refahını besleyen nehrin kurumaya başlıyor olmasının sonucu olduğu kadar siyaset ahlakının da iflasından bağımsız değil.
Siyasal popülizmin mutlak ölçü haline getirilmesi her zaman iki taraflı keskin bıçak olabilir. En önemlisi vicdanları ve ilkeleri zedeleyen ahlaki yaraya dönüşebilir.
Alternatif siyaset düşüncesi üzerinde kafa yoranlar için de demokrasilerin yaşadığı ilkesel krizler de önemli bir deneyim olarak öğretici olabilir.
lgili YazlarDünya
Editr emreakif on May 9, 2017