Siyoniste söz düşürmek!

Önce İsrailli bir heyetin Riyad’a gittiği haberi geldi. Habere göre üst düzey İsrail heyetinin yaptığı görüşme ilk de değildi. Birkaç hafta önce gerçekleşen bu görüşme adet olduğu üzere gizli tutulmuştu. Ama her nedense bu kez basına sızdırılmasında yarar görülmüş. Sızdırılan habere göre İsrail ve Suudi Arabistan yetkilileri Suriye’yi ve ‘ortak düşman’a karşı alınacak ortak tavırları ele almış.
Zaten bu tür haberler eskisi gibi tepki de doğurmuyor. Demek ki kamuoyu yeterince hazırlanmıştı. Üstelik her geçen gün Filistinlilere hayatı dar eden Netanyahu’nun da ‘ılımlı Arap ülkeleri ile ilişkileri normalleştirebileceği’ni açıklaması da boşuna değildi.

Daha iddialı bir haber Alman Die Welt gazetesinden geldi. Amerika ve İsrail’in desteği ile Ortadoğu’da NATO benzeri bir ittifakkurulacağını duyurdu. Bu Arap NATO’sunun hedefinde tahmin edileceği gibi yine ‘ortak düşman’ vardı. New York Times gibi ‘itibarlı’ gazetelerde de benzer haberlerin yer alması bu ittifak girişiminin Trump döneminin önemli projelerinden biri olmaya aday görünüyor.

Trump’ın İran’la yapılan nükleer anlaşmayı askıya alacağı, büyükelçiliği Kudüs’e taşıyacağı yönündeki meydan okumalarının pratik yansımasının ipuçları şimdiden belirmeye başladı.

Ortadoğu’da akıl tutulmasının sekter vekalet savaşlarıyla kana bulandığı bir dönemde bu girişim gerçekleşirse rollerin tümüyle değişeceği, kurumsal bir yapı arz edeceğini söylemeye bile gerek yok. İsrail’le bölgede kurulacak br NATO ittifakının nasıl bir gerekçesi, meşruiyeti olabilir, nasıl bir gelecek vadedebilir?

Üstelik Hak -Batıl savaşı gibi sunulan bu ittifakın meşruiyetinin de siyonist teolojiden devşirilmesi gibi her tür ölçünün tersyüz edildiği bir sürece girdik.

Arap NATO’sunu ciddiye alan Die Welt gazetesine bir demeç veren Siyonist savunma bakanının ifadeleri gelinen durumun vahameti açısından ibret verici. Savunma Bakanı Avigdor Lieberman, Ortadoğu’da İran’a karşı “güçlü bir Sünni ittifak” kurulması gerektiğini söyleyerek, ‘Sünni ülkelerin, Ortadoğu’da asıl büyük tehlikenin İsrail, Yahudiler ve Siyonizm’den değil İran’dan geldiğini anladıklarını ileri sürmüş…

Bu haberler bize farklı bir tehlikenin ayak sesleri gibi geliyor. İran’la Suud, Türkiye ya da başka bir bölge ülkesinin anlaşmazlığı, rekabeti, hatta savaşı reel politik çıkar savaşını, stratejik hesapları aşan bir boyuta taşınıyor. Türkiye ile İran birbirine hep kuşkulu bakmıştır ama nihayetinde bu kuşku belli bir çizgide durmuştur. Özellikle Suud yönetimiyle İran Şiiliği arasındaki mezhep eksenli zıtlaşma ılımlı denilen anlayışın ötesinde uç bir çizgiyi temsil eder. İran’ın, Irak’taki Şiileri doğal müttefiki görüp nüfuz alanını genişletmek istediğini bilmeyen yok. Suriye’de verilen vekalet savaşında dökülen kanın vebali ağırdır. Bu listeyi uzatmamız mümkün. Hiçbir tarafın tek yanlı mutlak haklı olmadığı, ne yazık ki bu ‘hatalar’ın bedelin bölgedeki masum sivillerin ödediği kanlı ve o kadar da kirli bir savaş yaşandı ve hala da devam ediyor.

Ancak eğer ayak seslerinin duyduğumuz Trump yönetiminin Ortadoğu politikası bu ise, siyonist temelli mezhebi bir ayrışmanın hedeflemesinden korkulur. Yukarıdaki haberdeki proje gerçekleşirse, ısrarla altı çizilen ‘ortak düşman’ın kim olduğunu önemsizleştirecek, gölgede bırakacak akıl tutulmasının stratejik planlaması yapılıyor demektir. Siyonist rejimin bakanı Müslümanlar arası bir soruna müdahale ederek, İslam alemine kimin dost, kimin düşman olduğuna dair telkinatta bulunuyor. Bu ortak düşmanın bugün İran yarın Türkiye yahut Mısır olmayacağını kimse iddia edemez.

Soğukkanlılıkla bu açıklamanın anlamını çözelim. Kudüs’ü işgal altında tutun siyonist sömürgeciler önce kimin düşman olmadığını dikte ediyor. Buna göre İsrail, Siyonizm ve Yahudiler Sünni ülkelerin düşmanı değilmiş. Bununla şunu demek istiyor: İslam dünyasının Kudüs diye bir meselesi yoktur. Oradaki Siyonist işgal güçleri turistik organizasyonlar yapmakla meşguller demeye getiriyor. Evet, eğer Sünnisi ve Şiisiyle İslam aleminin Siyonizm ve İsrail’le bir sorunu yoksa Kudüs’ü işgal edilmemiş sayabilirler. Kudüs’ü savunamayan bir İslam Alemi’nin Mekke ve Medine’yi savunacağını kim iddia edebilir.

İkinci olarak Siyonist siyasetçi emperyalist güçlerin desteği ile bölge dışından Ortadoğu’nun kalbine bir hançer gibi saplanmış olan İsrail değilmiş gibi konuşuyor. İfade tarzına bakarsanız sanki Kudüs’ü, Filistin’i işgal eden bu rejim değilmiş, ulus devlet olma iddiasına rağmen sınırları bile belirsiz, bölgenin dokusuna yapışan bir ur gibi gittikçe büyüyen bir yapı değilmiş gibi dost ve düşman telkin ediyor.

Sünni ya da Şii ulusal yapılar da olsa Müslümanlar arası bir meselede İsrail’in hüküm koyucu, dost düşman tanımı yapacak bir dille strateji dikte etme konumuna gelmesi bölgenin durumu açısından vahimdir.

Körfez ülkelerinin, İran’ın, Suud’un ya da Türkiye’nin bölgedeki hatalarının nedeni ne tarihi gerçekliklerdir ne de dini hatta mezhebi farklılıklarından kaynaklanır. Olanca vahametine karşın İslam ümmeti açısından arızi bir durum yaşanmaktadır. Müslümanların ferasetinin bir gün galip gelecek, dar mezhepçi anlayışların, siyaset simsarlarının oyunlarını bozacaktır. Bu bölgenin ne tarihinde ne kültüründe ne de din anlayışında sekter ve etnik ayrışma esas değil arızidir. Tüm kışkırtmalara rağmen bu dili kuramazsak o zaman Siyonistlere söz düşer. Siyonistlere söz düşürenler utansın!

lgili YazlarDüşünce

Editr emreakif on March 4, 2017

Etiket:

Yorumunuz

İsminiz(gerekli)

Email Adresiniz(gerekli)

Kişisel Blogunuz

Comments

Dier Yazlar

Bir Önceki Yaz: