Sömürge kompleksi ve terör
Medyatik algılarımız yeni bir ÅŸiddet dalgasıyla, daha doÄŸrusu türü ile tanışıyor. Kara Afrika’da yükselen ‘kara ÅŸiddet’ bir anda dünya gündemine oturdu. Zaman zaman duyulan Hristiyanlara, kiliselere yönelik saldırılara, Müslüman köylere ve hükümet güçlerine yönelik kitlesel ölümlerle sonuçlanan saldırılar ekleniyordu. Eylemlerin sorumlusu Boko Haram’ın aslında olaÄŸan suçlu olarak El-kaide baÄŸlantılı olması istenmiÅŸti.
Son günlerde uyguladığı sıra dışı eylemlerle daha da dikkat çeken örgüt en son çok sayıda kız çocuğunu kaçırıp rehin almasıyla büyük tepki topladı.
Buraya kadar olup bitenlere dair yapılacak her yorumun bir gerçeklik payı var. Bu örgütün eylemlerinin Batılıların Afrika politikasına uygun manipüle edildiÄŸi, Afrika’da binlerce insan Batılıların gözetiminde katledilirken ses çıkarılmadığı, ancak El-Kaide türevi bir örgütün tek başına hedefe konduÄŸu, Çin-Amerika rekabetinden dolayı ABD’nin bölgede askeri ve stratejik müdahalesi için bu tür örgütleri kullandığı, Nijerya gibi Hristiyan ve Müslümanlardan oluÅŸan, Afrika’nın en büyük ekonomisine sahip bir ülkede Müslüman kitlelerin tepkisinin sonucu olarak bu tür örgütlerin ortaya çıktığı, El-Kaide anlayışının sahra-altı bölgelerde yayılmasının sonucu olarak bu tür örgütlerin eylemleriyle dünyada terörle Ä°slam imajını eÅŸleÅŸtiren bir stratejiye hizmet edildiÄŸi… Bu tür yorumların hemen hepsinde ÅŸu veya bu oranda haklılık, gerçeklik payı olabilir.
Özellikle Afrika gibi, devletlerin oyun sahasına dönüşen kara kıtada küresel sömürücülerin stratejik çıkarlarına uygun yerel aktörlerin devreye sokulmasının yadırganmadığı bir yeni emperyalizm çağında yaşıyorsak…
Yorumlar ne olursa olsun ÅŸu bir gerçek: ortada kimin kontrol ettiÄŸinden emin olamadığımız bir ÅŸiddet sarmalı var ve bu ÅŸiddet belli güçler tarafından manipüle ediliyor. Åžiddetin tırmanması ve bu tırmanışın zamanlama ve medya boyutunun devreye girerek uluslararası boyut kazanmasının tesadüf olmadığı ortada. Tırmanan ÅŸiddetin Batı’da Ä°slamofobik propagandayı yeniden alevlendirmesi ve Batılı güçlerin Afrika stratejilerini meÅŸrulaÅŸtıracak biçimde kullanışlı propaganda malzemesi haline gelmesi bir gerçeÄŸi deÄŸiÅŸtirmiyor: Åžiddeti doÄŸuran ÅŸartlar ve bu ÅŸiddeti gerçekleÅŸtiren yapılar…
Epeydir kafamı kurcalayan konulardan biri olarak, özellikle İslam dünyasında şiddet ve sömürgecilik ilişkisinin doğasına dair ortak özelliklerin bu vesile ile tartışılması gerekiyor. Her ne kadar sömürgeciliği, geçmiş yüzyılın kötü bir hatırası olarak unutmamız isteniyor olsa da gerçekte resmi varlığının ortadan kalkması, fiili etkisinin ve sonuçlarının da yok olduğu anlamına gelmiyor. Ayrıca sömürgeciliğin resmen bitmesi ile örtük biçimde daha etkin olarak fiilen devam ediyor olması gerçeğini karıştırmamak gerek.
Yıllar önce Nijerya’ya gittiÄŸimde baÅŸkent Abuja’da bile ciddi bir güvenlik sorunu hissediliyordu. Bu, sıradan kriminal bir güvenlik sorunuydu. Åžu anda yaÅŸananların bununla doÄŸrudan alakası olmayabilir.
Asıl dikkatimi çeken yerli halkın yabancılarla, özellikle beyaz yabancılarla kurduÄŸu iliÅŸki biçimiydi. Sıradan bir iÅŸyeri yahut bakkalla muhatap olduÄŸunuzda sergilenen davranış biçimleri adeta efendi-köle iliÅŸkisini hatırlatıyordu. Aşırı bir çekince, abartılı bir saygı ve itaat gösterisi… Misafirperverlikten öte kamusal alanda yerleÅŸen davranış kodlarında sömürge toplumu özellikleriyle açıklanabilecek davranış kalıpları, günlük hayatın bir parçası olarak duruyor.
Siyasal özgürlüklerin olmadığı, taleplerin siyasette karşılık bulmadığı, adalet yokluğu ve yoksunluk duygusunun kök saldığı ülkelerde siyasal gruplar yeraltına çekilir ve bunlar bir müddet sonra şiddet yoluyla siyasete müdahil olmaya hazır hale gelir. Bu durumda ya devlet ya da başka güçler tarafından bu gruplar manipüle edilmeye uygun hale gelir, şiddet sarmalına itilerek toplumsal desteğini ve meşruiyetini yitirmesi istenir. Bu demek değil ki her şiddete başvuran, toplumsal ve devrimci hareket birer kukladır. Ama şunu biliyoruz ki, iktidar mücadeleleri daha büyük iktidar güçlerinin ilgisini çeker.
Ä°slam ülkeleri içinde soÄŸuk savaÅŸ sonrası en büyük ÅŸiddet olayları; dikta ile yönetilen, eski kolonyal mirasa sahip ülkelerde ortaya çıktı. Bunun en büyük örneÄŸi Cezayir’de yaÅŸandı. Cezayir bağımsızlığı da çok ÅŸiddetli bir mücadeleden sonra elde etmiÅŸti -ki bu Fransız sömürge anlayışının karakteristiÄŸidir. Britanyalılar daha siyasi davranarak post-kolonyal geçiÅŸ dönemini ÅŸekillendirdiler. Fransız modelini kopyalayan yerli diktatörler sömürge yönetimini aratmadıkları gibi daha acımasız ve kanlı yöntemlere baÅŸvurmaktan kaçınmadılar. Britanyalılar ise post-kolonyal geçiÅŸ dönemini daha ince siyaset izleyerek sürdürdüler.
Ancak ister Fransız, ister Ä°ngiliz, isterse son dönemde Afganistan, Irak’taki Amerikan deneyimlerinde olsun sömürgecilik, toplumların tepkilerini de bozuyor. Sömürge deneyiminden geçmiÅŸ toplumların sömürgecilere karşı yahut sömürgecilerle alakalı olduÄŸunu düşündüğü konulardaki tepkileri, baÅŸkaldırıları adeta sömürgeci kompleksini yansıtıyor. Sömürgecilik toplumların sadece ekonomisini deÄŸil, doÄŸal reflekslerini de kurutuyor. Hem post-kolonyal toplumların öfkeleri, Batılılarla iliÅŸkileri hem de yöneticilerinin toplumla iliÅŸkileri son derece tepkisel bir karakter gösteriyor.
Cezayir’den, Nijerya’ya tanık olunan baÅŸkaldırı türünün bu denli ÅŸiddete bulanması, Irak’ta her gün artık kimin, niçin öldüğü ve öldürdüğünün anlamını yitirmesi sömürgecilik kompleksinin toplumsal dokuda oluÅŸturduÄŸu hasardan bağımsız düşünülemez.
Editör emreakif on May 13, 2014